her gün bir dağ büyütürüm acının kundağında
dağları tutuşturur, yaktığım ateşlere
yanarak çağırırım esmer büyücüleri
o zaman gizli kalan anlaşılır ne varsa
yakaran dudağımda beyaz el, beyaz asa
Musa, ey Musa!
dağlansam da varamam senin vardığın yere
bekleme, tahrif olmayan bir sözün kaldı ise
söyle oğullarına…
üç bin yıllık zeytinlerin rengi acıya çalar
ay vurulur ay kanar kana keser yeryüzü
kana kana içmediğim çevrili sular kanar
kuşlar kanar, çiçekler, körpe uykular kanar
benim kekeme yüzümü çokça savuran rüzgar
çocuk alınlarına gelincikler bırakır
menekşe dudaklara melek elleri konar
Musa, ey Musa!
senin acı ülkeye getirdiğin çocuklar
ayet ayet Tevrat’ı, suyu, toprağı yakar
namluları gül eden bir el ol, yed-i beyza
tankları, uçakları yutuveren bir asa
Musa, ey Musa! böyle çağırır mıydım seni
Tanrı’nın ol kitabı sana varid olmasa
çık gel, tahrif edilmemiş bir sözün kaldı ise
söyle çocuklarına…