Her çağın misafiri oldun, her evin. Evin duvarında. Duvarların miracında. Ne ki “Bir ağaç gölgesinde dinlenmek” kadarıyla iktifa eden ömürle sen de gittin.
Çağ sana aşina olacak. Duymayanlar illa ki seni bir yerden tanıdık diye hafızalara nakşedecek. Sadece tanınmışlıkla malul bir çehre olmadan. Sadece evsafın buna teşne olmadı. Metaneti İlke edindiğin içindi bunlar. Çatık kaş, çelik irade, sarsılmaz güven… Kahramanlara has bu işaretlere tevessül göstermedin. Kahraman değil sıradan bir beşerdin.
Apoletler, unvanlar, makamlar, statü, soy İbrahim’in baltasına yenik düştü. Balta geldi put kırıldı. Putataparlar kaçacak delik bulamadı. “Atam İbrahim” dediğin, belli ki merhamet timsali Genç, karşısında nasıl celallendiyse sen öyle celallendin.
Sözün öze hakim olduğu dünyada sözün galebe çalmasına yol verdin. Kendini bilen insanlara hayatın ancak anlam ve amacına matuf olunabileceğini ihtar ettin. Anlamı insanın amacından, amacı da anlamından tefrik etmeden tezyin ettin. Kıyamet saatinin iki parmak arası kadar yakın olduğunu söylerken ne de haklıydın. Hayatın uzunluk ve kısalıkla malum değil ancak anlamla içkin olduğunu tekerrür ettin.
Hayatın uzun kısa kıstaslarla ölçülmesi bugün de geçerliliğini koruyan parametre. Hatta ölümsüzlük projeleri de bu yaşam için neredeyse tasarlanıyor. Ne olursa olsun, değişmez kaide hükmünü devam ettirecek ve sen yine haklı çıkacaksın. “Sevdiğime gidiyorum, daha ne olsun.” dediğin için.
Eylemin bir amaca matuf oldu hep. Her dokunuşun, sözün, bakışın, suskunluğun bile. Sonsuzluğa uzanan yol taşlarının her biri, insanlığın takibi için, ayak izlerinin, bastığın yerlerin nereye bizi götüreceğini yol işareti ile müşahhas kıldın. Yürünecek yolu göstermekle kalmayıp yürüdün. Hayatla söz arasında hiç bu kadar aşinalık olmadı. Bugün bile açılan mesafe kanun hükmünde imiş gibi algılansa da sen, seni sevenlere asla tavsiye etmedin.
Seni anlamsız sevenle düşmanın senin için birdi. Anlamsız sevgi, sevgi olmaktan çıkar, insanın başına bela olur. Hikayede anlatıldığı gibi, ayı ile dost olan, günün birinde başının taşla ezilmesine razı olmalıydı. Anlam ve amaçtan yoksun sevgi böyle türden bir sevgi ama kör bir sevgiydi.
Çocukların sevgisi ile bir tutmuştun örnek sevgiyi. Hani bir vakit “Beni seviyor musunuz çocuklar?” diye sorduğunda aldığın “Evet, seni çok seviyoruz!” diyen neşe dolu sesle çocukların verdiği yanıta “Ben de sizi seviyorum!” demen gibi. Nasıl ki karşılıksız ise bu sevgi, seni anlamanın da böyle bir sevgiden geçtiğini ifade etmiştin.
İnsanın evi kalbi değil midir? El’an öyle. Sen kalpgahta idin ve aslında dünya misafirhanesi kadar sürerse o kadar kalacaktın. Zaman ve mekanla mukayyet değil muhabbetin. İsmin ile müsemma Muhammed’den hasıl oldu muhabbetin. Muhabbetinden esirgenmiş dünya, sana muhtaç olduğunu bile idrakten yoksun. Kör, sağır ve dilsiz. Her yer çılgın eğlencelerle yıkımların ortasında. Gözümüze fer, dilimize inşirah olsun ismin.