Saklı Mektuplar-104

paniğe kapılmış bir zangoç
yaşar kulağımda
belli ki tehlikenin farkında

daha çok sevmeliyim seni,
pandeminin üzerime bencilce boca ettiği
bol zamanlı sıkılmışlığı tıkıştırırken gömme dolaplara
yirmi dört saatin sündüğü günleri,
stoic bir tutumla ve hümanistçe bırakırken dünüme hiç istifimi bozmadan
üstelik milim kısalmadan, hatta uzamadan ve hiç azalmadan, hırlamadan, zırlamadan
aziz tutmalıyım seni, sana bile duyurmadan

daha çok “sen” olmalıyım, daha az “ben”
mırıldanırken ezberime aldığım ilgili/ilgisiz terminolojik sözlerini
vakit varken daha çok irdelemeliyim
beni “sen” kılan Şirâze hallerini, aklının işleyişini
hani dar alanda, her an bir ukala yersizce ileri atılıp
“bu kadar yeter” deme cüretini gösterecekmiş gibi
düşünmeliyim seni sınırsız bir oblast genişliğinde
şeksiz ve alabildiğine taraflı, tüm yetkileri bende

kırlangıçlar çığlık çığlığa uçuş talimi yaparken Mürsiye semasında
yüzümde o “hiç bitmese” maksadındaki bariz ve okunaklı, hem de bin deve yükü ağırlığında ima
sokağında yürüyebilsem; avuçlarımda kaderim, ceplerimde kederim, bir de anlasam ben neyim
ne kadar talihli addederim kendimi bilsen
seni bana sakladığım, kör düğüm bağlandığım, o güzel adını andığım odalarımda gezinsen

toprak saksılarda ahşap evler büyütüyorum Kurt’a, Orno’ya, Santos’a mesken olsun
reçeller ekiyorum komşu bahçelere ayvadan, elmadan, portakaldan, bir de turunçtan
aşk damıtıyorum da imbiklerden, dama seriyorum; yaz sıcağı burada bildiğin tavan
ve en çok ne sevindirir seni Şirâze, boyuma bakmadan merak ediyorum hem de arlanmadan
bilmiyorum ki sana yakın olmanın valörünü, ölçüsünü, heyecanını, tadını, ucunu bucağını
hepsi enikonu bir tahminden bana arta kalan

daha fazla yazmalıyım seni diye;
0.7 uçlu kalemler, çok ortalı defterler, kaydı alınmayan dönemler eskitiyorum
antikacıların ilgilenmeyeceği, müzelerin değer vermeyeceği,
hurdacıların beğenmeyeceği öz benliğimi çok da karıştırmadan süjeye,
sana yazılmışlığım üzerinde ısrarla/inatla ve kırk elif miktarı duraklıyorum
rintliğin aşka âşıklığa denk düştüğü boyutta,
kadim ustaların tedrisinden edindiğim:
şah’ım da sensin, han’ım da sensin, sensin hem sultanım, hükümdarı vatanımın
hiç de umurumda değil kavşakta zoraki karşılaştıklarım

çeyrek asrı devirmişim meğer seninle
imgeler âleminde, düş bahçelerinde, hafızamın el değmemiş köşelerinde
henüz vakit varken daha çok özümsemeliyim vurgularını,
çıkardın madem beni dip karanlığımdan şu inişli yokuşlu zemine
kendimi zorlayıp gölgelerden ışığa adım atmalıyım
keşke bakabilsem gözlerine sermest,
öngörülemezin olsam ve son bulsa şu uzlet
ne kadar talihli addederim kendimi bilsen
renkli renksiz rüyalarımda Şirâze, çat kapı belirsen

ben bir hüsranım
hayatından geçtiğim herkes için
yine de kendi adıma sabır devşiriyorum
devriye gezen dervişlerden
ve en çok neyi seversin bilmek istiyorum

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

187. Sayı / Temmuz-Ağustos 2020 / Ay Vakti
Vusul.. Usûl.. Velhasıl.. / Şeref Akbaba
Saklı Mektuplar-104 / Şiraze
Aforizmalar / Naz
İki Sufinin Mücadelesi / Enes Güllü
Tümünü Göster