Yeni Dünyanın Koronalojisi

-Zor zamanların umudu, cesareti ile-

Aylardır bütün insanları, coğrafyaları ölümüne tehdit eden Korona salgını, ülkeler ve toplumlar arası sıkıntıları geriye iterek gündemin merkezine oturdu. Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan, çağın hızlı ulaşım, etkileşim imkânlarıyla kısa zamanda dünyanın her yerine yayılan salgının, hayatın her alanını olumsuz etkileyerek, ne zaman biteceği kestirilemeyecek bir süre daha devam edeceği anlaşılmaktadır. Virüs, daha çok 60 yaş üzeri kişilerde daha yüksek oranda ölüme sebep olmaktadır. Henüz aşısı, kesin tedavi şekli bulunmamıştır. Şimdilik en iyi çözüm olarak temizliğe, izolasyona dikkat etmek önerilmektedir. Biz, salgının sağlık boyutundan ziyade, sosyolojik, kültürel, siyasal etki ve yansımalarına yoğunlaşmaya çalışacağız.

*

Salgının bir anda bütün dünyaya yayılmasında, yıldırım hızıyla ulaşım, erişim imkânı veren modern yaşama biçiminin etkisi baş nedendir. Havaalanlarında yüz milyonlarca insanın saatler içinde dünyanın her yerine gidiş gelişleri, virüsün de küresel ölçekte yayılmasını hızlandırdı. Sözüm ona politika ve kültür adına terörde, savaşta, şantajda, dünyayı ifsat etmede yarışan insanlık(!), olanca yetersizlikleriyle hazırlıksız maruz kaldığı ortak tehdit karşısında şaşırdı, savunmaya çekildi. İlaç yok, en iyi ihtimalle aşının bulunup kullanıma hazır hale getirilmesinin aylar süreceği söylenmektedir. Koronanın ilk dalgasıyla katlanarak arttan ölümler, kitleler üzerinde büyük infiale, paniğe, korkuya sebep oldu, olmaktadır. Uzmanlar önleyici tedbir olarak, zorunlu olmadıkça evden çıkılmamasını söylüyorlar. Buna rağmen bu yazı yazılırken Dünya Sağlık Örgütü’nin verilerine göre, Dünya genelinde tespit edilen vaka 4 milyonu aştı, ölenlerin sayısı 300 bine yaklaşıyor.27 Nisan tarihli Financial Times gazetesi, dünya çapında koronavirüs kaynaklı can kaybının açıklanan rakamın yüzde 60’ından daha fazla olabileceğini ifade etti. Başta İtalya, İspanya, Fransa, İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesi ve ABD, salgınla mücadelede başarılı bir sınav vermede, yetersiz kaldılar. ABD’de 75 bini ölümle sonuçlanan 1 milyon 270 bin vaka tespit edildi. Ülkelerin sağlık altyapıları ve sistemleri çöktü. Koruyucu maske, tulum, eldiven ve dezenfektan malzemesi talepleri karşılanamadı. Solunum cihazı zaten yetersiz. Yoğun bakım servisleri, doktorlar ve sağlık çalışanları ihtiyaca cevap veremedi. Hükümetler, açık bir korsanlıkla, başka ülkelerin kendi gümrüklerinden geçen sağlık malzemelerine el koydular. Buna mukabil Türkiye’nin, devlet ve toplum dayanışması ile salgına karşı yürüttüğü mücadele, fevkalade başarılarla sürmekte, hatta dünyaya örnek gösterilmektedir. Bu yazı yazılırken Türkiye’de toplam test sayısı bir milyon250 bin kadardı. Vaka sayısı sürekli yükselerek 131. 744’e ulaştı. Bir buçuk aylık yükselişten sonra, günlük oranlar bakımından iyileşen hasta sayısı birkaç gündür vaka sayısının iki katından da fazla oluyor. Ölüm oranlarında azalma oldu. Buna mukabil toplamda 2584 insanımız hayatını yitirdi. Hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz.

*

Toplumu etkileyen her olayda olduğu gibi bu konuda da yoğun bir bilgi kirliliği, manipülasyon vardır. Sadece dezenfektasyonla değil dezenformasyonla da uğraşmak durumunda kalmaktayız. Aylardır her an dehşet görüntüler eşliğinde sunulan haberler, yapılan anonslar, sağlıklı anlama imkânını ortadan kaldırmaktadır. Hadise gerçekten kendi gelişimi içinde bir salgın mıdır? Salgın üzerinden kimi gizli planları gerçekleştirmek üzere küresel bir operasyon muyapılmaktadır? Bizzat Cumhurbaşkanımızın da dilinden bundan böyle artık eskisi gibi olmayacağı söylenen dünyanın dengesi, değerleri, düzeni nasıl olacaktır? Eğer dünya yeniden şekilleniyorsa, Türkiye olarak bizim konumumuz nedir, duruşumuz, politikamız, programımız ne olmalıdır? Bize sorarsanız bütün bu soruları düşünmek cevaplarını bulmaktan daha kıymetlidir. Daha da önemli olanı, sadece düşünmekle kalmayıp, özellikle devletin çok stratejik okuma, sistemli analiz ve öngörülere uygun icracı politikalar izlemesidir.

Çıkışından bu yana şehir ve ülke sınırlarını aşarak küresel bir tehdide dönüşen hastalık, görüldüğü ülkelerde ölümlerle birlikte köklü sarsıntılara sebep olmaktadır. Birçok zaman ve yerde veba, tifüs, verem, kolera gibi salgınlar olmuştur. Belki şimdilik elimizde olan rakamlarla kıyaslanamayacak fazlalıkta can kayıpları da yaşanmıştır bu salgınlarda. Ama onların, korona salgınının yol açtığı küresel ölçekte bireysel, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal etkilerinin olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Nasıl olursa olsun eski salgınlar, çıktığı bölgede veya en fazla insanların doğal ilişki alanı içinde kalıyordu. Oysa Kovid 19 yeni tipi ile Korona, yaşadığımız küresel çağın hızlı haberleşme ve ulaşım araçları ile yıldırım hızıyla her yana yayıldı.İnsanlar, ırk, dil, din, coğrafya, statü tanımaksızın yayılan salgını, tecrit oldukları evlerinde veya işyerlerinde internet ve medya aracılığı ile an be an izliyor, izliyoruz. Merkeze, ürkütücü görüntülerle ölüm haberleri konarak, tuhaf, dehşet kurgular yapılıyor olabilir.Hastalıktan daha çok korkusu yayılmakta, ölüm korkusu, içinden dışından insanı kuşatmaktadır. İnsanlar, var olma, yaşama, hayata tutunma refleksiyle en yakınlarına bile uzak durur olmuşlardır. Korona, inançların, ideallerin, aşkların, muhabbetin, dostluğun, yakınlığın arasına girmiştir.

Ekran başında 24 saat korku filmlerini aratmayan sahneleri ile her an sıranın kendisine geleceği evhamına sürükleneninsanın, bütün bağışıklık sistemizayıflamaktadır.Belki hastalıktan daha çok korkusu öldürücü olmaktadır.Salgına yakalanmasalar bile,kapandıkları ev veya odalarında bu tarz enformasyonun etkisi altındaki milyonlar, sonraya ruhsal sağlığı hasar görmemiş olarak çıkamayacaktır.İlk aşamada hemen yadsınamayacak hatta ağırlık kazanan sav ve referanslarla tartışıldığı gibi, eğer bu virüs,üretilip insanlar arasına salındı ise,amaçlardan biri de bu olabilir: Var olma iddiası, cesaret ve heyecanı, hayata coşkulu atılım gücü elinden alınmış, silik kişilikleriyle devasa kitlelere uygulanan büyük gözaltı! Kişi olarak çevresinden kopmuş, eskiye dair, dinî, kültürel, sosyal aidiyet ve alışkanlığı kalmamış veya zayıflamış, dijital kanallara kayıtsız koşulsuz bağımlı, benliği, kimliği, arzu ve hedefleri, her türlü faaliyeti kendisine gelen talimat ve telkinle biçimlenen robotik insan! Veya seçme iradesi, karar verme gücü, hatta kendine ait hiçbir düşü, düşüncesi, hayali, rüyası, beklentisi, inisiyatifi olmayan zavallı tutsak! Bu edilgin, pasif, gölgesinden bile ürken, nefes almaktan,bulduğu her fırsatta eğlenmekten başka kutsalı, davası, amacı olmayan insanı yönetmek, yönlendirmek hiç zor olmayacaktır. Esasen bu tarz dijital kurguları gerçekleştiren teknolojik uygulamalar, değişen ölçek ve yaygınlıkla hayatımıza girmemiş de değildir. Geliştirilen ileri, karmaşık algoritmalar, hayatın her aşmasında sizi izlemekte George Orwell’ı fazlasıyla haklı çıkaracak şekilde belki de sizi sizden çok tanıyan bir evreye doğru ilerlemektedir.Ne diyordu Orwell, 1984 adlı kült romanının bir pasajında “Biz, zorla boyun eğilmesinden hoşlanmayız. Bize kendi isteğinle uymalısın. Biz bize başkaldıranları yok etmeyiz. Akıllarını ele geçirip değiştirir, yeniden biçimlendiririz. Ondaki tüm kötülüğü yok eder, onu yalnız görünüşte değil, tüm gönlü ve tüm ruhuyla kendi tarafımıza çeker, sonra öldürürüz.” Yani insanın ancak köleliği, köleliğinin çeşidini, kategorisini seçme özgürlüğü vardır! Onun iradesi kendine güvene, hürmete, cesarete ve kişilikli bir özgürlüğe kodlanmamıştır! Ayrıca köleliği severek, isteyerek hatta ayrıcalığa, eğlenceye dönüştürerek seçmelisin! Çizginin öbür yanına geçerek var olacağını denediğin an sen zaten ölüsün!

Ölüm korkusu veya yaşama arzusu, başta yaşama biçimleri olmak üzere hayatın bütün alışkanlıklarını, eğilimlerini, ritmini değiştirmeye başlamıştır. Bütün sistem, değerleri, öncelikleri, beklentileri, amaçları, işleyişi ile değişmeye başlamıştır. Sokaklar, çarşı Pazar boşalmış,evlerin, şehirlerin, ülkelerin kapıları kapanmıştır. Sadece seyahat ve turizm faaliyetleri değil, bunlara bağlı olarak ulaşım, alışveriş, ticaret durmuştur. İlkokuldan üniversitelere kadar eğitim kurumları yüz yüze faaliyetlerine ara vermiş, toplantılar, etkinlikler, gösteriler iptal edilmiş, toplu ayinler, ibadetler yapılmaz olmuştur. Belki de dünya kurulalı beri ilk kez camiler, kiliseler, havralar bu ölçüde hep birlikte cemaatsiz kalmış, ıssızlaşmıştır. İnsanlar ibadet maksadıyla bile birbirine yaklaşmaz, bir arada bulunmaz olmuşlardır. Yeri gelmişken ölmemek için bir sürü önlem alan insanların anlamlı bir hayat yaşamak için hemen hiçbir çaba göstermemeleri ilginçtir. Umulur ki bu süreç eninde sonunda ölecek olan insana, varlığ(ın)a, hayata ve hakikate ilişkin yeni bir yönelişin yollarını açar, yürüyüşünü başlatır.

Bu müthiş, tuhaf bir süreçtir. Tarihsel kırılmalara, değişimlere, dönüşümlere yol açabilir.  Ziyaretler, komşuluklar durma noktasına gelmiştir. Ancak bunun tersine internet iletişimi ve medya, tarihinin en yoğun dönemini yaşıyor olmalıdır. Hayatımıza girdiğinden bu yana internet, bu kadar aktif, yoğun kullanılmamıştır. Önümüzdeki günler ne getirir şimdiden kestirmek güç, ancak fiilen internet toplumu olduğumuz, ultra bir internet ve dijital çağ yaşadığımız artık somut realitedir. Sadece yazışmalarımızda değil, eğitimde, işimizde, kamu kurumları ile ilişkilerimizde, ticarette, görüntülü konferanslarda hep internet imkânları kullanılmaktadır.Bakanlar kurulu toplantıları, en son G-20 zirvesi ve AB Konseyi toplantısında olduğu gibien yüksek düzeyli buluşmalar bile internet üzerinden yapılır oluştur. Bu tablo, içine girdiğimiz veya sokulmak istendiğimiz dijital toplum,dönemin ilk uygulaması gibidir. Küresel ölçekte yaygın iletişim imkânı veren dijital sistem, her teknolojik gelişme gibi kimi avantajları yanında büyük riskler taşımaktadır.İnsanın ve hayatın her anına, alanına nüfuz etme özelliği ile yeni bir aşamaya geçmiş olan egemenlik, bu sistemlere sahip olmakla doğru orantılı gerçekleşecektir. Yani açıkça soyut/sanal toplum dönemi başlamıştır. Ancak tam da burada önümüzdeki muhtemel gelişmelerin nasıl seyredeceğine ilişkin esaslı analizler yapılmalı, önlem, tedbir ve araştırmalarla hazırlık yapılmalı; bu maksada uygun yerli ve millî teknolojiler geliştirilmelidir.

Dijital araç ve imkânların son derece yoğun kullanımı, teknolojik gelişmelerin hayatımıza girmesiyle yaşanan, kendiliğinden veya diyalektik bir süreç mi, yoksa bu süreç tek tek her bir insanı kodlayarak, tanıyarak, tanımlayarak, kumanda merkezinde insanları vesayeti altına almayı amaçlayan bir akıl tarafından mı yönetilmektedir? Korkutulan insanlar, çaresiz bir hayatta kalma güdüsüyle  (sürü bağışıklığı veya savunması) sisteme teslim olacak mıdır? Bütün bir insanlığın hayalleri, düşünceleri, istekleri, umutları sistem üzerinden bu merkez tarafından mı belirlenecektir? Yani insan tam ve gerçek manada robotlaşacak mıdır? Veya yapay zekâlı robotlar,sensörler, biyometrik çipler, güdüm kitleri, alarm veren veya kilitlenip kapanan sistemlerleinsan üzerinde mutlak bir denetim mi kurulacaktır? İyi de bütün bu gelişmeler etiyle kanıyla insan için değilse ne içindir, kimin içindir? Doğrudan varlığı, anlamı ile insanı yok etmeye ayarlı ve kurgulu bir sistem mi egemen kılınmak istenmektedir? Eğer öyleyse, insanın maddî-manevî hiçbir değerine saygılı olmadığı anlaşılan bu sistemin sahipleri kimlerdir, insana rağmen başarılı olabilir mi? Şu an entelektüel kesimler bu soruların cevabına odaklanmış durumdadır. Anlaşılacağı gibi mesele, sadece bir virüs ve salgınla mücadele çerçevesinde kalmamaktadır. Ve yine anlaşılamayacağı gibi sözüm ona birçok aydın, insan aleyhine olacakları ihbar etmekten başka bir marifet ortaya koyamamaktadır. Hatta birçok aydın, görevlerinin, özgürlük ve mahremiyetten vazgeçerek yenidünyaya uyum sağlamanın yollarını göstermekten ibaret sanmakta, gönüllü kabul ve rıza üretmektedir!

Dünya şu hali ve dinamikleri ile soyut topluma geçmeye hazır mıdır? Bu geçiş aralığında ne tür sarsıntılar, çalkantılar olacaktır? Görülen o ki, bu salgının altında kalacak gibi gözüken birçok ülkede sağlık sisteminde başlayan çöküş, önce ekonomiyi, sonra siyasal düzenin dağılmasını başlatacak potansiyel içermektedir. Dünya bilgi ve finans odaklı olarak makas, form ve merkez değiştirmektedir. Bununla birlikte gelişmeleri bilim kurgu filmi gibi algılayıp yorumlamak, hem gerçekle orantısız bir abartı hem de insana ve tarihe saygısızlık olur. Yine kendi payımıza,sosyolojik, kültürel etkileri itibariyle daha yeni başladığı söylenebilecek kriz, büyük toplumsal savrulmalara, altüst oluşlara yol açacaktır. Bu savrulmaların tarihin akışına ters düşecek bir yanını görmüyoruz. Birçok şeyi değiştirecek kudrette güç odaklarının olduğu inkâr edilemez ama bilinmelidir ki, tarih herkesten daha güçlüdür! İtalya başta olmak üzere o devasa Avrupa ülkeleri, altyapıları ile karşılamaya hazır olmadıkları bu sıkıntıyı kolay atlatamayacaklardır. Sıkıntının yıkıcı etkisi yakında Amerika’da da görülecektir diye düşünüyoruz. Bu tarihî süreç nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, şu andan itibaren Avrupa Birliği fiilen çökmüştür. Kâğıt üzerindeki karşılığının gerçek hayatta hiçbir güç ve etkiye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Mutlu Avrupa büyüsü bozulmuş, rüya bitmiştir. Bugünden itibaren hiçbir Avrupa ülkesi eski gücünü, etkisini bir daha bulamayacaktır. Öte taraftan petrol varil fiyatının şimdiye kadar görülmedik seviyede dip yapması, büyük ekonomik kayıp ve çöküntülere yol açan petrol üreticisi ülkelerdebaşka sosyal sorunlara yol açabilir. Bugün olmasa bile yarın elektrik gibi alternatif enerji kaynaklarının yoğun kullanımı sebebi ile gelecekte bu ülkeleri karanlık günlerin beklediğini söylemek kehanet olmaz.Şimdilik belli bir sınırda tutulan kitlesel infialin, Rusya, Arabistan, İran ve ABD’de infilaka dönüşmesi an meselesidir. Bu ülkeler ufak bir kıvılcım bekleyen benzin deposunu andırmaktadır. Herkesten daha güçlü olan tarihin, sürprizlere açık hükmünü nasıl icra edeceği çoğu zaman öngörülmezdir.

Özetle bu salgınla birlikte dünyada yeni bir döneme, yeni bir küresel değişim, dönüşüm dönemine girme süreci başlayacaktır.Yeni güç merkezlerinin, yeni anlayışların ortaya çıkması, değişim haritası içindedir. Kim bilir belki de Nobel ödüllü bilim adamı Montagnier’ın CNEWS kanalında ifade ettiği gibi Covid-19 virüsü “doğal yollarla ortaya çıkmadı” ve “tam profesyonel bir iş”, yani laboratuarlarda üretildi ise, amaçlanan planlı bir kaostur! Derin ABD ve Siyonist güçlerin, hep karanlık ilişki ve komplo planları ile anılan ismi Henry Kissenger’ın, “Koronavirüs pandemisi dünya düzenini ebediyen değiştirecek” sözü öyle masum ve hayra yorulacak bir anlam içermiyor.Küresel ölçekte yeni bir düzen kurmak için, ona imkân verecek küresel bir kaos çıkarmak, akla pek uzak ihtimal de değildir. ABD’de Pittsburg Üniversitesinde Covid-19 virüsü ile ilgili çalışmalarında çok önemli bulgular elde ettiği söylenen araştırmacı Bing Liu’nun evinde başından vurularak öldürülmesi kaos çıkarmak için salgından medet uman karanlık odakların işi olacağı şüphesini uyandırmıştır.Vicdanî, insanî hassasiyetle hangi amaç için olursa olsun bu ölçüde acımasızlığın olamayacağını düşünenler, fıtraten haksız değildir. Ne ki, bu insanlarda insanlık adına vicdanın son kırıntısı bile kalmış değildir; kıyımdan, katliamdan başka bir şey de bilmezler! Bunca zamandır dünyada örneğin Cezair’de, Ruanda’da, Halepçe’de, Srebrenitsa’da, daha önceden Hiroşima’da, Nagazaki’de, Kızılderililere karşı Amerika’da, şimdilerde Suriye’de milyonlarca, yüzmilyonlarca insan katledildi.Bu olanların asıl müsebbibi olan baronların kılı kıpırdamadı. Mazlum coğrafyalarda ölüm, acı, yıkım, kıyım kol gezdiği zaman, kandan, ateşten, çığlıktan, başkalarının sefaleti, felaketi üzerinden mutluluk devşiren bu insanlar, daha fazla kazanmanın azgın iştahıyla, başarılarına kadeh kaldırmışlardır. New-York’un en ışıltılı salonlarında, ellerinde kanayan sarhoş kahkahalarla yenidünya düzenini tasarlamışlar, ülkelerin kaderlerini, sınırlarını belirlemişlerdir. Bunların geçmişi, kendi çıkarları için kitlesel cinayetler ve öldürmeler tarihidir. Peki şimdi? Bu yazı yazılırken bütün dünyada Korona’yla bağlantılı ölümlerin sayısı 300 bine yaklaşmıştı. Oysa dünyada sadece bir günde 25 bin insan açlıktan ölmektedir. Bunlar can değil midir? Yine her yıl sadece bir milyon insan zatürree sebebiyle hayatını kaybetmektedir.Sadece Suriye’de can veren insanların sayısı Covid 19 sebebiyle şimdiye kadar bütün dünyada ölenlerin beş katından fazladır. Bunlarınki hayat değil midir, çoklarınınki sadece karın tokluğundan ibaret olan hayalleri önemsiz midir? Bütün bu sıkıntılar niçin gündeme alınmaz?

Onlarca trilyon dolarlık serveti, finans gücü ve küresel örgütleri ile başta ABD olmak üzere birçok devleti şantajıyla avucunun içine almış olan bir ailenin sözcülüğünü yaptığı güç, dünya nüfusunu 500 bine indirme çılgın hezeyanı içindedir. Bu salgın üzerinden gerçekleştirilen operasyonla tek dünya devletine ve mutlak bir kölelik-efendilik ilişkisine dayanan sisteme doğru gidişin ilk aşaması niçin gerçekleştirilmiş olmasın? Şu kadar milyon insan ölmüş, bu kadar devlet çökmüş bu insanların umurunda değildir, olmamıştır. Onlarca milyon insanın ölümüyle sonuçlanan 1. ve 2. Dünya savaşlarını da bu kötülük odakları çıkarmıştır. (Bu savaşların çıkış sebeplerinden en öncelikli olanı, kendilerinin bastığı kâğıt parayı tedavüle sokmak ve rezerv kaynak yapmak olduğunu gönlü saf birçok kişi anlamayabilir. Bu operasyonun amaçlarından biri de dijital para sistemine geçmektir diye düşünenler hepten haksız değildir.)Bütün dünyayı sefalete mahkûm edenbir türlü tatmin olmayan sahip olma arzularıdır. Ruhlarını canavarlaştıran sonsuz açlık ve doyumsuzluk, insan olarak var olmaya razı gelmemelerinden dolayıdır. Sapkın duygularını ancak sınırsız, mutlak iktidar gücüyle yani tanrılıklarını ilan ederek yaşamak, tatmin etmek isterler. Şeytan, kulaklarına seçilmiş olduklarını,bütün dünyanın her şeyiyle kendilerinin olduğunu, bütün insanların onların emrinde, köleleri olması gerektiğini fısıldayarak saptırmaktadır. Sapkınlıkları ideolojileri, politikaları, amaçları olmuştur. Bu sebeple olup bitenleri akılla anlamanın neredeyse imkânı yoktur. İnançları akıl dışı hamlelere yöneltmekte, akıl dışı hamleleri inançla yapmaktadırlar.Bu sebeple bu salgının bu şeytanî amaçları gerçekleştirmenin aracı olarak kurgulandığı veya kullanıldığıyönündeki görüşlere kısık gözle bakmak doğru olmaz.

Ancak tanrılık kompleksiyle,yaptıkları evrensel zulüm ve kötülükler onların boynuna dolanır, sonlarını getirir. Allah büyüktür. O hesapları altüst edendir. Tarihin mezarlığı kendini tanrı sanan akıl ve ruh hastalarıyla doludur. Başkaları için düşündükleri felaket, içeriden, dışarıdan kendilerini de sarınca şaşırdılar. İhtilafa düştüler. Küreselci, ulusalcı çekişmesi başladı. Tasarıları, kurguları pek de yolunda gitmiyor gözükmektedir.

İnsanlığın bu felaketten ders çıkarması gerekiyor. Sizin kapınızı çalan, boğazınıza dayanan tehlikeyi, siz, yüzlerce yıl insanlara reva gördünüz. Envai türlü zehirli kimyasal bombalarla hiçbir şeyden haberi olmayan insanları, masum çocukları, bebeleri, ateşe tutulmuş naylon gibi erittiniz. Nice yüz milyon ışığı kararttınız, nice yüz milyon umudu tükettiniz, hayatları söndürdünüz. Evleri, sokakları, şehirleri, ülkeleri insanların başına yıktınız. Yıkılan aşklardı, hayalleri, umutlardı. Kişi başına düşen bomba ve füze sayısını artırmak için gösterilen çaba ve yarışın yüzde biri, insana değer vermek ve sağlık yatırımları için gösterilseydi, bu felaket olmayacak veya bu boyutta yaşanmayacaktı.İnsanlar açlıktan, zaturreden, savaştan bu kadar çok ölmeyecekti. Ama sebebi siz bile olsanız, size dokunmayan hiçbir acı, hiçbir ölüm sizi ilgilendirmedi. Taşlaşmış kalpleriniz bir milim bile titremedi. Dünyalık amaçlarınız, politik hesaplarınız, sömürü planlarınız için başkalarına layık gördüğünüz acının bir benzeri, bir parçası dönüp işte şimdi canınızı biraz acıtınca irkildiniz. Buna rağmen insan varlığınıza anlam verecek vicdanın canlandığını sanmıyoruz. Sanmıyor değil, görüyoruz. Yetersiz sağlık alt yapılarıyla trajedi sahnesine dönen hastanelerinde, hastalar koridorlarda can çekişiyor. Yüzlercesini caddelere, spor salonlarına yatırdınız. Ölülerinize tabut bulamıyorsunuz. Sosyal güvenlik açığını kapamak için yaşlı bakım ve huzurevlerindeki yaşlıların bile bile ölüme terk edildikleri haberi geliyor. Bunaltıcı kokusu dışarı yayıldığı için fark edilen onlarca insan cesedi kamyon dorselerinin içinde bulunuyor! Parası olmayan zaten tedavi olamıyor.

Bütün bir beşeriyet, adalet, vicdan, merhamet, şefkat, ahlâk, insanlık, saygı öncelikli bir medeniyet ihtiyacı içindedir. Bütün bir insanlığı tekrar haysiyetine, şerefine yaraşır anlam dünyası, bu topraklarda, bizim evlerimizde, ellerimizde, evrenimizdeyeşermek durumundadır. Bizim dışımızda insanlığın adalet ve kurtuluş ihtiyacına cevap verecek alternatif medeniyet modeli kalmamıştır. Nice zorluklarla sınandığımız bu dönem, tarihin ancak kendi varlığımızı tahkim ederek dolduracağımız boşluğuna güçlü hamle yapma imkânını da beraberinde getirmektedir, getirecektir.İster dijital yoğunluğu ile ister ulusal karakteri ile öne çıksın, yenidünya düzenini belirleyecek ana dinamiklerden biri, bizim insan, hayat ve dünya tasavvurumuz olacaktır; olmak zorundadır!‘Dünya beşten büyüktür’ diyen, ‘Medeniyet imkân değil, iman ve vicdan meselesidir’ diyen irade, şimdiye kadar yaptıkları ile yeni biçimlenmenin ağırlık merkezi olmaya namzet, aday ve layıktır. Sadece olanları ifşa edip tepki veren, eylemsiz, atılımsız tutumlar yerine, bir adım öne geçerek kendi sistemimizin unsurlarını, örgütlerini, para düzenimizden, askeri, ekonomik, kültürel birlik ve modellere kadar kendi dünyamızı kurmamız gerekir. Bu arada medeniyet değer ve tecrübemizin gereği, bütün bir insanlığı yardım elimizle sarmamız, kucaklamamız son derece isabetli olmuştur. Bu ölümlere karşı içinde hayat olan açılımın yeni aşaması olsun. Bu yardım ve yaklaşımların ilerleyen dönemlerde gücümüze güç, varlığımıza zenginlik katacağı da ayrıca görülecektir.

Bulaşım zincirini koparmak ve tedbir için evde kaldık. Muazzam bir seferberlik gibi, Hira’ya çekilir gibi 83 milyonla birlikte eve çekildik. Evimize 83 milyonla birlikte, bir cephe hattına çekilir gibi çekildik. Orada bütün bir ülkeyi kendi yeniçağımıza hazırlamanın, bütün bir ülkeyle yeniçağa hazırlanmanın gayreti içinde olduk. Evimiz: Mescidimiz, mektebimiz, ailemiz. Evimiz ve ailemiz, toplumun direği, merkezi, temelidir. Nurettin Topçu’nun ‘Türkiye’nin Maarif Davası’ adlı eserinde dediği gibi baştanbaşa bütün bir yurt, bütün bir millet aile mektebinde bir yeni yürüyüşün, uyanışın, bir yeni dirilişin heyecan veren eğitimine başlamıştır. Milyonlarca yürek, milyonlarca evimizden çıkıp her cihetten, her cepheden yeryüzünün kalbine, insanlara yürüyeceğimiz günler için sabırsızlanmakta, heyecanlanmaktadır. Hepimiz, yerinde duramayan savaş atları, yarış atları gibiyiz.Üstad Karakoç’un dizesiyle “Koşu bittikten sonra da koşan atlarız” Bütün bir yeryüzüne yeni gökler, iklimler, yeni sabahlar, seherler, esenlikler armağan etmek için.

Kim bilir belki de yeni bir fethin imkânı hazırlanıyor, kapıları açılıyordur. El eleyiz, gönül gönüle, omuz omuza. Kalplerimizi, umutlarımızı, aklımızı, heyecanımızı birleştirecek, evrensel kötülüğün karşısına evrensel iyilik hareketi olarak çıkacağız. Kalplerimiz, asil duruşumuz ve duygularımız, asla geçilmez direniş hatları olmalı imanın. Geçici olduğunu çok iyi bildiğimiz için virüsle yayılmak istenen korku ve telaşa asla yenik düşmeyerek, bu süreci, bu zor zaman ve yolları bir medeniyet öncüleri olarak el birliği ile akıl, duygu, inanç birliği ile hep beraber yürüyeceğiz. Bu süreçten âşkı, anlayışı, sahiplenmeyi, dayanışmayı, ilmi, çalışmayı, cesareti, umudu, rahmeti, sevabı, müjdeyi çoğaltarak çıkmalıyız, çıkacağız.

Doğru söyleniyor: Bundan böyle hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hiçbir şeyi eskisi gibi fütursuzca yapamayacaksınız. Buna fırsat da izin de vermeyeceğiz.

Evden çıkışımız bayram olacak. Ramazan bir bayramla, çifte bayramla gelecek inşallah.

Sadece kendimiz için değil, bütün bir insanlık için. Kutlu olsun.

                                                                      

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Korona Günlerinden Bir Eskiz / Şeref Akbaba
186. Sayı / Mayıs-Haziran 2020 / Ay Vakti
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -103 / Şiraze
Aforizmalar / Naz
Sözün Gücü mü Gücün Sözü mü? / Yunus Emre Tozal
Tümünü Göster