Hikmete Talip Yolcunun Öyküsü

Tüller savruluyor.

Bir hakikatin üzerini acemice kapatmaya çalışırken  şevkle koşan  rüzgârın eşliğinde kanatlanıveriyorlar.

Tüller… Varla yok arası. Ne sınır koyuyorlar, ne de yok gibi duruyorlar.  Güneşin arsızca gözlerime dolmasına izin de vermiyor, engel de olmuyorlar. Bir varmış, bir yokmuş masal belki. Hem olan, hem olmayan…

Seninle arama koyduğum tüller… Ne “hadi, git!” diyebildiğim, ne de “hadi, gel!” Ne seninle ağır aksak yol almak, ne de sensiz bir hayat… İkisinin ortasında, arafta bir ömür sürmekteyim.

Her şeyin yayından çıkmış bir ok gibi aniden hızlandığı, beni de içine alıp kontrol edemediğim bir telaş içerisinde gittiği, daha da gittiği, sonra kör bir noktaya gelip saplandığı bir âlem içre yüzmekteyim. Koca bir boşluktaki saplanış her şeyden beter. Beni çepeçevre kuşatmış bir boşluğun içerisinde saplanıp kalmak. Çivi gibi çakılmak bir yerlerde.  Zamk gibi yapışmak. Bir örümcek ağına dolanmış gibi çaresiz… Aramıza tüller koyduğum sensiz bir ömrüntarifi mümkün değil.

Şayet gözlerimle kapıyı çalsaydım sen yüreğinle açardın elbet. Olmadı işte. Kilidi paslanmış bir sandıkta mahpus kaldı gözlerim.  Gözler ki, o kilitli sandıktaki hazineler gibi yalnız onu açana görülürler. Yıllarca gömülü yerlerimizde saklı kalmış gözlerimiz. Hangimiz birbirimizin gözlerine talip olmuşuz ki? Bulup çıkarmak derinliklerden kaybettiğimiz hikmeti, açıvermek için kilitlerimizi.

Sonra bakmak, bakmak… Doyumsuz bir bakış… Tülü o ilk kaldırış. Bitimsiz bir aşk. O bakıştaki huzura vasıl olunca dalıvermek karanlıklardan  içeriye. Aşıvermek engelleri. Tutuvermek uzatılmış elleri. Hakikatle, hikmetle örülmüş yolları gözleri kapalı geçivermek. Bir kez kilidini çözüverince o sandığın, dünya gözünü kapatsan da görüvermek bir kuşun kanadındaki ürpertiyi. Sıkıca kapattığın gözlerinle geçivermek köprüleri. Köprünün öte tarafında dik merdivenler… Beni yoran, nefes nefese bırakan… Zifiri karanlık öncesi.  Çıkmak güç, inmek kolay. Ben,zor olana talibim. Nefesime bir hançer uzanmış, kesmeye meyletmişken zorun peşinden gitmek güzel. Nefsin hoşuna gitmeyene meyyal olmak güzel. Meşakketle çıktığın her basamağın ardından semaya biraz daha yaklaşmak güzel. Bir adım daha ötesini arzulamak güzel. Hikmeti aramak için değer mi bu derbeder yolculuk? Değer. Ayağına dolanan tülü savurup gözün değdiğinin  ötesini görmek. Bir kalbe talip olmak bu kadar mı kolay? Bu kadar mı zor?

Göz yanılır da kalp yanılmaz. Göz yorulur da kalp yorulmaz. Yoksa bu sandığın anahtarı kalbin saklı kalmış odalarında mı gizli? Ne yapmalı, ne etmeli, nerede eğleşmeli? Dalgalara vurgun martı kanatlarıyla usulca yaklaşmalı o göze. “Ey göz! Sana talibim  demeli. Ancak bil ki talipliğim sana değil, senden de öte.”

Sen bir kapı, belki bir köprü, bir ırmak;ama senin muhabbetinle geçiliyor ötesine. Senden izin alınarak açılıyor yürek kapısı. Sen bana bakmazsan, sevmezsen, güvenmezsenuçuşuverir tüllerim. Ayaklarıma dolanır da yürüyemez olurum. Çırılçıplak kalırım öylece. Bir başıma, sessiz. Paydos etmiş bir fabrika gibi bomboş kalırım. Tütmez olur bacalarım, ocağım yanmaz.

Ey göz, sen açmazsan bana kapılarını, elimde kırık bir valiz, kapıda kalırım. Gidecek başka bir yerim yok ki. Bilsen sana ne hediyeler getirdim. Azığımda öğüte öğüte biriktirdiğim dualarım var, dilime pelesenk olmuş. Kızaran elmalarım var. Bayramlık elbiselerim. Akıttığım gözyaşlarım var, alıp da kesemde biriktirdiğim. Kendisi küçük, kalbi kocaman bir kız çocuğu var; dualarla büyütülmüş.  Okuldan gelip de annesini bulamamış; sobayı yakamamış, üşümüş elleri. Kaynayan bir tencerin üzerinden göğe doğru süzülen süt kokusu var. Bir dağın eteğindeki köhne bir eve varan yollar var. Hep yol… Bazen çamurlu, bazen asfalt yollar…Taşlı,topraklı, yağmur yağınca  üzerine gölcükler oluşmuş bitimsiz yollar… Hep gitmek var heybesinde. Gurbet olmuş öbür adı. Deste deste yazılmış mektuplar var, daha cevap gelmeden yenisi gönderilmiş. Şiirler var, yürek şairlerinin kaleminden çıkmış.O’na yazılmış, O’nun için yazılmış şiirler var. Yağmurlar düşü düşü vermiş de yerlere, toprakta saklı kalmış kokusu var heybemde.

Açıver kapılarını ne olur bana.  Şayet korsan beni dışarda alıp başımı giderim. Bir  tüy gibi, bir toz gibi savrulurum boşlukta. Sevdasına vurgun Mecnun gibi kendimi çöllere vururum.Dalları karaya çalmış bahçe sahipleri gibi pişman olurum. Deli divane olurum Sensiz ey! Bilemezsin nasıl yalnızım, nasıl biçareyim; zamansız bir saatin ortasında dönmekteyim.

Sen aç kapıyı, koy beni şu gönlüne; ben hikmeti bulayım.Seninle  sukut bulsun dünyalık telaşlarım. Şüphesiz sen, dilediğine verirsin hikmeti. Dilediğince hükmedersin. Bütün sapmalardan, vehimlerden ve hayallerden sürgün et beni.  Süpürüp gideyim eteklerimden dökülen pişmanlıkları. Heybemdeki bütün kırık dökük parçaları doğru yerine koyayım. Değil mi ki hikmet, her şeyi ait olduğu yere koymak,sahibine ulaştırmaktır hakkı.

Ayazda kalmış parmak uçlarımı ısıtayım ki, kalem tutsun ellerim. Kalemle öğreneyim hakikati.Nun parmaklarıma dolansın da yanlış bilmelerden ırak olayım.Bir kalem, bir hokka,  bir de yanan bir yürek lazım hakikati yazmaya.

Hadi ama ne olur, kaldır artık gözümdeki tülleri. Ne için var edildiysem, onun için yaşamayı nasip et bana. Yaşarken de bulutları delen bir dağ gibi dimdik durmayı. Sapmadan, devrilmeden… Seninle sukut bulsun dalgalarım,bir tas soğuk su gibi durulsun içim.

Hadi ama ne olur! Bak, damarlarımda dolaşan sensin kan diye. Aşkım, aşkındır; rahmet ovalarında derman diye.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Korona Günlerinden Bir Eskiz / Şeref Akbaba
186. Sayı / Mayıs-Haziran 2020 / Ay Vakti
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -103 / Şiraze
Aforizmalar / Naz
Sözün Gücü mü Gücün Sözü mü? / Yunus Emre Tozal
Tümünü Göster