Kalk Ayağa Derviş

Farkındayız elbette; savaş, dünya sahnesinden hiç inmiyor. “Neden?” diye sorman›n, bu soruya türlü cevaplar bulup buraya dizmenin mümkün olduğu kesin. Ancak, bütün dünya konuşsa da, bütün dünya bütün savaşları bir şekilde kınasa da değişen yok savaş söz konusu olunca. Bir yerde sonlanırken, başka bir yerde nasıl olduğu anlaşılamadan patlak veriyor. Veba gibi tüm dünyayı dolaşıyor savaş illeti. İnsanlar› kırıp geçiriyor ve başka alanlara sıçrayıveriyor, alev yumağı sanki.İşin ilginç tarafı düzeni sağlamak, insanlar için faydalı olmak, daha iyiyi getirmek, kavgalara son vermek, iç çatışmaları bitirmek, insanca yaşama ortamları oluşturmak, çocukları korumak gibi maddeler sıralanarak atılan ilk bombaların ardından meydana gelen yıkımları göremiyor savaş yanlıları. Daha büyük yıkımlara kapı araladıklarını ya görmüyorlar ya da zaten yapmak istedikleri net olarak bu.

Dünyanın değiştiği kesin. Bir yanda medeniyet çalışmaları, bir yanda diyalog girişimleri, bir yanda milletler arası yakınlşmalar, bir yanda ilim, bir yanda tıp, bir yanda bilimsel gelişmeler, bir yanda keşifler… hepsi bir kefede dursun, öte yanda savaş! Bütün yapılmaya çalışılanların karşısında feci bir karanlık yüzü dünyanın; onarılması, telafisi, affı, gerekçesi olamayan ağırlık, yük, kambur.

Maddenin insanlığı sarıp sarmaladığı tüketim devri içinde kaybolanlanların arasından başını uzatıp dışarda kalanlara bakmaya çalıştığımda, sonu gelmeyen sahip olma arzusu ile eşit uzantılı bu kanlı manzara. Daha fazlasını istemenin, daha fazlasına sahip olabilme düşüncesinin şeytanî cazibesine kapılmanın, daha fazlasına göz dikmenin nefsi büyütüp vicdanî değerleri hiçlemesinin sonucudur karanlık zamanlar. Bayrağı devralır hep geriden gelen. Savaşı bıraktığı yerden sürdürür yeni isimler. Bu böyle sürer gider, görünen o ki mahşere kadar.

Rengini belirleyemez, sözünü söyleyemez, safını tutamaz, geride durmak istediğinde çekilemez, kendi cümleni yazamaz, inancını savunamaz, hakkını arayamaz, sükûnet içinde yaşamayı arzu edemez ve en nihayetinde kendin olamazsın artık. izin vermezler… Ve yaşama hakkını onlar vermediği halde alma yetkisini kendilerinde görürler. Kim için, kim adına? Nefretleri bilemeyi seven insanlar, kılıçlarını kendi boyunlarına dayadıklarının farkında değiller oysa.

Ben bir köy hayâl ediyorum, tandır ekmeği kokulu. İncir ağaçları Ağustos sıcağında bereketli, zeytinleri Eylül’e durmuş, nehir bakışlı bir köy. Ardı dağ yamacına dayalı, önü bereketli ovalara açık; yağmur delisi, deniz güzeli bir köy. Neden hayâl ediyorum? Çünkü artık öyle bir köyde yaşamıyorum.

Şehitlerimiz var al bayrağa sarılarak, gözü yaşlı anne-baba ve hepimizin bağrına bastı. Kalleş terör ve uzantılarının ülkemize güç yetiremeyecekleri bilinmeli ve mukavemetin şehitlerimizin kanıyla güç kazanacağı ve onların pis emellerine ulaşamayacakları…

Kırılganız hepimiz, çok kırıldığımızdan mıdır,

Ya da çok kırdığımızdan mıdır; hallerini en iyi insan kendi bilir.

Kırıldığı için mi kırar, kırdığı için mi kırılır…

Kalk ayağa derviş; yol uzun, mazlûm çok, aşk ötelerde dirilir.

Asânın ucunda söz, sözün ucunda ümîd saklıdır. Kalk ayağa derviş; yol uzun, mazlûm çok, aşk ötelerde dirilir.

>

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Şiraze’den Şiraze’ye Saklı Mektuplar -... / Şiraze
Kuru ve Beyaz Bir Mevsim / Hülya Atakan
Popüler Kültür ve Hidayet Romanları / Yılmaz Yılmaz
Esrar Kokulu Yalnızlık / Oğuzkaan Durdu
Sancı Dağı / Serkan Tarifci
Tümünü Göster