Kimi zaman derdest edilip kenara-köşeye bırakılanlar, bohça açılınca aydınlık yüzünü göstermeye başlıyor. Üzeri ötülen, el atılmayanlara dokunmak gerekir bazen. Başlanmamış, yarım kalmış, bitirilmemiş olanlara. Birçoğu içinizde ve dışınızda muhatabı olan sorularla gündemdeki yerini alıyor. Öylesine bir hal ki, bütün zamanları içinde saklıyor, karanlık odanın perdelerini aralıyor, sisleri dağıtıyor, acının ve sevincin boynuna kement atıyor.
Bir cevher var, işlenmemiş bir maden. Sonradan fark ettiğiniz, fark edince içlendiğiniz, acabalarla olgunlaşmaya bıraktığınız bir cevher. Yeniden dokunup şekil verseniz, bohçayı kapatıp haline terk etseniz de o değerlidir. Arzu edilen, ne olması gerektiği belli olanın, vücut bulunca na-mevcut olmaktan kurtarılıp işler hale getirilmesidir.
Sanat erbabının yıllar sonra tamamladığı, nadasa bırakmasının sebebini kendilerinin de açıklamadığı cevherdir sözü edilen. Ona el atınca yeniden başlamış gibi haz aldığı, kemale erince yeni bir eserin vücut bulduğu çalışmadır. Birçok şairin, yazarın, farklı alanlardaki sanatkarların yaşadığı bir halet-i ruhiyedir o.
Kaybettiğini bulmak gibi bir şey.
Yarım kalanı tamamlarken zaman-mekan mefhumunun, duyarlığın nasıl şekillendiğini müessir bilir.
Süreç içinde belki dokunmuş, tamamlamak istemiş, bir sebebe bağlı olarak ertelemiştir.
Ömrü vefa etmeyip, tamamlayamayanlarda vardır. Bu tür çalışmaların fantezisi olmaz. Birileri bırakmış, ben de bırakayım, yıllar sonra tamamlarım demekle olmaz. O bir haldir, yaşanandır.
Ateşle meşaleyi buluşturmadır.
Elbette esas olan başlananı bitirmek, ertelememektir.
“Erteleyenler helak olmuştur” ilkesinden hareket etmektir.
Sadece sanat icra ederken değil, yaşama dair diğer aktiviteler için de bu kural geçerlidir.
Her üretenin kendine has bir duruşu vardır. Kendine has paradoksları vardır. Bunları birilerinin yaşadıklarından hareketle tekdüze halinde izah doğru değildir. Her insan bir âlem, her insan farklı yaratılmış ilkesinden hareket etmek doğru olandır.
İnsan kendinde var olan hazinenin farkında olmalı. Bu sadece geçmişte kalan, yarım bırakılan değil, bu günde var olandır. Kayıp değil, maruf olan. Sizden bir işaret bekleyen. Boşluktayken elinizden tutan, atıl olan cevherinizi işlemeye çağıran. Hiçbir işlenir yanı yok dediğinizde, parıltılarını görmediğinizde ümitsizliği hayal ve hakikate dönüştüren. Ertelediğinizde, dokun ve yokluktan uzak dur diyen içinizdeki ses, muhal olanı gerçekleştirmeye kapı aralar, keşif yolculuğu da başlamış olur. Külçe olanın varlığıyla yetinilmez işlenir, göze ve gönle hitap eden mücevher olur.
İnsan sahip olduğu yeteneği değerlendirmelidir.
Kendi yolunu açmalı, kendi engellerini aşabilmelidir öncelikle.
Yetenek bir cevherdir. Onun işlenmesi, köreltilmemesi, kıvamını bulması esas olandır. İnsan için o Allah’ın bir lütfudur. Bu yolda tekebbürden kaçınmalıdır. Sultanü’ş Şuara ne güzel ifade etmiş. “ Anladım işi sanat Allah’ı aramakmış/ Marifet bu, gerisi meğer çelik çomakmış”
Hamdım piştim merhalesi işte.
Eşyanın hakikatini görme.
Eşrefi mahlukken, ‘esfel-i sâfilîn’e sürüklenmemedir.
Gayret, sebat ve sabır ile ürün vermeye devam etmeli, bu meyanda menfi söylemlere kapalı, eleştiriye her daim açık olmalıdır.
Ateşle meşaleyi buluşturmak.
Umutla…