Kız Destanına İlişkin
Haza Hikâye-i Kız maa Cühud (Kız Destanı veya Kız Mevlidi)’nin kim tarafından yazıldığı bilinmemektedir. Yusuf-ı Meddah’a ait Hikâye-i Kız ve Cehud adlı bir yazma olmasına rağmen aynı adla yazar adı belli olmayan başka yazmalar da vardır. Eserin yazılış tarihi de belli değildir. Bu ve buna benzer eserlerin metin özelikleri dikkate alınırsa 14. veya 15. yüzyıllardada günışığına çıktığı söylenebilir. Bu eser uzmanlarca dinî destan sınıfında değerlendirilmektedir.
Halil Ersoylu Hoca tarafından hazırlanan ve TDK tarafından 1996 yılında yayınlanan Kız Destanı adlı çalışmada eserin iki farklı yazmasına yer verilmiştir:
a. Hazâ Hikâyet-i Kız ma’a Cühud’un Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü, 4339 numarada kayıtlı bir mecmuanın 64a-74b sayfaları arasındaki yazması.
b. Hazâ Hikâyet-i Kız ma’a Cühud’un Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Y. 520’de bulunan mecmuanın 19b-39a sayfalarında yer alan yazması.
Ayrıca eser Hoca tarafından metin tamiri yapılarak günümüz alfabesine aktarılmıştır. Halil Ersoylu Hoca esere ilişkin dil incelemesi yapmış ve nüsha farklarını da belirtmiştir. Ayrıca esere ilişkin bir de sözlük eklemiştir. Bunların dışında Hoca, çalışması sırasında yararlandığı kaynaklara da yer vermiştir.
Eserin tam adı “Haza Hikâyet-i Kız maa Cühûd” veya “Haza Hikâye-i Garâib”tir. Farklı nüshalarda farklı isimlerle yer alsa da hikâye aynıdır. Destan, hikâye veya mevlüd şeklinde isimlendirilen eser, bu üç türün özelliklerini de yansıtmaktadır. Ondan olsa gerek farklı nüshalarda farklı isimler kullanılmıştır.
Eser mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. 288 beyitten oluşmaktadır. Aruz ölçüsünün “fâilâtün- fâilâtün- fâilün” kalıbı kullanılmıştır.
Kız Destanının Bireysel Hikâyesi
1998’de İzmit’te Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktaydım. Memleketim Artvin’e gidiş-dönüşlerde Ankara’da mola verir, akrabalarıma uğrardım. Her Ankara molası, aynı zamanda kitabevlerini ziyaret sebebiydi. Bu vesileyle İzmit’te bulmakta zorlanacağım kitapları temin ederdim. 1998 yılı Ağustos ayının 18’inde TDK Yayınları’nın Kavaklıdere’deki satış noktasına uğramıştım. Kitabevinde birkaç kitap ayırdım, ödeme yapmak için kasaya yönelirken Kız Destanı adlı 150 sayfalık büyük boy bir kitap dikkatimi çekti, acelem olduğu için fazla incelemeden onu da satın alacağım kitaplarımın arasına koydum.
İzmit’e vardığımda satın aldığım kitaplara bakarken Kız Destanı’nın “Beni oku!” dercesine baktığını görünce diğer kitapları bir kenara bırakarak onu okumaya başladım. Kız Destanının hikâyesi beni öyle sarmıştı ki, eşim ve çocuklarım birkaç defa yemek için bana seslenmişler ama onları hiç duymamışım. Bunun üzerine o zamanlar sağ yanıma yedi yaşında olan oğlum, sol yanıma da üç yaşında olan kızım atılınca “Ne yapıyorsunuz?” diye sordum. Onlar da “Baba, üç dört defa sana seslendik, bizi hiç duymadın.” dediler. Birlikte yemek yedikten sonra yine Kız Destanı’nın sayfalarına döndüm. Eseri bitirince gözyaşlarımın aktığını gören eşim, “Niye ağlıyorsun?” diye sorunca Kız Destanı hikâyesinin beni etkilediğini belirttim ve birlikte okumamız gerektiğini söyledim. Bunun üzerine o da merak edince eseri ikinci defa da eşim için okudum ve onun da gözlerinden yaşlar aktığını gördüm. “Sen niçin ağlıyorsun?” diye sorunca sükût suretinde anlaştık.
O zamanlar İzmit’te çıkan Ahenk adlı derginin yayın kurulu toplantısına katılmıştım. 1998 yılı Eylül ayındaki yayın kurulu toplantısında Kız Destanı adlı bir eserin varlığından söz etmiş ve eserin önemini dile getirmiştim ki yayın kurulu başkanımız ve dergi yönetmenimiz Sait Karaçorlu bana eserin içeriğini sordu. Bunun üzerine özetle eserin içeriğini anlatınca, kendisinin 1989 yılında bu eseri Manisa’nın Akhisar ilçesinin Hamitköy adlı köyünde Kız Mevlidi şeklinde bir kına gecesinde dinlediğini söyleyince hayretler içinde kaldım. Ayrıca kendisi, o gece kız mevlidini okuyan yaşlı amcadan matbu Osmanlı Türkçesi baskılı eseri alamadığı için sabaha kadar eseri okuyup yeni alfabeye aktardığını söyledi.
1999 İzmit Depremi’nden sonra Ankara’ya taşındım. 2000’li yılların başından itibaren ne kadar tanıdık dost varsa onlara bu eseri hediye ettim. Bu dostlar da okuduklarında çok etkilendiklerini belirttiler.
Kız Destanı Ne Anlatıyor?
Eserde Müslüman bir aile (baba-anne-kız) ile komşuları cühûd (Yahudi) arasında geçen bir olaya yer verilmektedir. Olaya daha sonra bir gözü kör yiğit de katılır. Yiğit, bir gece rüyasında Hz. Muhammed’i görür. Peygamberimizin yiğitten bir isteği olur. Böylece destandaki anlatıya rüya motifi de eklenir.
Esere “Bismillâhi’rrahmâni’r-rahîm ve bihî nestaîn”le başlanır. Olay, bir anlatıcının ağzından anlatılmaktadır. Anlatıcı esere,
Her kim bu dünyâda yohsulluğa
Sabrı kıldı lâyık oldı kulluğa
beytiyle başlar ve Şam’da geçen bir olayı anlatacağını aktaran şu beytiyle Şehr-i Şam’da var idi bir cühûd Mâlı milki çoğ idi kendi hasûd devam eder. Sonra Müslüman anne-baba-kızın ve Yahudi’nin durumunu tasvir eder. Bu bölümde Yahudi komşunun çok zengin fakat Müslüman komşularının oldukça fakir olduğunu dile getirir anlatıcı. Sonra bu Müslüman ailenin kızı hakkındaki Yahudi’nin art niyetine değinir. Olay bu art niyet bağlamında gelişir. Sanırım bu art niyete anlatıcı tarafından kızın ağzından dökülen şu beyitler
Beni terk it dînini terk eyleme
Sakla dînin dînine mekr eyleme
Bir kişiye vereceksin ho beni
Karavaş di sat beni sakla dîni
tercüman olur. Annesi kızın kendini köle satılma isteğini kabul etmez. Kız annesini ve babasını köle diye satılması hususunda şu beyitle ikna eder:
Siz de beni terk idün dîn yolına
Dîn ele girmez oğul kız yolına
Annesi kızını şehirli birine satması şartıyla razı olduğunu kocasına söyler. Baba kızını köle pazarına götürür ve satılığa çıkarır. Anlatının akışı esnasında kız söz alır ve annesinin duygularını kendi diliyle aktarır ki bu anlatım hikâyeyi oldukça canlı kılmaktadır:
Beni gurbet iline salan anam
Kendi ardımdan bakakalan anam
Yatdığım yerleri gözleyen anam
Gitdügim yolları izleyen anam
Kızın annesi de kızıyla ilgili duygularını şöyle anlatır:
Ana değil sana düşman olmışam
Cigerümü derd ile kan kılmışam
Od köz olsun bana bu altun gümüş
Ana mı var ayâlün satup yimiş
Kızı daha sonra tek gözü kör bir yiğit satın alır ve köyüne götürür. Geç saatlerde köye varınca tek gözü engelli yiğidi komşusu çağırır ve kız da yorulduğundan uykuya dalar. Komşusunun evinde uyuyan yiğit gece rüyasında Hz. Muhammed’i görür ve Allah Elçisinin kendisinden şu isteğini dinler:
Ol karavaş deyüp aldugunı dün
Bana bağışla yâhûd virgil satun
Sen bulasın cennette hûrî kusûr
Ol kızı eyle azad terkini ur
Ümmetimdür bu satılan karavaş
Dîn yolında oynayupdur cân u baş
Bunun üzerine tek gözü kör yiğit, Peygamberimizin isteğini kabul eder ve kızı âmâ gözünün görmesi şartıyla azat edeceğini belirtir. Peygamberimiz âmânın gözüne eliyle dokunur. Sabah olunca âmâ diğer gözünün de gördüğünü fark edince hemen evine gider ve kıza aşağıdaki soruları sorar:
Dir aşkından ciğer kebap olan yâr
Gözüm görmesine sebep olan yâr
Muhammed dînine togrı turan yâr
Dîn yolında sırrı terkin uran yâr
Kimsün âhir senin içün Mustafa
Geldi bana ol resul-ı bâ-safâ
Önce tek gözü kör yiğit adam kendi hikâyesini, sonra da kız, kendi hikâyesini anlatır. Dinlediklerinden sonra yiğit, kızı ailesine teslim eder. Kız, ailesine kurtuluş hikâyesini anlatır ve hikâye böylece sona erer. Daha sonra anlatıcı devreye girerek şöyle der:
Sen dahi ger diler isen ey yâra
Tanrı lutfından seni sevindüre
Cân virüp ışk ıla dîni al satun
Ger kocasın ger yiğitsin ger hatun
Gey sakın kim dünya içün tutma kîn
Dünyayı seven kişide olmaya dîn (…)
Daha sonra anlatıcı yaşadığı dönemi ve insanlarla ilgili değerlendirmelerine yer verir:
Şimdiki hâlde bu halk dünyâ içün
Dîni koyup çalışurlar bay içün
Oranı bir dünyaya dünya dimez
Oranı bir lokma bunlar yimez
Akçası olanlar ödünç virmeyeler
Gizleyeler Ka’be’ye varmayalar (…)
Anlatıcı burada aradan çıkarak Peygamberimizden şu ifadeleri aktarır:
Resul eydür ümmetim degül bular
Çünki togdı bulardan yavuz hular
Şöyle bil kim tutmayalar sünnetim
Pes degildür anlar benim ümmetim
Bana ümmet Hakk’a kul olmadınuz
Sünnet ile farzı hiç kılmadunuz
Tekrar anlatıcı sözü alarak duygularını aktarır:
Hak emrini tutmayalar ey yâra
Hak katında olalar yüzi kara
Tamam oldı bunda kıssa ey yâra
Vir salavat ışk ile peygambere
Okıyanı dinleyeni yazanı
Rahmetinle yarlıgagıl ya Ganî
Her kim diler rahmeti çok kazana
Fatiha okıya bunı yazana
Tanrı rahmet eylesün ol kuluna
Kim dua ide ben kuluna
Bu anlatım sırasında sık sık modern edebiyatta karşımıza çıkan geriye dönüş tekniğinin kullanıldığı görülür. Bu da edebiyattaki anlatım tekniklerinin sadece bu çağa ait olmadığını, her çağda kullanıldığını bize göstermektedir.
Kız Destanı adlı eser burada sona ermekte. Eserden belli başlı kesitleri size sunduk. Eserin bütünlüğünü ve duygu yoğunluğunu anlamak için Kız Destanı’nı bütün olarak okumak gerek. Mümkünse içerik dikkate alınarak kızlarımızın kına gecelerinde tekrar kız mevlidi şeklinde okunması için çaba gösterilmeli. Çünkü eser bütünüyle Allah’a kul, Hz. Muhammed’e ümmet olma şiarını taşımakta.
Klasiklerimiz Bize Neler Söyler?
Klasiklerimiz bizler için sandukası açılmamış bir hazine. Bize düşen, bu sandukayı aralamak ve çağın insanına buradan yeni yorumlarla ulaşmak. Öncelikli olarak eserleri yeniden okumak için çaba göstermek… Daha sonra klasiklerimizi görsel dile, musiki diline, resim diline vb. diğer dillere aktarmak hiç kuşkusuz bizlerin asli görevleri arasında yer almalı.