“De ki: Çirkin olanın çokluğu seni şaşırtıp hoşuna gitse de
çirkin ve güzel bir olmaz. Allah’tan korkun ey akıl sahipleri ki felaha eresiniz.” (Maide, 100)
Akıl sahibi bir varlık olarak insan, aslî ve ulvî gaye üzere halk edilmiştir. Lakin yaratılanlar içinde aslî gayeden uzaklaşan tek varlık da insandır. Diğer bütün varlıklardan üstün olan ve akledebilen insanın yaradılış amacından uzaklaşması başlı başına bir paradokstur.
İmtihan ve inanç bağlamı dışında yapılacak değerlendirmelerin bu paradoksu çok farklı boyutlara götürebileceği de muhakkaktır. İnsanlık macerasının başladığı ilk günden bugüne gelinceye değin her dönemin kendine özgü koşulları, anlayış ve yaşayışları olmuştur. Tarih, din, sosyoloji ve psikolojinin yanı sıra felsefe ve mantık çerçevesinden bu macera çok katmanlı olarak irdelenmiş, irdelenmektedir. Dün, bugün ve yarın bağlamında var olanı sorgulamak, iyiyle kötüyü ayırt etmek, varlık dünyasını ve kendi varlığı üzerine akıl yürütmek doğru olanı bulma noktasında mühim bir meseledir. Dün ve yarın perspektifiyle bugüne bakınca gündemi yakalamakla gündem olmak arasında ince bir çizginin kaldığını görmek mümkündür. Zira insanoğlu belki de daha önce hiç olmadığı kadar “kendini hayatın merkezi”ne koyabilecek imkana kavuşmuştur.
Sanal alem -internet- sadece fizikî olarak sınırları kaldırmakla yetinmemiş, ahlâk ve değer noktasında da bütün sınırlamaları ortadan kaldırmış gibidir. Birbirinden ayrı gibi görünen ancak yakından bakınca bir matruşkayı andıran bugünün meselelerinin, insana ve ahlaka dayanan temel sorunlar yumağı olduğu görülecektir. Bunlardan ilki son zamanlarda sıkça konuşulan “Metaverse”tür.
Metaverse, en kısa haliyle bir nevi post-endüljans sayılabilir. Kurgu dünyasının önemli bir kavramı olan ve “her şeyin iyi olduğu yer” yahut “olmayan yer” anlamlarıyla bildiğimiz ütopyanın sanal varyantı olarak da tanımlamak mümkündür. Hatta bilimkurguya uyarlayarak tanımlamaya çalışırsak bunun ütopya mı yoksa distopya mı olduğu konusunda yeniden düşünmemizi gerektirecek çok fazla neden var elimizde… Sosyal medya ağları vasıtasıyla genetik kodlarımıza kadar bizi tanıyan ve algoritmalarla bütün hayatı ticarileştiren sanal uygulamalar bizi yarı robotlaştırdıklarını varsaymak da mümkün. Her gün yeni bir sanal gerçeklik sarmalıyla karşı karşıya kalıyoruz… Metaverse’le “avatar”larımızın sanal gerçeklikte ibadet etmesiyle günah işlemesi arasında yaşayacağı araf, hangi konseptle nasıl açıklanacak? Bunun ahlâkî ve dinî boyutu nedir? Sevabıyla günahıyla… diyerek bu işten kendimizi uzak tutma imkânı var mıdır? Eğer bu bir cenaze ise “sağında mı, solunda mı, önünde mi, arkasında mı gitmeliyiz? Yoksa Nasreddin Hoca’ya uyarak “içinde olma da nerede yürürsen yürü” mü demeliyiz. Metaverse’ün satılan arsalarında kaç “bit”, kaç “coin” harcamamız gerektiği ve bu post- endüljansın neler götürüp getireceğini hep birlikte göreceğiz elbette. Ancak sanal gerçekliğin sadece sanalda kalmadığı muhakkak… Yaşadığımız hayatın kılcal damarlarına kadar nüfuz ettiğini gördükçe geleceğimiz ve gelecek nesiller için bunun çok ciddi sonuçlarının olacağını kestirmek zor değil. Belki yeniden akletmek ve apaçık ayetleri/işaretleri okumak gerek:“Andolsun ki biz, akleden bir topluluk için ibret alınacak apaçık bir ayet bıraktık.” (Ankebût, 35)
Rusya–Ukrayna çatışması ise yeni bir göç dalgasını başlattı. Dünya, yeniden silahlanma yarışına girdi. Hayata kapı aralamak yerine ölüme bir adım daha yaklaşmayı seçti. Daha doğrusu akıl sahiplerinin gözü önünde Ukrayna’ya “Rusya ile savaş arkandayız” denildi; savaş başlayınca da “arkandayız” diyenlerin arkada sadece trajedi bıraktıklarını gördü. Irak, Suriye, Kosova ve Bosna… vd. ülkelerde olduğu gibi. Geride kan, gözyaşı ve enkaz kaldı. Milyonlarca mülteci ve yoksulluk… Bir ilginçlik daha Rusya–Ukrayna savaşının başladığı gün neredeyse bütün dünyada “pandemi”nin bittiği ilan edildi. O günleri iyi takip edenler hatırlayacaklardır, pandemi gündemden düşmedi, düşürüldü… Sanki hiçbir gerçekliği yokmuş gibi, sanki hiç olmamış gibi, “pandemi bitti” dendi… “Akleden bir topluluk” olarak bunu sorgulamazsak yeni “pandemi”lerin bizi hapsetmesi yakındır…
Matruşka, tam olarak burada devrede… Pandemi döneminde gıda tedarik zinciri bozuldu/ya da bozulması istendi… Tarla’dan çatal’a süreci olarak bildiğimiz, güvenli gıda tedariki ve zinciri pandemi şartlarına bağlı olarak bütün parametreleri değiştirdi. Sanal kıtlıklar, test edildi edilmeye devam edilmektedir. Bir nevi sürrealist bir firavunluk senaryosu denendi… Bütün dünyada sarsıcı bir enflasyon dalgası oluşturuldu. Hayat, elbette ucuz değil; lakin sanal ve kurgulanmış bir maliyet hepimizi derinden etkilemektedir. Çözüm noktasında aklın ve bilimin ışığında başlayacak her eylemin ahlaki olması bu bağlamda önemlidir…
İklim krizi, matruşkanın son olmayan bir diğer halkasıdır. “Gelişmekte olan ülkeler” kavramıyla sürekli sınanan ülkeler, gelişmiş ülkelere payanda edilerek ve sınırlanarak oyun kurucu gücün kendi düzenlerini korumaya ve ilerletmeye devam etmesi sağlanmaktadır…
Ezcümle, Sünnetullah’a aykırı her müdahale, bize misliyle geri dönmektedir… “Ey akıl sahipleri” hâlâ akledip gerçekleri görmemekte ısrar mı edeceksiniz?
Not: 19 Nisan 2022’de şâir-yazar, İzdiham Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Bülent Parlak ve 7 Haziran 2022’de şâir-yazar, eleştirmen Mevlana İdris Zengin mekân değiştirdi. Cenâb-ı Hak rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.