teknelerin motor sesleri
biner dalgalarına Ege’nin
Selimiye’nin kedileri
yüzer sarhoşluğunda gecenin
kendimi bulsam Şirâze
alnımdan öpeceğim
ben, sizden biri işte; öylesine yaşayıp giden; su içen, uykusu gelen, hastalanıp yatağa düşen
sokak köpeği görse üzülen, kışta baharı düşleyen, oldu olası hayallerinde yüzen
bayramlardan hazzetmeyen, sevimsiz apatmanları canavar belleyen
ihtimalleri göz ardı etmeyen, sittin sene kopamayan Şirâze’sinden
çokça özleyen, belki biraz özlenen; kimine göre bencilliğinden ödün vermeyen
dik başlı, biraz uçarı, hatta sivri dilli, kimine göre biraz asabi;
ama herkesi kendi gibi zanneden
yazıp çizen, üstelik listenin okur yazar bölümüne denk düşen
bir âdem, ben
bazen sizin kadar kötüyüm, kurşuna diziyorum iyi ne varsa
köreliyor bu yüzden merhametim, büyüyor yüreğimdeki kara nokta
yok oluyor işte o an doğru bildiklerim, sevincim, hüsnü niyetim
çöküyor üzerime kasveti, özrü kabahatinden büyüklerin
bazen tüm inançların arasına dalıyorum hışımla, dilimde asi kelimeler
mermi hızıyla savuruyorum, vurulup düşenleri saymadan teker teker
hedefini buluyor her biri, bulaşıyor ellerime zulmün kiri; öyle ani ve adi ve eğreti
korku bedenime yayılıyor; bulaşıyor dokunduklarıma, sarıldıklarıma, baktıklarıma
tutuşuyor emeklerim, bedenimi saran pelerinim, bambu yapraklı meşelerim
kimi tolere ediliyor, kimi es geçiliyor, kimi de şiddetini görüyor önemsenmezliğin
zaman kayıyor yine de, üzerine uyuyorum tüm geçip gidenlerin
yine soğuyor ateşim, geri çekiliyor askerlerim ve duruluyor gelgitlerim
ben Şirâze, bir ömür diliminde, daha kendimi bile fethedemedim
bugün doğdum ben
yarın doğmayı düşünüyorum yeniden
sonraki gün
ve ondan sonraki gün
mutmain olana dek senaristim
istemeden dokunmuşum ruhların kızıl alevine, antikitenin gömütlerinde
laneti üzerine çökmüş şehrin, kale dibi mekânlarında masallar dinlemişim
sonra da kendimi alıp bir güzel eğlemişim deniz bahçelerinde
üstelik ışıl ışılım, ay tepede
Samos bir elimde, Leros diğerinde
pupa yelken hepinizden gitmişim
Gerbe Kilisesi’ndeki son ayinde o put düştüğünde yere
asrı devirmişler, adalara inen gemiciler, geçmişin kahinleri anlamış üç aşağı beş yukarı
her ayın belli günlerinde; denizden hem dost, hem düşman vurduğunu sahile
kıyıdan uzakta alargadayım, demirli ve rüzgâra açık etmişim kendimi
“kimi gider, kimi gelir” demişim İtalya bandıralı teknenin güvertesinde
üzerime yağarken akşam güneşi, tadımı da daha kaçırmamışken birileri
üstelik kulağıma ulaşan sevdiğim sirtaki
ve ürperiyorum sanki düşününce Homeros’un aynı yerde topladığını tüm öyküleri
bu yüzden belki, tenezzül etmiyorum notunu düşmeye
bir parantez içinde, tam da isimlerini işaretleyen bir köşede
dillerine doladıkları evrenin cömertliğinden dem vurup
bir gün almayı da bileceğini akdetmeyişlerini
marinada kilitli bekler sevgiliyi guletler
hoş sedasında gezdirir elleri koy koy yelkenliler
Eylülmüş, derler ki bu topraklar da büyülüymüş,
aşklar da mavinin koynunda sere serpe büyürmüş
öyleyse Şirâze, hakkımdır beş ayın sonunda bana gelecek haber
teknelerin motor sesleri
biner dalgalarına Akdeniz’in
siluetleri göçmenlerin
yüzer sarhoşluğunda gecenin