Atasoy Müftüoğlu ile “Vakti Kuşanmak” Üzerine

Vaktin insan hayatındaki yeri nedir? Niçin vakti kuşanmalıyız? “Vakti kuşanmak”taki asıl varmak istediğiniz nokta neydi? Vakit bu kadar önemli mi?

“Vakti kuşanmak”; Aziz İslam ailesinin, tarih dışı, zaman dışı ve gerçek dışı bir konuma sürüklendiği; içerisinde yaşadığımız dünyanın her alanda büyük bir yıkıma uğradığı, ahlaki, sosyal ve siyasal bir çürümenin yaşandığı, seküler dil ve söylemin dünyayı, insani, ahlaki, ruhi alana yabancılaştırdığı; düşünsel, entelektüel düşüş/çölleşme /sefalet ve yoksulluğun yaygınlaştığı, hayatın, toplumların ve bireylerin ahlaki ölçülerden bağımsızlaşarak ruhsuzlaştığı; ideolojik kutuplaşma ve barbarlığın yoğunlaştığı; büyük seslere ve büyük dayanışmalara ihtiyaç duyulduğu; bütün insani duyguların aşındığı, zayıfladığı, vicdan ve merhamet duygularının unutulduğu, her alanda kirli popülizmlerin öne çıkarıldığı, narsistik bir modernlik anlayışının putlaştırıldığı bir dönemde, insanlık durumlarını konuşmak, paylaşmak, dünyaya yeni gözlerle, yeni bakışlarla bakmak, genel duyguları, genel bilinci ve genel vicdanı temsil etmek amacıyla yazıldı.

Kuşkusuz, “vakit” sahip olabileceğimiz en değerli, en anlamlı, en büyük servet, en büyük imkan en büyük fırsattır. Vakti gereği gibi değerlendirdiğimizde, bir sorumluluk duygusu içerisinde değerlendirdiğimizde vakte sahip olabiliriz. Vakitleri içtenlikle ve bilinçle değerlendirdiğimizde vakitlerimiz anlamlı olur. Vakti israf ettiğimizde varoluşu ve hayatı israf etmiş oluruz.

“Vakti Kuşanmak” evrensel bir dostluk iklimine iddiasız bir katkı olabilmek istiyordu. “Vakti Kuşanmak”ın yazıldığı dönem nisbi bir biçimde İslami yükselişin yaşandığı bir zamandı. Ancak birlikte olduğumuzda, dayanışma ve paylaşma bilinci içerisinde olduğumuzda varlığımızı daha anlamlı hale getirecektik. Daha anlamlı bir varoluş, hayatın her alanında anlamlı tavırların sahibi olmakla mümkün olacaktı. Bu nedenlerle “Vakti Kuşanmak” insani duyguları, sevinçleri, özlemleri, soruları, sorunları, kaygıları pratik hayatımızda yansıtmak gibi bir yükümlülüğü yerine getirmek istiyordu.

İlk denemeleriniz nerede yayımlandı? “Firak” ve “Vakti Kuşanmak” oldukça etkiledi okuyucuyu. Sizce etkileyiş sebebi neydi? Özellikle “Vakti Kuşanmak” tıpkı Cahit Zarifoğlu’nun “Yaşamak”ı gibi el kitabı niteliğinde. Bunun sebebi ne?

İlk denemelerim 1960 yılından başlayarak sırasıyla Yeni İstanbul gazetesinde, Büyük Doğu ve Yeni İstiklal dergilerinde, daha sonraları Bugün ve Babıali’de Sabah gazetelerinde yayımlandı.Bizler; Aziz İslam ailesinin sorumlu bireyleri olarak, akıldan, bilgiden, gerçeklikten bağımsız; duygu ve duygusallık yüklü; temelsiz romantik hayallere dayalı; düşsel, büyülü ve efsanevi bir dil kullanan; gerçek dünyanın ve gerçek tarihin dışında yaşayan; rasyonel amaçlardan çok, duygusal amaçlar taşıyan bir geleneğin varisleriyiz. Bizler, bir yanda bu geleneğin baskısı, bir karşı yanda ise teknik, bürokratik, endüstriyel uygarlığın hayatı, toplumu ve tüm insani ilişkileri mekanik hale getiren olumsuz yapısı; modern yapıların insani ve toplumsal alanlara kapalı bulunması nedeniyle; özellikle “Vakti Kuşanmak” duygusallığı, şiirselliği, bir tür romantizmi esas alan bir zeminde şekillendi. “Vakti Kuşanmak”ın bu ölçüde ilgi görmesinin nedeni bu duygusallığı, şiirselliği ve romantizmidir diye düşünüyorum. Okuyucunun hala gerçek olana değil, duygusal olana yöneldiği anlaşılıyor.İnsani bir varoluş, aklın ve kalbin yasalarının bir bütünlüğe kavuşturulması ile anlam kazanır. Ahlaki, estetik, edebi yasaların katkıları ile bu varoluş derinlik ve zenginlik kazanır. Erdem ve sorumluluk duygularının katkısı ile de bir ölçüye ve dengeye kavuşur. Bu nedenle düşünsel, kültürel ve entelektüel hayatta sağlıklı bir bütünlüğe ulaşmak gerekir. Bu bütünlük sağlanmadan niteliksel bir inşa gerçekleştirilemez. Nesirsel ve şiirsel dünyalar birbirlerinden bağımsız olmamalıdır. Tevhid, bir bütünlük içerisinde bakmak, algılamak, bütün boyutları kuşatarak bakmak anlamına gelir.Bizim her durumda hem akla, hem aşka açık bir dil kullanmamız gerekir. Akıl ilahi sınırları saygı ile korumayı, aşk ilahi varoluşu şiirsel bir duyarlıkla algılamayı mümkün kılar. Aklın ve aşkın sınırları ilahi vahiyle belirlenebilir.

Sizi daha çok Mavera’da tanıma imkanı bulduk.O dönemdeki dergi merkezleri misyonundan, üstatlardan ve Mavera öncesinden bahseder misiniz? Mesela ( Üstat Necip Fazıl, S. Karakoç ve Nuri Pakdil gibi)

Dünyayı bilmek, tanımlamak, açıklamak, tarihe karşı sorumlu, insanlığa karşı sorumlu olmak; yeni dünya ve yeni insanlık durumlarını anlamak; hayatımızı ve ilişkilerimizi yeniden anlamlandırmak, kültürel statükoları aşmak ve sorgulamak için yeni bir dil’e, yeni bir tarza, yeni bir söyleme ve üsluba derinden ve acilen ihtiyacımız vardı. Ben, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera ile ve bu çizgiyi bir şekilde devam ettiren diğer çalışmalarla bu derin ve acil ihtiyaca binaen hassasiyetle ilgilendim. Bu çizgideki çabalara, çalışmalara, yönelişlere aşkla/coşkuyla/içtenlikle/sorumlulukla kendi çapımda, kendi gücüm oranında katkılarda bulundum. Diriliş, Edebiyat ve Mavera’nın bu yeni misyonunu tanıtabilmek, duyurabilmek için Türkiye’nin ilgisini bu misyona çekebilmek için bütün bir Türkiye’yi dolaştım. Sözünü ettiğimiz çizginin, misyonun Türkiye’de düşünsel, entelektüel ve edebi alana anlamlı ve güzel katkıları olmuştur. Bu arada merhum Cahit Zarifoğlu’nu, merhum Akif İnan’ı, kuşkusuz başta Necip Fazıl Kısakürek’i rahmetle ve özlemle anmam gerekir. Her birini takdir ederek, tebcil ederek, severek ve özleyerek andığım bu çevrelerle olan ilişkilerim, burada tartışmak istemediğim kimi nedenlerle maalesef kopma noktasına gelmiştir.Kimi konulardaki eleştirel yaklaşımlarımın bizi bugünkü kopma noktasına getirdiğini düşünüyorum. Sözü geçen dönemlerdeki unutulmaz dostluklardan sonra, bugün gelmiş bulunduğum noktayı buraya kaydedeceğim şu dizeler açıklayabilir:”Söylesem derdime mahrem yoktur,Guyi ya âlem ü âdem yoktur.”

Okuyucularımız için şu an hangi çalışmalarınız var? Gençlere neler tavsiye edersiniz? Ve nasıl entelektüel olunur?

Uzun bir süredir devam eden sağlık sorunlarım nedeniyle gereği gibi çalışamıyorum, entelektüel dünyayı takip edemiyorum. Önümüzdeki yayın dönemine yetiştirmeyi umduğum yeni bir kitabım var.Gençlere; öncelikle kendileri olmalarını; düşünmeye, üretmeye, eleştirmeye cesaret etmelerini; taklit ve tekrar etmek yerine, yeni inşalara yönelmelerini; küresel, tarihsel, toplumsal gerçekliğe bütün boyutlarıyla nüfuz etmelerini; düşünsel, kültürel, entelektüel, siyasal dünyayı bir bütünlük içerisinde izlemelerini; küresel ölçekte düşünmelerini; üretmelerini; günlük ve geçici olaylar, düşünceler, yönelişler ve oluşumlardan kaçınmalarını, yüzeyle değil, derinliklerle ilgilenmelerini, kendi eylemlerinin özneleri olmalarını; dayanışma ve sorumluluk bilincine varmalarını; parçalarla oyalanmamalarını, bütünden, fikirlerden ve düşüncelerden uzaklaşmamalarını; tepkilerle sınırlı bir söyleme itibar etmemelerini; kollektif bir bilincin ifadesi olmalarını, günübirlik yaşama tehlikesine karşı duyarlı olmalarını; bencil bir bireysellik yerine, sorumlu bireyselliği tercih etmelerini; öznelliklerine ve bireyselliklerine saygı duyan cemaatlerle temas halinde bulunmalarını; daha geniş zeminlerde çalışan bir entelektüel tutarlılık içerisinde olmalarını; iradelerini bilinçli bir doğrultuda kullanmalarını; yapısal bir değişim/dönüşüm ihtiyacı, özlemi, tasavvuru, tasarısı, projesi içerisinde olmalarını; atalet içerisinde bulunan, enerjisini yitirmiş katı kalıplara dayalı bağnaz düşüncelerden uzaklaşmalarını; çok yönlü, çok boyutlu düşünme yeteneği kazanarak, sorunların kökenleriyle ilgilenmelerini tavsiye ederim.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Belirleme IX / Ay Vakti
Bengisu / Şeref Akbaba
Mehmet’in Madalyaları / Jan Devrim
A-Taş / Abdülbaki Kömür
Atasoy Müftüoğlu ile “Vakti Kuşanmak” ... / Recep Garip
Tümünü Göster