-Kıvrılan yollarından geçtim içimin
sonsuz tünellerinden
Işıl ışıl, rengarenk
kapalı çarşıydı içim
II
Bir ebru teknesine eğilir gibi
Usulca eğildim göklerine içimin
Dingin bir denizin orta yeriydim
Durdum
saatlerce izledim
Savruluncaya değin rüzgarıyla
ansızın bir dizenin
Rengarenk sepkeniyle yağdı üstüme şiir
Çekilircesine anaforun içine
Tersinden tutulan dürbünün tuhaf derinliğinde
İniverdim sırlı bedestenine dünün
İç içe çoğalan aynalar gibi
Belirdi önümde
Parşömenler, tabletler, hologramlar
Geniş zaman bulvarında
Dünden yarına uzayan
Resimler, sayılar ve yazılar
Bir ışıklı sahne gibi geçti önümden
Zamana sığmayan nice anıtlar
Hiyeroglifler
antik figürler
tezhipler
hatlar…
Kadim sayfalar arasında sırlı levhalar
Ve ergin bir çocuk yüzüydü gördüğüm
Sabah güneşi denli
Bırakmadan ardında ölü bir nokta
İlerleyip yürüyordu tutkuyla
Itri’den Dede’ye
Nasuh’tan Levni’ye, Preziosi’ye
Doğu’dan tâ Batı’ya
Işıl ışıl aharlanmış bir dünya
Dönüyordu gökkubbenin altında
Ve çekiliyordu çocuk
Sedâsıyla Tekbir’in
Nakışlı revzenler, billur avizeleriyle
Görkemli kubbeler diyarına
Kopuzdan, çöğüre, bağlamaya
Her yanda coşkulu nehirler gibi
Deyişler, ilahiler, koşmalar
Dumanlı dağları gibi yurdun aşılmaz duran
Ve karanlığında gecenin
Fosfor gibi ışıyan bercesteleriyle
Fuzuli’den Nedim’e, Şeyh Galib’e
Yakamozlanıp tutuşan
Derin imgeler denizi Divan Şiiri
Gördüm otağında aşkı
Mehtapta su gibi ışıdı yüzüm
Bir yanı özenli bahçe
Bir yanı kır çiçekleri
Yüzüyordu çocuk sırlı derinliklerde
Yarını kuruyorken gözlerinde dün
Zaman ki en büyük mimarı ömrümüzün
Uyanıvermiş gibi mahreminde gecenin
Durdum düşündüm etrafında
Nasıl, sayısız imbikten süzülüp gelmiş
Saydam imgeleriyle sinmiş dizelerime
Yunus’tan bugüne binlerce ozan
Ne ben bendeyim artık
Ne siz ayrı bir yerde
Aynalar denli içe dönük
Sırlı derinlikleriz
Bakmayın
göremezsiniz
Ne ışığım, ne rengim
Aşkın prizmasından geçtim
Arındım ve dindim
Tarifsiz aynalar deniziyim