Ayasofya

 Ayasofya, Pagan Roma’nın Hıristiyanlara yaptığı zulümlere son verip ibadet serbestliği tanımasının ardından, İmparator Konstantinus tarafından 360 senesinde inşa edilmiştir. Ayasofya, Doğu Hıristiyanlığının Kudüs’ten sonraki dini merkezi olduğu gibi İslamiyet’in yayıldığı coğrafyada da kutsal bir yer olarak görülmüştür.

İnşasından itibaren felaketlere ve güzelliklere tanık, çeşitli efsanelere de konu olmuştur. Hakkında çok şey yazılmış ve anlatılmıştır. Yapımından elli sene sonra çıkan bir ayaklanmada yakılmıştır. Nika Ayaklanmasında(532) yakılıp harap edilmiştir. Üçüncü kez inşası İustinianos döneminde seçkin mimarlar ve binlerce işçi tarafından gerçekleştirilmiştir. İmparatorluğun her yanından malzemeler getirilmiş; Mısır’da Heliopolis’ten sekiz büyük kırmızı porfir sütun, Efes’teki Artemis Mabedi’nden, Kyzikos ve Suriye’de Ba’lebek’ten mermer sütunlar alınmıştır. 537 yılında görkemli törenlerle açılışı yapılmış bu açılışta İustinianos, kilisenin ortasında “Seni geçtim Süleyman!”diye kibrini izhar etmesi kayıtlara geçmiştir.

558’de kubbenin doğu tarafı çöker. İkonaklazm/tasvir kırıcılığı döneminde en seçkin mozaikleri kazınmıştır. 869 depreminde kubbede çatlaklar oluşmuş, elli altı yıl süren bir tadilattan sonra ibadete açılabilmiştir. Latinlerin yani Katoliklerin 4. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’u işgal ve talan edip kiliseyi katedrale çevirmeleriyle Ayasofya başka bir dram yaşamıştır. 1346’da bu kez sebepsiz olarak doğudaki baş kemerle kubbenin bir bölümü çökmüştür.

Fetihten bir süre önce İstanbul’a gelen İspanyol elçisi Clavijo Ayasofya’yı harap ve bakımsız halde gördüğünü kaydeder. Ana gövdesinin bugüne kadar korunabilmesinde Bizans ve özellikle Osmanlı döneminde dışarıdan eklenen destek payandaların etkisi vardır.

Evliya Çelebi’ye göre, İstanbul’un fethinden birkaç yıl önce yine bir depremde zarar görmüştür. Ayasofya’nın kuzey tarafını tamir etmek üzere Ali Neccar adındaki Türk mimar Edirne’den İstanbul’a gönderilmiş, gerekli takviyeyi yapan mimarın, müstakbel minarenin kaidesini de hazırladığını yine Evliya Çelebi’den öğreniriz.

Fetihle birlikte İstanbul’da yeni bir dönem başlar. Bunun ilk etkisi Hıristiyanlar üzerinde görülür. Genç padişah şehir düştükten sonra doğruca Ayasofya’ya gider. Latinlerin yaptıklarını unutmayan, başlarına daha büyük bir kıyımın gelmesinden korkup Ayasofya’ya sığınan Ortodokslara can, mal ve din güvencesi verilir. Fatih, aylardır tamamlanamayan patrik seçiminin gerçekleşmesini sağlar.

Cuma namazı kılacak bir camiye ihtiyaç duyulması, Hıristiyan dünyasının, Ayasofya kilise olarak kaldıkça şehre saldırma ihtimali, Osmanlı’nın İslam dünyasındaki saygınlığının artırılması ve kendi mülkü olan İstanbul’da her türlü tasarruf hakkına sahip olduğunu göstermek istemesi gibi gerekçelerle burası camiye dönüştürülmüştür. Ezan okunup mihrap kurulmuş, cuma namazı eda edilmiştir. Sezai Karakoç’un başından beri Müslüman idi dediği Ayasofya, böylece asıl kimliğine bürünmüştür. Genç Sultan camiyi kendi hayratının ilk eseri olarak vakfeder. Sarayını caminin hemen yanına yaptırır. 

Tüm bu gelişmelerin dünyadaki yankısı büyük olmuştur. Papa haçlı seferinden söz etmeye başlar. Avrupa, İstanbul ve Ayasofya’yı hiç unutmaz. Şehir kılıçla alındı ancak asıl cihad, şehrin imarı ve düzenini kurmakla gerçekleşmiştir.  İşe Ayasofya’dan başlanmış olması tesadüf değildir.

Ayasofya, İstanbul fethinin sembolü olmuştur. Bu tarihten sonra “Cami-i kebir, Cuma camii” olarak nitelendirilmiştir. İlk günden itibaren tarihi vakarına uygun şekilde itibar görmüş, saygınlığına gölge düşürülmemiş, itinayla korunup  hayatiyeti sağlanmıştır.   

Fetihten sonraki yıllarda kubbeyi sağlamlaştırmak amacıyla payandalar yapılmıştır. Minareler, sultan türbeleri, çini süslemeleri, kuşak yazıları, kütüphane, muvakkithane, imaret, şadırvan ve dışarıya açılan saçaklı kapısı ve etrafını saran yapılarla Ayasofya zamanla bir külliyeye dönüştürülmüştür. Ramazan aylarında kalabalık cemaatlerin toplanması, Kadir gecesinde ve bayram namazlarında padişahların camiye gitmesi adet haline gelmiştir. Dini ve sosyal hayatın kalbi burada atmaya başlamış,  adı değiştirilmeden bulunduğu yer Ayasofya Mahallesi olarak nitelendirilmiştir.

Ayasofya, 481 yıllık Osmanlı devrini tarihinin en asude zamanları olarak geçirmiştir. Bu güzide mabette okunan Kur’an, tesbihat, zikir, salat u selam, tekbir, ilahi ve mevlid-i şerifler sayesinde, milletin muhayyilesinde ve şuurunda sarsılmaz, unutulmaz bir yer edinmiştir.

 Türkiye’de; Balkan, Cihan ve İstiklal harplerinin ardından bütün kurumlarında olduğu gibi Ayasofya’yı da içine alan bir hesaplaşma dönemi yaşanmıştır. Giyim-kuşamdan eğitime, sanat ve edebiyattan siyasete ve dini kurumlara varıncaya  kadar her şey elden geçirilmiştir. Çağdaşlık ve modernleşme teziyle adım adım ilerleyen radikal değişim süreci 1930’lu yılların ilk yarısında büyük ölçüde tamamlanır. Sürecin uzantısı olarak ezan Türkçe okunmaya başlanmış, akabinde 1934’te Bakanlar Kurulu kararı ile Ayasofya Camii ibadete kapatılarak müzeye çevrilmiştir. Tarihi realite ve zaman dondurulmuş, geçmişe dair ne varsa müzelik malzemeye, gelip geçenlerin seyrettiği nesnelere dönüştürülmüştür.

 Kalem erbabı da Ayasofya’yı davalarının mühim bir parçası olarak daima gündemde tutmuştur. Sezai Karakoç, Osman Yüksel Serdengeçti, Necip Fazıl Kısakürek gibi birçok şair, yazar ve düşünür zincirler kırılsın Ayasofya açılsın çığlığını bayraklaştırmıştır. Serdengeçti bu davada idamla yargılanmıştır. 12 Eylül darbesinden kısa süre önce hünkâr mahfili ibadete açılmıştır. Darbeden iki gün sonra tamir bahanesiyle bu mahfil de tekrar kapatılır. 1991’de mahfil açılmış ve kısmen cami olarak hizmet vermeye başlamıştır.  2013’ten itibaren minarelerinden ezanlar yükselmeye başlansa da ana mekân namaza kapalı kalmaya devam etmiştir.

Ve tarih 10 Temmuz 2020, Cuma…

Ayasofya, Danıştay’ın verdiği kararın ardından siyasi iradenin de onayıyla yeniden cami hüviyetine kavuştu ve ibadete açıldı…

Ve 24 Temmuz 2020.

Açılış ve ilk Cuma namazı.

Hayırlı olsun.

                                                                                                                                                              Ay Vakti

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

187. Sayı / Temmuz-Ağustos 2020 / Ay Vakti
Vusul.. Usûl.. Velhasıl.. / Şeref Akbaba
Saklı Mektuplar-104 / Şiraze
Aforizmalar / Naz
İki Sufinin Mücadelesi / Enes Güllü
Tümünü Göster