Sevil Erdem Yıldırım ile Söyleşi

Alâaddin Soykan… Şeref Akbaba hocamızın ifadesi ile çağımızın Yunus’u. Gönlünü, kalemi ile satırlara nakış nakış işlemiş bu güzel insanın şiirlerini nasıl kaleme aldığını, gönül gündemini ve nasıl bir baba olduğunu kızı Sevil Erdem Yıldırım Hanımefendi ile konuştuk.

Bu vesile ile Ay Vakti dergisi olarak kıymetli şairimiz Alâaddin Soykan Bey’e tekrardan Allah’tan rahmet, ailesine ve dostlarına sabırlar diliyoruz.

-Efendim, şiirleriyle tanıdığımız bir Alâaddin Soykan imajı var kafalarımızda. Hayatı boyunca şiirle yaşamış, küçük bir kasabada ikamet etmesine rağmen gündemi hakkıyla takip edip kendi olabilmiş bir şiir üstadı olan Alâaddin Soykan’ı evladı olarak bir de sizden dinlemek istiyoruz.

Babam, ahlâk timsali bir insandı. Onu; okuyan, düşünen ve düşündüklerini şiirleri aracılığıyla kaleme döken birisi olarak tarif edebilirim. Türkçeye çok önem verirdi. Türkçenin hatalı ve yanlış kullanılmasına asla tahammül etmezdi. Biz bir kelimeyi yanlış veya hatalı söylediğimizde hemen o kelimenin doğru telaffuzunu ve yazılışını söylerdi. Yüce Allah’ın ismi anıldığında çok duygulanır, hemen gözlerinden yaşlar dökülürdü. Konuşmayı çok sevmezdi, konuştuğunda ise az ve öz konuşurdu. Kendi dünyasında yaşadığı sıkıntılarını asla bize anlatmazdı. Ne zaman hâl hatır sorsak “İyiyim kızım çok şükür,” der geçerdi. Çok sabırlı biriydi. Şiirlerine aşırı bağlıydı, onlara çok değer verirdi. Bazen şiirlerini sesli olarak bana okutur ve tefekkür edası ile beni dinlerdi. Babam sanki bu dünyanın insanı değildi, o kendine bambaşka bir dünya kurmuş ve orada yaşıyor gibiydi. Hayatı boyunca hep kendi dünyasında yani şiirlerinde yaşadı. Bu dünyanın geçici sıkıntılarını hiç dert etmedi ve bu dünyaya asla değer vermedi. Dünya malı ile hiç işi olmadı. Babam aynı zamanda ‘hafız’ olduğu için Kur’an-ı Kerim ile sürekli hemhâl olurdu. Günün belirli vakitlerinde bir köşeye çekilir ve sesli olarak Kur’an okurdu.

Rahmetli, çok zor günler yaşadı. Çok çile çekti ama hiçbir zaman isyan etmedi, hep sabretti. Kendisi küçücük bir kasabada ama gönlü her daim geniş ufuklar peşinde olan babacığım, kendi dünyasında sessiz yaşadı ve aramızdan da sessizce ayrıldı. Ama inanıyorum ki, şu ‘gök kubbeye hoş bir sada’ olarak armağan ettiği şiirleri, biz geride kalanlara umut ve ilham olacaktır.

-Alâaddin Soykan, Şeref Akbaba hocamızın tanımlamasından sonra edebiyat âleminde ‘çağımızın Yunus Emre’si’ olarak anılmaya başlandı. Şair olarak ailede nasıl bir yer edinmiştir, biraz bahsedebilir misiniz?

-Babamın ailemizdeki yeri hep çok farklı olmuştur. İç dünyasında yaşadıklarını, duygularını genellikle bizimle veya herhangi birisiyle paylaşmayı çok seven bir insan değildi. Daha çok kendi içinde yaşamayı severdi. Ama ailemizdeki ağırlığını her zaman hissettiren birisiydi az ve öz konuşur, sözünü dinletirdi. O konuşmaya başladığında hepimiz susar ve onu dinlerdik. O, Soykan ailesinin ulu çınarıydı.

–  Şiirleri ve güzel insan oluşuyla tanıdığımız Alâaddin Soykan’ın çevresiyle iletişimi ve ilişkisi nasıldı? Dostları onu nasıl tanır, bilirdi?

Çevremizdeki insanlar ona genelde “Alâaddin Hoca” veya “Alâaddin Abi” gibi isimlerle hitap ederdi. Zamanında kasabamızda imam hatip olarak görev yaptığından dolayı insanlar onun şair olduğunu ve şiirle uğraştığını çok bilmezdi. Yani şairlik yönü biraz daha saklı kalmıştı. Çevremde benim gördüğüm kadarıyla babamı sevmeyen insan yoktur. Çünkü o, kimseyi kırmazdı. Babam herkes tarafından çok sevilen, sessiz sakin birisiydi. İnsanlar onu hep öyle bilirdi; o yönüyle severlerdi.

-Alâaddin Soykan, şiirlerinde farklı bir üslup kullanmış, gönül dünyasındaki çıkmazları kalemi vasıtasıyla okurlarına ulaştırmış ve iz bırakmış biri. Böyle ciddi bir birikime sahip olan bir şair mutlaka ne okuması gerektiğini bilen, vaktini bereketli geçiren birisidir. Buradan yola çıkarak Alâaddin Soykan’ın neler okuduğundan, kendisi ile baş başa kaldığında nasıl vakit geçirdiğinden, vaktini nasıl değerlendirdiğinden bahseder misiniz?

-Bilinçli bir okurdu, okumadığı vakit yoktu; elinde, yanı başında hep okunacak bir şeyler olurdu. Daha çok şiir, dergi ve makaleler okuyordu. Yani kültüre, edebiyata dair kaleme alınmış her eser babamın gündemindeydi. Babam aynı zamanda hafız olduğundan kendisiyle baş başa kaldığında ayrı bir odada ezberden ve yüksek sesle Kur’an okurdu. Bu alışkanlığını yazın çok sevdiği bahçesinde gerçekleştirirdi. Vaktinin çoğunu tek başına geçirirdi. Yemeklerde genelde bizimle beraber olurdu. Bazı günler, vaktini akşama kadar yeni bir şiir üzerine tefekkür ederek geçirirdi. Zamanını cebinde bulunan köstekli saati ile planlardı. Babamın cebinde hep bir kalem ve bir kâğıt olurdu. Yaz aylarında daha çok bahçede oturur ve yatardı. Babam zamanını çok az bir uykuyla geçirir, günde en fazla -gece dâhil- dört beş saat uyurdu.

-Bir önceki sorudan yola çıkarak babanız şiirlerini nasıl ve nerede yazardı? Sizinle veya diğer aile fertleri ile gündeminde olan meseleleri istişare eder miydi mesela?

-Şiirlerini daha çok evimizin bahçesinde yazdığını söyleyebilirim.  Hatta babam cebinde bir kâğıt bulunmadığı zamanlarda aklına gelen o satırları unutmamak için sigara paketine dahi yazdığını gördüğüm olmuştur. Gündemde olan meseleleri üstü kapalı bir şekilde kaleme alırdı. Zaman zaman bu meseleler hakkında konuşurduk. Ancak kendi gündemi daha çok sanat ve şiirdi. Onu da kâğıtlarla konuşuyordu zaten…

Alâaddin Soykan şiirlerini hep kendi el yazısıyla yazıyordu ve son 15 yıldır da bu şiirlerini Ay Vakti dergisinde yayınlıyordu. Vefatından birkaç gün önce şiirinin de bulunduğu son sayı kendisine gönderilmişti. Son sayıdaki şiirini görebildi mi acaba?

Evet, son şiirini görmüş. Oğlumun anlattığına göre beraber sabah kahvaltı yaptıkları sırada dergi eve ulaşmış ve bizzat kendisi açıp oğlumla beraber okumuş, mutlu olmuş.  Dergiyi daha sonra ben de okumak istedim ve dergiyi kitaplığında buldum.

-Evlatları olarak sizlerden veya diğer aile fertlerinden şiire ilgi duyanlar var mı, dahası şöyle soralım; şiir yazan var mı?

Maalesef, evlatları olarak şiirleri seviyoruz ama yazma konusunda babam gibi olamadık. O çok usta ve eşsiz biriydi bu konuda. Ailemizde sadece amcamızın oğlu Hayreddin Soykan Bey yazılar yazıyor.

-Çok teşekkür ederiz, rahmet olsun.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Pınarhisar’dan Gelen Mektup / Şeref Akbaba
Saklı Mektuplar / 106 / Şiraze
Aforizmalar / Naz
Şehir ve Modern veya Eski Şehirlerin Yeni İşleri... / Necmettin Evci
Derin Çizgiler / Seher Özden Bozkurt
Tümünü Göster