İstanbul’da olmak Şirâze, İstanbul olmak
İstanbul’da bir yol bulmak
Boğaz’a tutulmak
ve İstanbul’da vurulmak, sezdirmeden
sabahın dördü
yazacaklarım yazdıklarımın teyidi, her söz söylenmişlerin ilâvesi
ve her tereddütle kelâma dökülememişler vakfede Şirâze
şafakta, tan ağarmadan, gün yüzünü göstermeden daha,
zamanın en kıymetlisinde kıvılcımlanmaya çok hevesli
tüm yazacaklarım Şirâze, yazdıklarımın bir üst basamağı, aşaması
bir bir nakşettim her ne geçti ise aklımdan
her ne geçti ise başımdan
her ne olduysam, dolduysam
sabahın dördü
çılgın yeşilin ikliminden
ve içimin buzları erimeye durmuşken
bütün düzlüklerin en genişinde belki ben
kanadına pelikanların kondurdum selâmı
sabahın dördü
lerze…
sular soğur, ısındığında dağların zirvesi
aşılmaz sanılan ne varsa gün gelir ovalarda durulur
insan imrendiklerini aklıyla yok’lar, yoksar, yok sayar
ve ateş en alevlendiği yerde hızını keser
azab an’ı yaklaşınca nabız hızlanır
insan erişemeyeceğini anladığı an iradesinden sıyrılır
durmak ve durdurmak olabilecekleri
işte o an yarın’ı başkalaştırır
insan büyütür zihninde kelimeleri
her kelime bin kelimeye dönüşür
çıkar ortaya sözcük deryası
seçebilmeli en net olanı ve tutunmalı ona
yoksa ayaklar taşıyamaz bedeni
zaman çullanır işkenceci gibi
nihâyetinde nedâmet Şirâze, silemez hiçbir izi
kim
kimse kim
kim bu bekîm
kim
dem bu dem…
senin de iklimin değişir gün gelir, gün gelir bir daha açmaz krizantemler
açısını kaybedersin üçgenin ve merkeze giden yolda kalakalırsın Şirâze
olsaydı mümkün, beyaz bir sayfaya yeniden yazmak isterdin belki,
elif ve be ve te…
her tuğlasını tek tek dizmek zor görünse de şimdi gözüne
olsaydı mümkün başa dönmek,
yine düşerdin yeniden doğrulmak için
insan olmak Şirâze,
bütün geometrik şekillere zamanı geldiğinde yer verebilmek
ve sonsuza uzanan sayıları hassasiyetle haznesine yerleştirebilmek
sahiplendim kendimi yazık / meğer varmış benim de tek sahibim Şirâze
bir uçurtma misâli havalandım ben göklere
sebep en fuzûlîsinden dünyalık neşe / o an Şirâze indirildim sert bir darbeyle yere
“bildim” dedim, “oldum” dedim, eyvah ki haddimi aştım /
şimdilerde bildiklerim bilmediklerimin tanığı Şirâze
istersen özgürlük de, dilersen esâret; ikisi bir
hürken nefsin, esirken geçmişin mahkûmuyuz; bilen bilir
fâtih’ler fethettikleri topraklara verildiler bir bir
bizi hangi toprak kabul edecek bir düşünmek gerekir
şâyet değişmedi isem, taşıdığım hep aynı ben
istemem al götür bu ben’i uç diyarlara ben’den
küreklere asıldık yağmur altında, göl büyük
kayık ıslak, su ıslak, bütün manzara ıslak ve sönük
çaresiz biz, olan biten yüzünden bölük pörçük
gönlümüzden geçenlerle yüzümüzü semâya döndük
şâyet değişmedi isen, taşıdığım hep aynı sen
istemem alıp götürmeni bu sen’i bîçâre ben’den
kanadına pelikanların kondurdum selâmı Şirâze
sabahın dördü