Erik Dalına Tutunmak

Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostancı gelip bana
Dedi niye yedin cevizimi

İlk nazarda absürd algılanması kuvvetle muhtemel bir paradoksla karşılaştığımız intibaını veriyor mısralar.
Erik dalına çıkıp üzüm yemek, bostancının gelip neden ceviz yediğine kızması… Buna birçok şerhin düşüldüğü sözler bugün bile muammayı sürdürüyor.

Gerçi şiirinde gerekli hali İzhar ediyor olması bakımından durum dikkate şayan bir yol gösteriyor. Kendisine Yûnus Emre’nin halefi diyen Niyâzî-i Mısrî meşhur şiirin şerhi sadedinde birkaç kelam eder: Üzüm kabuğu tatlı çekirdeği acı olmakla şeriata; erik içi tatlı kabuğu acı olmakla tarikat; ceviz hem çekirdeği hem de kendisi tatlı olmakla hakikate hamledilir. Burada bostancı Allah ile remiz edilir. Kızmasına gelince erik dalına çıkıp üzüm yerken cevizin künhüne varmadan onu tatması bostan sahibinin kızmasına neden olur. Tarikat ve şeriat düsturları daha henüz tamama ermeden hakikate ulaşma gayretinin beyhudeliği tenkit edilir.

Şiire izafe edilen imgelem belki de şiirin en ayırt edici vasfı olsa gerek. Çünkü başka bir dil, bu dünyanın önümüze sunduklarından ayrı bir lisan var karşımızda. Haşim’in lisân-ı hafi sözüyle anlatmak istediği de buydu. Haşim, “Ruha dolan” diye tavsif ediyor lisân-ı hafiyi.

O halde yerde olan, gözü dolduran değil kastettiği şiir. Yunus Emre’nin şiiri bu türden olsaydı bugün bunu konuşma sadedinde zahmet çekmeyecektik. Seher yeli gibi henüz uykudayken biz, kapımızı yoklayıp gidecekti. Öyle olmadı; imge ve remizle yüklü mısralar şerh edilmeye bugün bile ihtiyaç bulunduruyor.
Kanaatimize göre de mezkûr dörtlük; doğum, hayatın devamı ve ölüm olmak üzere üç ana evreden bahsetmiş olabilir. Üç meyve de ayrı dönemlerin sembolik unsurlarındandır: Erik doğum, üzüm yaşam ve ceviz de fena diye anılırsa o zaman hâsıl olan murat elde edilebilir.

Hikmetin menşeini sözün gücünde değil anlamında aramalı. En azından bulunamazsa bile fevkalade bir gayretin deveranında kendimizi buluruz. Şiir herkese göre değil herkes şiire göre bir mevki elde ettiğinde murat hasır olabilir ancak.

Şiirin fevkaladeliği de öyleydi zaten buradan İnhisar ediyor. Şiirin burcu onun mânâsına karşılık gelen bir yerdedir.

Sözün zirvesi ne gizem perdesinin ne de  sanatın dolambaçlı yollarında saklı. Tıpkı bedene üflenen ruh gibi o da sözcüklere ruh veren özden izhar ediyor. Erik dalına çıkmasaydık  ne üzüm yer ne de ceviz sahibinin tacizine maruz kalırdık. O zaman oluş kevn halinde ve biteviye bir süreklilik arz ediyor.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

“Hatıralardaki Erzurum” / Yusuf Kotan
Basiret Ehlinin ‘İbretli Bakış’ı [Nasihat-nâmeler]... / Ahmet Çapku
Hacı Bektâş-ı Veli’nin Seyr u Seferi / Kadir Özköse
Erik Dalına Tutunmak / Ayhan Sağmak
Mezarlık Yürüyüşü / Selim Suçeken
Tümünü Göster