Bir-İki Erzurum

-Kim bilir nerdesiniz, geçen dakikalarım-

Erzurum’da, Eski belediye binası ile Caferağa camii arasındaki sokakta küçük bir ayakkabı tamir atölyesi.

Yetmişlerin sonları, seksenlerin başı. Komşumuz olan rahmetli boyacı Zeki ağabeyle Cumhuriyet Caddesine doğrubirlikte yürümüştük. İş icabı ayrılacaktık ki, ilerideki ara sokakta bir ahbabı olduğunu, vaktim varsa beraber uğramamız ve benim de tanımamın faydalı olacağını söylemişti. Gittik, ayakkabı tamir atölyesi. Selam ve hoş-beşten sonra ikram edilen çayı içmiş ve aralarında geçen sohbeti dinlemiştim. Sonraki zamanlarda aralıklı olarak birkaç defa daha uğramış sohbet etmiştik. Oradan ayrıldıktan sonra Zeki ağabey, dayısının evinde zaman zaman bir meclis olduğunu ve uğradığımız bu ahbabının oraya az da olsa katıldığını ve gazeller okuduğunu söylemiş, beni de davet etmişti.

Gittim, katıldım. Bu gitmelerimde iki ya da üç kez kendisini dinledim. Otururken ve meclisten ayrılırken vakur,  gazel okurken tam bir ehlidildi.

“Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhımdan murâdımşem’i yanmaz mı

Kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan
Niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı
………………………………………………………………….
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı”

Fuzûli’denokumuştu. Lisede okumam sebebiyle şiire aşınaydım.Yine hatırladığım mısralardan hareketle, şiirini bulup ezberimde var olanı teyid ettiğim, Leyla Hanım’a aitbir eser okumuştu.Günümüzde,Ender Doğan bu eseri Erzurum yöresinden derlemiş ve okumuş. Dinlerken Muhittin ağabeyin elinde daire ile okuması gözümde canlanmıştı.

“Ey Fâtih-i Hayber Alî
Ey melce’-i ahkar Alî
Kerrâr-ı hem Hay der Alî
Mevlâ-yı her Kanber Alî
Ey sâkî-i kevser Alî
Dâmâd-ı Peygamber Ali
……………………………………………………“

Yine Ketenci-zâdeMehmedRüşdî’den“Âşığım ben sana rûz-u ezelden/Sen benim şâhımsın ben senin benden” dizeleriyle başlayan bir gazel okumuştu.

Muhittin Kemertaş.

Ülkemizin ve Erzurum’un yetiştirdiği nadide sanatçılarından Rahmetli MükerremKemertaş’ın kardeşiydi. Bu meziyetini yakın çevresi ve ailesi hariç bilenlerin olduğunu sanmıyorum.Muhittin ağabeye Allah’tan rahmet diliyorum.

Bunlar o kısa dönemde benim dinlediklerim. Müdavimi olanlar başka eserler de dinlemişlerdir.

Bu alanda birçok isim, nice güzel eserleribu tür meclislerde seslendirmiş, gelenek devam etmiş, hala da devam etmektedir.

Alvarlı Muhammet Lütfi Efendi başta olmak üzere, derviş Yunus’dan, NiyaziMısri’denv.s..Anadoluinsanı, notasını bile kendisinin yaptığı nice eseri hem ezberinde hem de meclislerde yaşatmıştır.

Farklı mecralarda, kendi iklimini oluşturarak, şiire uzak duranların zihnine bile bir iki dize atarak yoluna devam etmiştir.

Şiir seyr-i sülûk halinde

Çıtanın yüksek olduğunu da beyan etmeye gerek yok.

***

Erzurum’da, yerel gazetelerin caddede panoları vardı. İlk sayfa ve spor sayfası yer alır, caddeden geçenler, bazen de özellikle okumak için gelenler buradan yerel haberleri takip ederlerdi.
Hece şiirler yazıyordum.

Mübarek gün ve geceler için yazdıklarım, o gün ki gazetelerden birinde, manşetlerin yanında ya da altında yayınlanırdı.

Parmakla sayılacak kadardır.

Bir gün o şiirlere ulaşırım inşallah.

Liseli bir gencin yazdıkları.

Sonrasında Hekimoğlu İsmail’in yönetiminde İstanbul’da çıkan Sur Dergisi’nde aynı tarz şiirlerim yayınlandı.

İki yıldan fazla bu süreç devam etti.

Tarz uyuşmazlığı sebebiyle Mavera’ya, dolayısıyla Cahit Zarifoğlu’na şiirler değil, denemeler göndermiştim.

Takdir etmiş, devam etmemi istemişti.

Oysa şiir göndermeliydim.

Göndermedim.

Gecikerek, geç gelerek, geç kalarak birçok şey nasip oldu.

Şiir odası.

Hala misafirim.

***

Erzurum İmam-Hatip, orta bölümdeyiz.

Müzik dersine Raşit Küçük hocamız geldiler.

Akademik kariyeri ve çalışmalarına, üstlendiği görevlere bakınca ya hocanın müzik dersinde ne işi var diyebilirsiniz.

El-hak doğru. Alanda hoca olmayınca, meslek dersleri hocası dersi üstlenmiş.

İki ilahi var hafızamda, derste bize öğretilen.

Başka var mı, hatırlamıyorum.

Bu ilahileri alanında uzman olanlardan dinleyince ve ben de kendimce onlara eşlik edince, müzik laboratuvarında nota eğitimi almış ve öğrenmiş gibi hissettim kendimi.

Öğretici olmak bir kabiliyet.

Öğretmek/öğretmenlik.

Allah sağlık ve afiyet versin hocamıza.

O iki ilahi aynı zamanda iki şiirdir. Birer kıtasını arz edeyim.

“Allah adın uludur, emrin tutan kuludur
Mü’minlerin yoludur, AllâhAllâh Kerîm Allâh
Rahîm Allâh, aman Allâh, diyelim yâ hû”

Bir diğeri,

Çağırdı beni uykuda bir hâtif-i esrar,

Dur yatma, ne yatarsın eyâtâlib-i cânan”

***

Ay Vakti bu sayısında “Poetika”konusunuişliyor. Belli ki, şiirle çok zaman geçireceğiz.Omurgayı günümüz şiiri oluşturacak.

Ben de kısmi hatıralarla katkı sunayım dedim.

Şiir tadında sözü hitama erdirerek.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Bir-İki Erzurum / Şeref Akbaba
Sonsuz Senfoni / Semra Saraç
Karaboyun Durağı / Ferhat Öksüz
Yazgı / Yavuz Ertürk
Ayna Geçitlerinde Bir Beyaz Karanfil / Güven Fatsa
Tümünü Göster