kâbe’nin örtüsünü ıslatmış kirpiklerin leylâsı
sonbaharın tülünü böyle kaldırdı yüzünden
rakseden bir dervişe yunusca ilahiler söylemeli
fotoğraflı aynaları öpmüşsün dudağında kan
hızına yetişemez aşkın kalp atışları bak
okunu gamzesinden saplamış yârin gülüşleri
böyle bakışın damarı olmalı hisli yüreklerden
hangi âşığın gözleri kançanağı olmamış
hangi gelinin elleri kınalanmış da ağlamamış
desem ki kaldırın başınızı eğdiğiniz yerlerinden
külçesi ağır mı gelir çığlığın yankı dağlarında
sessizliği alıp götürmüş uzun uğultulu rüzgârlar
elinde ne kaldı ki bir sabun köpüğü kadar umut
kimden saklıyor anlamadım sararmış yüzünü
bütün çiçekler eylül gözlüdür bilmiyorlar