Hayat çok kısa. Bu zaman içerisinde insanın düzgün, doğru, ilkeli ve anlamlı yaşaması gerekiyor. Verilen zaman diliminin uzunluğu, kısalığı hiç kimse tarafından bilinmiyor. O nedenledir yaşarken coşkun, vurdumduymaz, hoyratça zamanı kullanıyor olmamız. Oysa yaşayacağımız süreyi bilseydik eğer yaşamın bütün sevinçleri yok olurdu. Bütün insanlar sıkıntılı, çekilmez ve sevimsiz bir halde olurlardı. Bir an önce sayılı günlerin bitmesini arzu ederlerdi. Ya da kendileri bu sayılı günleri durdururlardı.
Olan biten her şey insanın unutkanlığı içerisinde yer alıyor. Bu durum insanı rahatlatıyor. Çılgınlıklardan ve yanlışlıklardan alıkoyuyor. Dolayısıyla yaşamak, kimi zaman ilkbahar gibi tazeyse, kimi zaman da sıcaklardan bunaltıcı, cehennemi andırır bir hal alıyor. Bazen de hayatın kimi damarları kopmuş gibi, yaşama sevincinin yok olmaya yüz tuttuğu, bir bakıma her şeye boş verir bir hal aldığı sonbahar mevsimi gibi, oradan oraya uçuşan yapraklar gibi ne yaptığını bilemez, ayırt edemez duruma gelir. Ve bazen hayat, birdenbire insanı silkeliyor, üşütüyor ve kendine getiriyor. Yağmur, dolu, kar yağar. İşte o zaman hayat kendisini hissettiriyor. Yaşadığının farkına vardırıyor.
Bu durum; kısa olan hayatın ne kadar yaşanabildiğinin ayrımına varmamızı sağlıyor. Yaşama sevincini ortaya koymaya çalışan bireyi programlıyor. Ben bütün mevsimleri olabildiğince yaşıyorum. O halde bütün mevsimler belirlenmiş bir zamanı ve sofrayı sunuyor insana. Belirlenen süre ve sofradakiler bilinmiyor. Bu sofrada insanın dikkatli olması gerekiyor. Yediklerine, içtiklerine, konuştuklarına, giydiklerine, inandıklarına, reddettiklerine, hüzünlerine sevinçlerine, kutsal kitapta bahsedilenlere, törenlere, şölenlere, ayinlere, muştulara, hayatın bütününe dikkat etmesi gerekiyor. Dahası bütün zamanlar bizleri tefekküre davet ediyor. Durum öyle olunca belirlenen zamanların yaşamla durduğu vakitlerde iç sorgu kendiliğinden yerini alıveriyor ve şu cümlelerle karşımızda duruyor:
İnançlar uygulama ister.
Sevgiler ispat ister.
Mevsimler yaşanmak ister.
Kul olmak bağlılık ister.
Nimetler gözükmek ister.
Belirlemeler bu şekilde sıralanabilir. Siz istediğiniz kadar bunları çoğaltabilirsiniz. Üşenmeyin; hayatınızı aklınızın erdiği günlerden başlayarak gözden geçirin. Neler yaptığınızı, nasıl davrandığınızı, nasıl kalpler kırdığınızı, neşeli gönüller kazandığınızı, kulluğunuzu yerine getirip getirmediğinizi, inandıklarınızla çelişip çelişmediğinizi gözden geçirebilirsiniz.
Hatta okuyup yazdıklarınızı, alış verişlerinizi, hayatınızdaki iniş ve çıkışlarınızı bile. Okuduğum kitaplar, yazdığım yazılar ve şiirler, yaptığım resimler, bütün konuşmalarım, şakalarım tümüyle beni bağlamaktadır sorguda diye düşünebilirsiniz. Acaba sadece ben mi bağlıyor diye sormalıyım.
O nedenle hayat çok kısa. Kısa olan hayatı bilinçli, anlamlı, kıymetli olarak yaşamak önemlidir. İşte öte dünya inancıyla kişinin sorgusu burada başlamaktadır. O halde kalp kırma, gönül incitme, sadece inandıklarını ve sevdalarını yaşa. Seni hayata bağlayan prensiplere uy yeter.
Hayat çok kısa ve narin çünkü.
Sevgiliye giderken götürebileceğim güller aramaktayım.
Bulanları kıskanıyorum.