İnsan ve Edebiyat

“Şairin ve şiirin ölümünü kutlayanlar, boşuna sevinmesin ve gökyüzüne sevinç çığlıkları fırlatmasın. Şair ve şiir ölmemiştir ve kıyamete kadar ölecek değildir. Ne, onu, görüntüye öncelik veren teknik, ne de alt insan doktrinlerinin, soy duyarlığı öldüren yalancı zaferleri yok edebilir. Şiir ve şair ölmeyecektir. Çünkü insan ölmeyecektir. Çünkü hakikat ölmeyecektir.” [1]

İnsanın yeryüzü hikâyesi bir merakla başladı. Bu merak onun baki yurdundan fani bir yurda gönderilmesiyle sonuçlandı. En güzelle baki yurtta hemhâlken güzel ve çirkinin bir arada bulunduğu fani yurtta ikisi arasında tercihte bulunma durumuyla yani imtihanla baş başa kaldı. Çirkin tüm yolları kesmekte ve güzelin tebarüz etmesini engellemek için kılıktan kılığa girmekte. İşte güzelle çirkinin dünya mücadelesi böyle başladı.

Güzel ne? Çirkin ne? Güzel, insan ruhunda huzur dalgaları saçan bir meşale… Çirkin, insan ruhunu bataklığa sürükleyen bir serap… Güzel, Hakk’ın evrende yansıması… Çirkin, şerrin her tarafı ele geçirme niyet ve eylemi…  Güzel, insandan insana, insandan tabiata ve insandan evrene yayılan incelikler… Çirkin, insandan insana, insandan tabiata ve insandan evrene saçılan kabalıklar…

İnsan ruhu güzelliklerle iç içe olunca dinginleşirken, çirkinliklerle karşılaştığında kaostan kaosa sürüklenir. Sadece insan ruhu değil, insan fizyolojisi ve toplumsallığı da çirkinliklerle karşılaştığında derin bir kaosa kapılmış gibi bu duruma isyan eder.

İşte doğuştan güzelliklerle hemhâl kılınmış insan, fani hayattaki ömründe çirkinliklerle karşılaşınca bu duruma isyan eder ama anlık tutkularının esiri olduğu için kısa bir süre sonra çirkinliklerle dolu bir serabın peşinden koşup gider. Seraptan seraba bir yuvarlanıştır bu. Belki bir başkasında kurtulurum diye bir başka çirkin peşine takılır; zamanla güzeli görmez, her yönüyle güzele yabancılaşır. İşte bu güzele yabancılaşma, aynı zamanda insanın kendi benliğine de yabancılaşmaya dönüşür.

İnsan bu fani hayatta çirkin kapanına düşmek istemezse yapacağı tek şey var: Her daim güzelle hemhâl olmak için yüreğinin kıpır kıpır atmasını sağlamak… Güzele bakan, güzel görür. Evet yanlış duymadınız, güzele bakan her daim güzel görür. Çünkü onun güzele bakışı bir tefekkür üzerinedir. Güzele tefekkür üzere bakmak, insanı özüne döndürür. Özüne dönen kişi, çirkine kolay kolay itibar etmez. Çirkin; binbir kılığa bürünüp güzele bakanı yoldan çıkarmak istese de artık her çırpınışı boşunadır. Çünkü güzelle hemhâl olan kişi, çirkini ne yapsın değil mi? İşte bunu, şair ve bilgelerimizden Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde şöyle dile getirmekte:

ukuş körki til ol bu til körki söz          (Aklın süsü dil, dilin süsü söz;)

kişi körki yüz ol bu yüz körki söz.      (insanın süsü yüz, yüzün süsü gözdür.)

İşte insanı güzelle bir arada tutacak şeylerden biri de genel olarak güzel sanatlar adıyla isimlendirilen sanat dallarıdır. Güzel sanatlar insanın güzelle hemhâl olmasını sağlayan tutamaklardan biridir. Güzel sanatlar birçok alana yayılmıştır. O alanlardan biri de edebiyattır.

Edebiyat, insandan güzelliğin kelimelerle dışa yansımasıdır. Edebiyat, insan ruhundaki dalgalanmaların kelimelerle hayatiyet bulmasıdır. Edebiyat, güzellik peşinde koşan insanın bunu kelimelerle ifade etmesidir. Edebiyat, çirkinin çirkinliğini gözler önüne sererek insanın çirkinlikten kaçınmasını sağlamasıdır. Edebiyat, fani hayatın karmaşasından insanı kurtararak onun özüne dönmesine bir kapı aralamasıdır.

Dünya dillerinde edebiyat kelimesinin karşılığı birkaç kelimede öbekleşmiştir: Arapça, Farsça, Peştuca, Sintçe, Urduca ve tüm Türk şivelerinde edeb veya edebiyat terimi kullanılmakta. Batı dillerinin çoğu ile Rus, Afrika ve Endonezya dillerinde literatür terimi hayatiyet bulmakta. Bengalce, Hintçe, Nepalce, Pencapca ile Kanada ve Malayalam dillerinde sahitya terimi revaç görmekte. Bazı dillerde de gruplaşma olmadan farklı farklı terimlere yer verilmekte. Bu da bize gösteriyor ki edebiyat, geçmişten bugüne tüm insanlık için kendini ifade edişin ve öze dönüşün bir tutamağı olmuştur, bundan sonra da tutamak olacaktır.

İçinde yaşadığımız çağ, özellikle 21. yüzyıl, geçmiş yıllardaki hiçbir çağla kıyaslanamayacak denli insanı insana yabancılaştırmakta. Bunu, asla insanın kendiyle baş başa kalmasına fırsat vermeyerek yapmakta. Onun gecesini ve gündüzünü tamamen işgal ederek tasavvur, tahayyül ve tefekkür melekelerini imha etmek için uğraşmakta. Bu, insanın çirkinin peşine kapılarak kendini bir anda imha etmesinden başka bir şey değildir ne yazık ki!

İnsana düşen, kendisine kurulan çirkin tuzaklara kapılmamak için tasavvur, tahayyül ve tefekkür melekelerini canlı tutmak amacıyla kelimelerle, güzelliklerle, edebiyatla ve daha özü sanatla bağını her dem diri tutmayı sağlamaktır. Fuzûlî, sözün insanı diri kılmasını şöyle anlatmakta:

Ver söze ihyâ ki tuttukça seni hâb-ı ecel     (Söze hayat ver ki, seni ecel uykusu tuttukça

Eder her sâat seni ol yuhudan bîdâr söz     (o söz her an seni uykudan uyanık kılsın.)

Evet, edebiyat insanı kendi özüne döndüren, kendini sık sık sorgulamasına fırsat veren, ruhundaki çatışmaları güzelden yana şekillendiren ve çirkinin binbir oyununa kapılmamanın yollarını gösteren bir meşaledir, bir ışıktır.

Bu kutlu yolculukta bizi yolumuzdan çevirmek isteyenlere asla dönüp bakmadan, onların iğvalarına kapılmadan emin ve istikrarlı adımlarla edebiyat vadisinde sanat yolculuğunu sürdürerek fani hayatın tuzaklarından kendimizi ve bütün insanlığı güzel söz ile, edebiyat ile korumak ve kurtarmak, en biricik eylemimiz olmalı. Bu eylem, bizim varoluş nedenimizdir. İşte bunun için Yûnus Emre şöyle seslenir bize, sözün etkisini anlatmak amacıyla:

Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı      (Söz vardır savaşı bitirir, söz vardır başı bitirir.

Söz ola agulu aşı balıla yağ ide bir söz     (Öyle bir söz söyle ki zehirli aşı bal ile yağ kılsın.) Başka söze hacet yok, vesselam


[1] Sezai Karakoç, Edebiyat Yazıları I, Diriliş Yayınları, s. 108, İstanbul 1982.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

“Hatıralardaki Erzurum” / Yusuf Kotan
Basiret Ehlinin ‘İbretli Bakış’ı [Nasihat-nâmeler]... / Ahmet Çapku
Hacı Bektâş-ı Veli’nin Seyr u Seferi / Kadir Özköse
Erik Dalına Tutunmak / Ayhan Sağmak
Mezarlık Yürüyüşü / Selim Suçeken
Tümünü Göster