Ay Vakti’nde acının tarifi aşk (k)eder
Kuyuya ve zindana teslim olmayan benim
Bütün gömleklerim arkadan yırtık
Filleri yenen kuşların rüyasını görüyorum
İçimde sönmüş bir ateşten yükselen duman acısı
Ay vaktinde yağmura tutunuyorum
Bülbüllerin öptüğü gül rengiyim
Gecenin en mahrem yerinde
Uykularından irkilen siyah gözlerine düşüyorum
Sal rüzgâra gece gibi siyah saçlarını
Doğmadan güneş geleceğim sana
Sevmek ne huzur kelime
Yaşamak kuş ıslıklarında
Bir gelini alnından öper gibi
Geceyi perçeminden öperek
Bir ay vakti
Güneş bizim el ele tutuşmamızdan doğacak
Geceye bıraktım parmak izimi
İbranice muştular fısıldayacağım sana
Güneşi sorup durma bana
Kapılar örtünüp süngüler çekildiği zaman
En mahrem vakitlerde sevmeler çiçeklenir
Ay vaktine sardunya kokusu düştü sevdiğim
Aldığım nefes olup göğsüme oturdun sen
Tarlaya buğday tanesi düşmeden
Mecruh bir güvercin gibi
Kapındaki posta kutusuna konacağım
Irmağı kurumadan aklın
Dinmeden sancısı dünyanın
Yüzünde gül hüznü
Su içen kelebeği ürkütmeden
Geceye yağmur kokusu düştüğü zaman
İnsan insanı ateşe atarken su taşıyan karıncadan
Yuvasını bozduğum kuşlardan helallik alarak
Kuş hafifliği ve güllerle geleceğim sana
Kar aydınlığında güle adanmış bir muştu gibi
Yola koyulacağım
Doğrudur ekşi bir elma için dünyayı sevdiğim
Şimdi senin sevgine layık olmak için dünyadan geçiyorum
Yusuf olamam ama her şeye şahit yırtık bir gömleğim
Taşa ekilen umudun yeşermesi gibi belireceğim kapında
Arafta kıyamet gibi bekleyen gül ansızın açılacak
Göğsümde açılımlar yapan şuarâ’nın kalbinden
Şiiri gecenin cemaline duvak diye örteceğim
Şeddeli dualarla geleceğim kapına
Kamer süresi gibi titret kalbimi
Biat etmiş topraklardan geliyorum aşka
Gecesi uzun süren bir ay vaktinde
Bana ne düşer sevmekten başka