Mavera’dan bu günlere sizi neler taşıdı? Taşıyan şeyler sizce; aşk mıydı, inanç mıydı? Şiir miydi? Yoksa?
Mavera, her güzel mevsim gibi gittiği topraklara sevinç ve güzellik kattı. Bizim kuşağın hamuru o güzelim yağmur sularıyla yoğruldu. Son derece verimli bir dergiydi. Hatta dergiden ziyade o kendi çapında bir okul oldu. Mavera aynı zamanda ürettiğimiz değerin ölçütüydü. Yazılarımız, ürünlerimiz orada yayınlanırsa belli bir olgunluğu yakalamış anlamına geliyordu bu. Değilse daha çalışılacak demekti. Zaten rahmetli Zarifoğlu bunu açıkça ifade ederdi ve teşvik ederdi. O dönemin çalışan, üreten genç insanları bugün belli yerlerde olan, çıtayı aşmış kimselerdir. Bu sebeple Mavera’ya dair söylenecek çok söz olduğunu düşünüyor ama sorunuz bu olmadığı için, geçiyorum.Mavera ‘dan buraya gelirken bohçamızda birikmiş ne varsa onları düşürmeden taşımaya çalıştık.Bunu ne kadar becerdiğimi doğrusu bilemem ama aşkın, inancın, şiirin çizgileri ayrı ayrı ülkelerden doğmuyor, sonuçta aynı çizgiymiş gibi geliyor bana.Kapıda döküldüğü zaman birbirinden ayırmanın zorluğunu daha iyi anlıyor insan.İnanmadan yola çıkmak olmuyor, inanmak eylemin, yola koyulmanın, işe başlamanın ilk ve tek adımıdır. Elbette inançsız aşk , inançsız şiir de vardır. Fakat inançsız yola çıkılmaz.Yola çıkmak, yürümek inanmakla başlar.Biz yola çıkanlardanız .Aşk ve şiir ise yola çıkarken heybemdeydi.
“Gül Çocuk”denildiğinde; Cahit Zarifoğlu, Mustafa Ruhi Şirin, Ferman Karaçam hatırıma geliyor. Sonraları Mevlana İdris ve diğerleri. Niçin “Gül Çocuk”? Amaç neydi? Sizi bu kadar derinden niçin etkiledi?
Çok doğru söylüyorsunuz, Gül Çocuk beni iyice etkilemiştir. Çünkü o sadece bir çocuk dergisi değildi benim için .Gül Çocuk; hem insanı yetiştiren öğreten bir şeydi, hem orada Cahit Ağabey ile buluşmuştum ve Türkiye de ilk onun çok sevdiği bir romanını – yürek dede ile padişah- çizgi roman yaptırmıştım, hem de gerçekten hep sevdiğim ve hep seveceğim değerli insanlar, kavi yürekli dostlar tanımıştım orada. M.Ruhi Şirin adı sadece benim için değil Türkiye için çok önemli, çok kıymetli bir isimdir. Türkiye ve hele muhafazakar kesim O’na çok şey borçludur. Çocuklarla ilgili bayrağı bu kesimde ilk eline alan ve göndere çeken O’dur. Cahit Ağabey de O’nun teşvikiyle ilgilenmiştir çocuklarla. Mevlana’mı? bu işi en iyi becerenlerimizdendir. Birçoğumuz hep yaya kaldık. O ustasının ardından yani M.Ruhi Şirin’in ardından yürüyüşünü sürdürüyor.
Şair Karaçam oldukça da duygusal biri. Niçin bu kadar duygusal? Şiirlerinize de yansıdığını görüyor mu okuyucu? Örnekleyebilir misiniz?
Evet Duygusal. Sebep mi? Doğrusu bunun bir sebebinin olduğunu sanmıyorum. Bu tamamen bir yaratılış olsa gerektir. Bunu okuyucuya sormalı, değil mi?
“Karanfil”, “Gül Çocuk”tan nice yıllar sonra açtı ? Sebebi neydi bu kadar geç açışın? Niçin “Karanfil”, Sümbül, Menekşe, Akşam Sefası, Fulya, Nergis v.s. değil?
Evet, Karanfil, Gül Çocuk’tan sonra açtı. Demek ki daha çocukmuş, önce açmasına imkan yokmuş, büyümüş, açmış.Sümbül, Menekşe, Akşamsefası, Fulya, Nergis vs. olmadığına gelince. Sanırım bunlardan birisi olsaydı o zamanda neden Karanfil değil derdiniz. Karanfil benim ömrüm için tam bir karanfildir gerçekten. Sümbül ve diğerlerinden farklıdır.Çünkü O’nun acılığında ki tadı ömrüme katan bir tek tad ve renk olmadı bu dünyada; buruk bir tatlılık, kıpkızıl bir acı.
“Aşk Buzlu bir Yanardağ”, eyvallah. Aşka yenik düşer mi şair? Aşk, insanın içindeki buzları mı eritir? Buzlarla kaplı bir yürek nasıl yanardağa döndürülebilir?
Aşk Buzlu Bir Yanardağ, aşka yenilmenin adı asla değildir. Belki bir teslimiyet ve bir hal’deyken farklı bir hal’i yaşamanın diğer adıdır. Aşkın hal’den hale alıp götüren rüzgarına kim teslim olmamış ki ? Aşkın öncesinde yüreğinizin soğuk veya ılıman bir yanının olduğunu sonradan anlıyorsunuz. Aşktan sonrası hep ateş, hep alev, hep kor. Ama benim asıl söylemek istediğim, iki uç ve normalde birbirine ters gibi olan değeri aynı anda yaşamaktır.
Sevgili Karaçam’ın yüreğinde, dergi mi, radyoculuk mu, çocuk şiirleri mi yoksa sadece şiirler mi ağır basıyor? Yüreğin teklemesinde asıl sebep ne ? İnce, narin, zarif ve yalnızlık aşkın serüvenleri midir? Bunu biraz açabilir misiniz?
Benim yayın hayatımda dergiciliğin ayrı bir yeri vardır. O benim ilk gözağrım, ilk çocukluk aşkımdır. O kadar ki ortaokul yaşlarımda onunla uğraşmaya başladım ve çok sayıda irili ufaklı dergiler çıkardım. Elbette bunların çoğunun bahsedilmeye değer yanları yok. Fakat bahsedilmeye değer işlerimizin hepsinin de öyle, bahsedilmeye değmeyen küçüklüklerle başladığını biliyoruz. Tekleme falan umurumda değil, param olsa İlim-Sanat gibi bir dergi çıkarırım. Radyoculuk, çok tabii bir şekilde seyreden yayıncılıktaki yolculuğumuzun değişik bir adı. Bunun tadı da başka. Ama daha içten, daha dipten ve daha mütevazı. TV gibi tüketen, hızla tüketen değil; biriktiren, yoğunlaştıran bir özellik taşıyor. Hele bu müzik radyosu olunca daha da güzel bir şey oluyor. Çünkü müzikle şiirin birbirine yakın olduğunu hatta aynı ağaç üzerinde duran iki meyve olduğunu biliyorsunuz. Bu yüzden radyoculukla da tanışıklığımız, şiir kadar eskidir diyebilirim. Belki teknoloji olarak teknik tarafıyla değil ama ruhu ve yüreği itibarıyla onunla dostuz ve birlikte yürümekten şahsen büyük bir tad alıyorum. Hadi biraz övüneyim o da benimle olan dostluğundan memnun olmalıdır. Çünkü her radyoya bir şair yönetici nasip olmayabilir. Radyo 7 ‘de, ben de mutluyuz.Çocuk şiirleri de şiirin bir parçası. Ama onların en iyilerini Mustafa Ruhi Şirin yazıyor. Yüreğin teklemesi mi ? Bu çok normal olmalı, değil mi? Kırk yıldır taştan taşa çalıyoruz, hele böyle bir ülkede ve hele böyle bir coğrafyada ve böyle bir zamanda. Yine de çok iyi dayanıyorlar, sen de dikkat et.
Şu günlerde müjdeye dair yüreğinizde, sözlerinizde ve dualarınızda neler var? Yoksa elinizde ve dilinizde mi deseydim? Son şiirinizden bir dörtlükle bitirebilir miyiz?
Yürek her yeni günde yeni bir müjdenin aydınlığına uyanır. Yürek için müjde vazgeçilmez gıdadır. Yaşaması için gerekli olan havadır, sudur. Yürek muştusuz yaşayamaz. Muştu demek umut demektir, çünkü umudun öbür adıdır muştu. Yürek onu bekleyerek, onu umarak, hep gelecekmiş gibi düşünerek açar gözlerini dünyaya. Onun olmayacağını gelmeyeceğini varsaymak yüreğin kararması, işlevini yitirmesi, anlamına gelebilir.Umutsuzluk yani müjdenin gelmeyeceğini varsaymak, karanlıkta kalmaya, zifir gibi bir hayatı yaşamaya benzer. Bu ise yüreği katılaşmaya, soğumaya, geleceğe karşı duyarsız ve beklentisiz kalmaya iter.Oysa benim yüreğim her an bekliyor, istiyor, umuyor, gözlüyor, diliyor. En beklenmedik anda, anlardan bir an, müjdenin o bahar havası dolacaktır yürek ülkemize. Elimde de, dilimde de, yüreğimde de en büyük müjdenin gelip gönül diyarımıza konacağına dair ümit ve dualarım var.
(…….)
her yanım sen
gül yıkanır gül’le
taze mevsimler katarsın ömrüme
bahar dolar içine baharın
saçına konar kelebekler renk renk
ve şavkır bir çocuğun rüyasında bakışların
her yanım sen
az kalsın vuruluyorduk susmaktan