Ey yol! Kendini bine böl
Gitmek bana göre değil
Bir esatirden söz eder gibi
Yürüdükçe anıların rengini alıyorum
Zaman aşımıdır dönmek
Herkes kendi yarasının uzmanı
Yoruldum boyaları dökülen bir levhanın
Altında beklemekten
Ağırmış faturası göğsüne gül bastırmanın
Gidemediğin bir taziye gibidir dünya
İsim benzerlikleri korkutuyor beni
Kimlik numarası verilsin mezar taşlarına
Git git bitmiyor acıları ruhumun
Kaç beden barındırır bir yara
Ey dilimin yalpalarını törpüleyen mürşit!
Kırılan yanlarını onardım günahlarımın
Kırılmayan ahlarla
Henüz taze ayak izleri tövbemin
Eski bir haritadan sakallarıma sıçrayan hayat
Tırnağıma yapışan bu isimsiz putun yontusu
Kaç beden senin yaran
Adın ki kalbimin mazereti
Ayva tüylerinde hüznünü gizledikçe
Bir kedinin yanağında yağmur izlerini öpen anne
Unuttum saçlarıma düşen ilk beyaza selam vermeyi
Hep stabil parkinsonu
Ellerinden kardeşçe tutuğum yalnızlığın
Ekmek bayat su kekre
Bir edebi sanat gibi
Yarım hayat tam kafiye
Bütün bildiklerimi denize anlattım
Duymadı beni kıyıdaki kayalar bile
Baltanı al da gel İbrahim!
Yontulacak odun, kırılacak put dolu içim.