Otuz Yıl Sonra Açılan Sandık

Karda yürümek ve buz kesen yollarda düş kurmak. Seni yazmak istesem de elim tutmuyor, yüreğim üşüyor. Bu hayal sofrasında baş köşeye oturman hasebiyle bir kırılma, bir öne geçmeye sebep olmuyor da değilsin. Bir kenarda duruver- sen, bir akasya ağacına, ya da kar örtüsüne bürünen bir sö­ğüt dalına tutunuversen. Acı lehçesiyle konuşmazdın ama, acı ¡¡basıyla diline düşenler soğuğu ısıtacak kadar sıcaktı. O sıcak­lıkla gidiversen keşki, ama gitmiyorsun. “Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su kapanınca Sovyetlerin Türkçe yayın yapan radyosu ilk müjdeli haberi bulmuş olurdu. İman ve Aksiyon’ un yankısı işte. Bize yansıyan neyse, onları da zıddı o kadar ilgilendiriyordu. Aksiyon vazgeçemeyeceğimiz şey, olmazsa olmazımız bizim. Benden de hikmet kırıntıları ol­sun için bir şeyler yazmam istenmişti, altmış üç makale kaleme aldım, dergilerde neşretmedim ama kitaplaştı. O’nun yaşına is­tinaden sayıyı sınırlı tutmuştum. ‘Beşik’, bende de nüshası yok. Sorulana cevap verme yerine, kendimi sorgulama gibi bir şey­di. Ibn-i Arabi’den İmam Rabbani’ye..Kapıyı aralama diye bir tabir vardır..Kapı aralanır bazen, içeri görünmez. Maharet içe­ri girmekte. Girin, korkmayın..Ehli halin, ehli dile katacağı çok şey vardır. Kılavuzu olan neden korksun, pusulası olan yolun zikzaklarından neden şüpheye düşsün. Ayetlerin Mekkisi de, Medenisi de, ol Habib’ in her işareti de bizim için. Muamma bizde yok, mütalaa var. Mütalaa mevcudu akletme hadisesi. Ne kadar algılarsak, o kadar..Burada sulh ve sükun var, keşme­keş yok, bilinmeze yolculuk yok. Şeyh-i Ekber önce anlaşılma­dı. O hikmet ve tefekkür deryası. Sonra da anlaşılmadı, anlaşıl­maya devam ediyor. Fütühat ve Füsus. Dağa tırmanmayı göze alabilirseniz çıkalım, ben hazırım..Siz isterseniz korkusuz abdal deyin, gülmeye devam edin.” Bohçayı ikibinsekizde açmıştım. Mart ayı.

“Bunları bir gün neşredecek gibi notlar alıyorsun. Söylediklerimi yaz ama yaşa­dıklarımdan bahsetme. Bir otuz yıl sonra ömür varsa hatırla bakalım, bu günle o gün arasında değişenler neler. Üşümeyen adam , taş medresede donmayan adam dersin herhalde.. Hayır, ben mum işığıyla ısındığım fa­lan yok, şurada soba var. Tek başına olmama dair zaman zaman söyledikle­rimi fazla kaâle almayın. Bütün bildik­lerim de bunlar işte. Benden fazlasını da beklemeyin. Biz işin hal tarafındayız.. O bizi biz yapan değer, bizi kendi­miz olmamaktan koruyan, çemberin içinde kalmamızı sağlayan.” Kurşunlu medresesi. Boş odalardan birinde mukim bir zat. Elektrik sobası var doğru, ama elektrik yok.

Üşüyoruz.

Mum ışığında o konuşuyor biz dinliyo­ruz.

Şah-ı Nakşibend’den kıssalar anlatıyor. Ahmet el-Rüfai’den de..Birinden köz alıp, diğerini tutuşturuyor. Sağ tarafından felç vurmuş..Yürürken aksıyor.

“Dün namaz çıkışında birisi bana akıl vermeye çalıştı. Çıkar şu ayakkabıları, git kavaflardan mest ayakkabı al, abdest alırken, giyinip çıkarırken rahat edersin dedi. Bağcıklı ayakkabıları gi­yerken zorlanmama istinaden tabi. So­ğuk iklimde söyledikleri doğru ama, bende olanı bir bilse. Hani Yunus diyor ya” bir ben vardır bende benden içe- ru” diye. O, içerideki olandan bitenden haberdar değil. Hem neden haberda­rız ki, dünyayı şöyle merkeze ko­yun..etrafına bir daire çizin..O nokta işte. Sizde bizde o noktanın içindeyiz. ” Allah bes baki heves.” Abdest alınan mekan su sıçramaları nedeniyle buz. Kapı girişinden medreselere yürünen beş altı merdivende buz tutmuş.

Buralardan inip çıkarken düşmemesi için telkinde bulunalım dedik ama, söyleyeceklerimiz temenniden öteye geçmeyecekti. Serçekuşlar, sıvırcıklar, kargalar.. Ve açlığını çöp bidonlarında giderme­ye çalışan köpekler, kediler.. Soba bacalarından yayılan isli kömür dumanları.

Nefes almakta zorlanıyoruz.

Ama içeride soba yok. Biz dinlemeye

devam ediyoruz. ” Akif’in deyimiyle garbın afakini saran çelik zırhlı duvar Şark’ın ihya hareketle­riyle soğuk savaşı sürdürüyor. Sovyet­ler yıkılsında bir görün..Amerika ve Av­rupa’nın çehresi bir değişsinde gö­rün..Bizim toparlanma dönemimizdeki mukavemeti gösterebilecekler midir.? Mevlânası olan topraklar göletidir ar­zın. Göl yerinde her zaman su bulu­nur. Su varsa ihya vardır, su varsa ye­niden vücud bulacaktır her şey. Zem­zem..Onun hakikatle olan ilintisini bir anlatsam yada siz bir gidip görseniz. Anlatmak istediğim o zaten..Sıkıntı bizdeki, içimizdeki yabancılaşma, hay­ranlık..Üstad Necip Fazıl ” batı sınırsız bir çirkini güzelleştirme çabasında, biz­se hudutsuz bir güzeli çirkinleştirme davasındayız” der. Otağa hasret bıra­kılmak isteniyoruz, köklerimizden ko­parılmak, sanki dün var olmuşuz gibi bir teze sarılmak..Bu çabaların sonu yoktur, sonu olan varlık üzere tecelli edendir. Ne oldu, asırlar eşya hakikat arasındaki tartışmalarla sürüp gitti..Pe­ki hakikat ne..? Onu arayanların sığın­dıkları merci neresi..? Tarihin kayıtla­rında var, kim nereye, nasıl sığınmış. ? Asıl ve esas önemlidir. Orada durduğumuz sürece de biz bu tür problemler yaşamayız ve yaşama­dıkta..Sizinle tanışmamız uzun ama görüşmemiz kısa sürdü.Ben İstanbul’a gidiyorum yakında. Pay-ı Taht arzuma- nımdır ama,burada olmak arzum..Er­zurum benim için hiç gurbet olmadı.

Arkada bıraktıklarıma değil, orada ikamet eden bir evladıma manevi olarak yardımcı olmak için gidiyorum..” Kar yağmıyor. Sis ve soğuk. Ayrılıyoruz.

Otuz yıl bir yazı için beklenir mi bilmem ama, bu sene liseyi bi­tiriyorum.

Üstad Necip Fazıl” Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum / Gök yüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” der bir şiirin­de.

Her insanın çıkınında bir şeyler vardır. Bohçayı açınca, nasipte olanı paylaşmak istedim. Mart ikibinsekiz.

Kar yağıyor. Türban Üniversitelerde serbest olsun diye Meclis­ten yasa çıktı. Kuzey Irak’a kara harekatı başlayacak. Ortalık buz kesmiş.

Hatıra yazmak bana düşmez.

Divane diye hikayesini yazdığım bir insanın hayatından anek­dotlar aktardım. Otuz yıl? Teksir kağıdına alınan notlan sadece temize çektim. Onu yad etmek ve rahmet dilemek için..

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Otuz Yıl Sonra Açılan Sandık / Şeref Akbaba
Yahya Kemal’in Şairleri / Eyyüp Azlal
Yahya Kemal Üzerine / Sadettin Ökten
Ya Bir Hikâyen Olsun Ya Da Bir Hikâye Oluştur / İsmail Bingöl
Sürgün Ülkeden Gül Kokusuna Uzanmak / Behçet Yani
Tümünü Göster