Aşk vefa ister.
Döner bir gün elbet gülen yüzü hayatın, kaldırım taşları çıkmaya başlar gömüldükleri yerden toprağa, gözlerinde vefa arayan titreşimler çalkanır, ellerinden tutacak bir eski dostun yokluğunun acısını duyarlar o zaman, taş dönencelere döşenmişliği yaşarlar, meğerki bilmezler dünyanın çabuk değiştiğini.
Aşk vefa ister.
Karanlık elbet gelecektir, gönüllüyüz karşı konulmaz kanunun yürütmesinde. Karakollar unutulan imzalarla süslü. İnsan neler saklamaz ki bir gülümsemenin ardında, görülmeyen ne kirli oyunlar saklı, bir ateşli bakışın dumanlarının gizinde. Eski defterlerde kuruyan, unutulan, yalnız, öpülmüş güller bilir mutluluğun tende bıraktığı tadı ancak. Meğerki açmış olasın gönlünü halden fayda umana.
Aşk vefa ister.
Sokak lambalarının tanığı olduğu kurşun sesleri bilir keskin ‘ah’ların yürekten çıkan iniltilerini, gece yarılarında dumanlı dolunay altlarında. Tozlu dağ patikalarının yolcuları bilir, asfaltta yürümenin tabandan yüreğe ızdırabını ve kırılır umudu birkaç satır şiirin elveda kokan kelimelerinden anlayanın. Meğer ki sevmiş olsun ansızın karşısına çıkan bir rüzgar kanatlıyı.
Aşk vefa ister.
Sarı güllerinde sonu gelir bir yaz sıcağının kavurtan kollarında, yakıcı tadında ayrılığın. Kalem yazmaz olur, su serinletmez, yürek çarpmaz, aşk sarsmaz. Kuşlar seslerini derinliklerine akıtırlar kimsesizliğin vurgun vaveylasıyla. Kanatlarında bütün bir dünyanın yükünü taşırlar ufacık cüsselerine rağmen, meğer ki altın kafes tatlı gelir yalancı da olsa, gülücükler açtırmak için hissizler dünyasına.
Aşk vefa ister.
Denizde dalgalar bilir teslimiyetin kadrini. Rüzgar ancak bağını koparan yaprağı uçurur. Ateş İbrahim’leri tanır. Zindan Yusuf’lara açar sırların sırrını. Titretir erkek bedenini kaldırımlarda açan gül kokuları, tunçlaştırır eriyen ümidi. Anlar ki mazlum o zaman, doğru yol kılavuzluk etmektedir kendisine. Her ne kadar kapansa da gözleri görünenlere. Meğer ki şüphe etmiş olsun başörtüsünün markasından.
Aşk vefa ister.
Ölüm bizim için. Damarımızdaki kan gibi gerçek duruyor karşımızda. Yattığımızda yastık altına sakladığımız kutsal emanet gibi. Kulaklarımızda çınlayan ululuk sözleri gibi. Gözlerimizde çakıyan aydınlık görüntüleri gibi. Yolumuzda dikilen diriliş işaretleri gibi. Böyleyken niçin bunca kalem tutuşlar? Yaşamak bir kaç çizgi değil mi kalem düşüşünün hayal kırıklığına uğramadan? İnadına beklemek değil mi gülün açışına serenatlar serperek seher şebnemleriyle günün tastamam ağarmasına dek?
Ve tohumlar serpmek kırılgan olmayan, geleceğe.
Bu Sayının Diğer Yazıları
Belirleme XII / Ay VaktiBeni Affet / Recep Garip
Çekesvored / Özcan Ünlü
Şehrin Bilmem Neyi / Hakan Özbek
Dakika 4 / Dakika 5 / Dakika 6 / Hamit Can
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…