Koptu pas tutmuş halatı
Rıhtımda bekleyen gemilerin
Ağzında bakır çalığı bir acı
Leylak salkımı yaraların
Demini alan deniz
Al bir utancın alnına değdi
Yıldızlardan habersiz
Yeni yetme müneccim
Atların toynaklarını yontan
Mahir ustalar da gitti
İçimdeki izdiham
Perde perde yükselen
Kuşların gülüşleri
Ne yapsa derimin mücellidi
Kapanmıyor bu ince utançların yarası
Bir kuytuluk yer kaldı
Hevesin kursağında
Yalnız kabuk mudur yarayı saran?
Sura kadar susmaksa
Tanıklığın kaderi
Bir türküyü unutmuş gibisin ocakta
Dibi tutmuş bütün şiirlerin
Onar dilimde kırılan harfleri
Başkaldıran bir çakıl taşı kadar
Suların dilini anladınsa
Bir yaprak daha sararır
Öptünse maltızda kalan son kömürü
Yol görünür tavsayan her bahara
Unutur mu sandın seni
Etleri kemiğe mühürleyen usta
Güzden kalma bir yaprak
Ürkek, münhani bir yağmur
Mezarda balkıyan toprak
Dimağa batan bir kıymık gibi
Tahnitler bedenimi bu ölü rüzgâr
Kırlangıçlar uçuşur
Savrulan saçlarında
Tenimin sekisinde salınan heves
Hayretimi artır Hacer’in Rabbi!
Yıkandığım sular mülevves
İsmail’in topuğundaki acı
Kanarken parmak ucumda