Henüz saf ve masum çağlardan çıkmamıştı insanlık
Vita kutularında çiçek büyütüp
30 kupona ansiklopedi alıyorlardı
Televizyonların üstüne dantelli örtüler serip
Kuşlar için cam kenarına ekmek bırakıyorlardı
Evlerin ortasında gürül gürül yanıyordu sobalar
Bakkalların veresiye defterinde dönüyordu dünya
Bozuk paralar ile leblebi tozu alıp
Kiralık evlerin önünde sek sek oynuyordu çocuklar
Konuşanların kara tahtaya yazıldığı zamanlarda
Her sabah tek kol aralığı hizaya diziliyordu
siyah önlüklü çocuklar
Yerli malı haftasında ceviz kuru üzüm ve elma götürüp
Teneffüslerde bilye ve yakar top oynuyorlardı
Evlerin önünde bir akşam telaşı
Bir sis ve bir kömür kokusu sarardı şehri
İki kanadı da hayata açılan kapılardan
Sessizce sokulurdu eve dönen adamlar
Saçları üç numaraya vurulmuş çocuklar
Annelerinden salça sürülmüş ekmek isterler
Pazar günleri sırayla banyoya girip
Sonra ev ödevlerini yetiştirmeye çalışırlardı
Genç kızlar çeyiz dizerler biçki dikiş kursuna giderlerdi
Zenginle fakir aynı mahallede oturur
İnsanlar birbirine bir selam kadar yakın dururlardı
Acıda ve sevinçte ortak atardı yürekler
Yoksul fakat onurluydu bükülmez bilekler
Sonra birdenbire büyüsü bozuldu şehrin
Kentlerle birlikte insanlarda dönüştü
Bir çiklet gibi çiğnenip atılan ilişkiler
Menfaatinden başka kıblesi olmayan adamlar çoğaldı
Gittikçe çoğalan yürek yangınlarında
Zamanın dişlileri arasında kan oturdu ayaklara
İnsanların güller gibi narin hassasiyetleri vardı eskiden
Şimdi hoyrat ellerde bir bir kırılıp gittiler
Kimsenin kimseye söyleyecek birşeyi yok işte
Bu yıkım ve talanda herkesin azda olsa bir payı var
İlerde bir avuç topraktan başka birşey kalmayacak bizden
Keşke insanlar bu hırsı bu merhametsizliği bıraksa
Kimse kimseyi kırmasa ve incitmese
Hep beraber gelip geçsek şu dünya konağından