Bir Yol Üzerine

Eyy! Hayat kızıla boyalı. Eller bomboş. Dönüp bakınca maziye, sade bir boşluk; dolmuyor bir benim bestemle bu şarkının mısraları, bir sen gerekiyor, bir biz gerekiyor. Damarda kan, dilde destan, yürekte can yürüsün için.
Bil eyy!.. Kaç kız öldü bu hikayede, kaçının saçları sallanır hala trafik lambalarında. Dökülür yüzleri korkudan, daha bi tutar elleri direksiyonu sapmamacasına yoldan, tez yürek sahiplerinin. Anlasana, her açık bağra bir ateş komak hüner değil. Duy eyy!.. Konuşamadığımdan değil suskunluğum. Benim de bir dilim var, en zehirli yılandan daha keskindir meyvesi. Gel gör ki yürek elvermiyor, kitap elvermiyor, aşk elvermiyor. Susuyorum, biliyorum çünkü kör görüşler anlamaz ışığın kırılmasından. Değil mi ki, sonu başa çıkar bir dönencede yazar kalemim.
Gör eyy!.. Geceler bana çalışır ve her dolunay bir yaşıma daha basarım. Yürürken akrepler duvar aralarında, karanlıklarda; kan sunarım, can sunarım, destan sunarım aya bakan gözlere. Kurtulmak için akrepler oralardan, başlarının üstünde iğneleri ölümümü beklerler.
Acıların yaşandığı bir yol hayat, nihayeti nereye çıkar bellidir ama yine de katlanılması alabildiğine zordur, yorucudur.Değil mi ki, yolculuk; ikircikli ruhların çıkamayacağı kadar sarp, katlanılmaz bir o kadar da kaygan bir zemindir.
Desen desen işlendin sen hayatıma ve her ilmekte biraz daha artırdım azmimi, kırılmamacasına. Ama bir cehennem itfaiyesi sen, günahım ne ki söndürmeye çalıştın ateşimi.
Gömülmüyor bir çırpıda yaşanılanlar, gömülemiyor. İçilemiyor bir bardak soğuk su pervasızca ve lakayt bir el hareketiyle öylece.
Renk atıyor alınan nefes bile, döküyor tüm yeşilliğini nevbahardan vurgun yemiş dal gibi. Sönmüyor bir çırpıda yanan ateş, köz kalıyor öldü denen ocakta.
Söylenmemiş söz kalıyor bitti sanılan hikaye adına, gizli kıvrımlarında dudakların.
Günlere sordum, ‘Değişmedi mi o bakışlar, eriten buzulluğunu kutupların’ diye? Sunuldu bana en güzel cevap ve bildim ki bu bakışlar ancak toprakla evlenince vazgeçecek yangın komaya yüreğime. Ama kim bilir Ferhat’a acımayan dağlar erir de önümde yıkarım hissiz kaderin kirli kanunlarını ve bir başlangıç daha sunar geçmiş günlerin hatırına kader bana.
Yürümeyecek mi sandın bu garip yolcu. Kimliğini balıklara atmış yazılarda okurken hayatın anlamını sen; o, önüne yeni işaretler koymak için yontacak en sert kayalarını feleğin, bir ses sunabilmek için rüzgarın elinde süpürülen yapraklara, vokalliğinde sonbaharın.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Üçgül / Özcan Ünlü
Kayıpsız Bekleyiş / Recep Garip
Dağlara Doğru / Arif Dülger
Taş Yarası / Abdullah Yıldırım
“Batsın Bu Dünya” / Adem Özbay
Tümünü Göster