Festivaller Ne İşe Yarar?

Festival deyince, hele de sinema eksenli ise akan sular durur ülkemizde, demeyi elbette çok isterdik. Fakat ne yazık ki sanat adına yapılan hiçbir şey yeterince önemsenmiyor.

Her çalışmanın ticari düşünülmesi herhalde bunun en büyük sebebidir. Filmler henüz çekimine başlanmadan evvel, hatta senaryo aşamasında ne kadar gişe yapar, yapımcının cebine ne kadar para girer diye değerlendiriliyor. Herkes bir verip beş kazanmanın derdine düşmüş.
Bu mühim(!) dert de işi kaliteden uzaklaştırıyor, ucuz beğeniler, ucuz senaryolar hatta ucuz karakterler ortaya çıkarıyor. Herhalde son zamanlarda beyaz perdeyi istila eden acayip filmler de böylelikle ortaya çıkmış olmalı. Aslında yetenekli olan insanların, seyirciyi gafil avlayan ucuzcu tavırlara girmesi de ticari kaygıdan olsa gerek.

Elbette işin gözden kaçan kolay yanları da var. Sadeleştirme amacıyla neredeyse kelime kalmayan Türkçemizde yeni akımlar üretemiyorsak, elimizdekilerin kıymetini bilip faydalanabiliriz. Yani film çekmek için ille de özgün senaryo üretelim diye ne olduğu belirsiz nereden geldiği belli olmayan karakterler ve Amerikanvari konular yazmak yerine, edebiyatımızın hali hazırda olan muazzam eserlerinden yola çıkabiliriz. Keza bunun denemesi dizilerde yapıldı ve çok da tutuyor. TRT’nin eski dizilerinin tadının hala damağımızda kalmasının ve unutulamamasının bir sebebi de budur. Kimilerinin beğenmediği ve elinin tersiyle ittiği Yeşilçam yönetmenlerinin evlerindeki kütüphanelerinde (hiç abartısız) 10.000 civarında kitap vardır. Genellikle de okunmuştur bunlar. Günümüzde yönetmenlerden geçtim, senaristler kaç kitap okumaktalar? Şimdiki senaryo, yazılan ya da senaryoların temellerinin atıldığı yerler böyle kitap dolu yerler değil, barlar… Tabiî ki müstesnalar vardır. Geçenlerde bir televizyon kanalında izlemiştim, barda bir yapımcı bir yönetmen bir senarist karşılaşıyorlar, “ağabey hadi bir şey yapalım, ne yapalım, hadi şöyle bir şey yapalım, sen karala ben çekeyim,” deniyor.

Şimdi böyle bir curcuna ortamında yapılan festivallerin bir faydası olur mu? Bu bilinmez ama bugünlerde İstanbul’u bir festival coşkusu sarmış durumda.  İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 4-19 Nisan tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşuyor. Farklı ülkelerden filmler var. Ama en dikkati çeken yanı, Türk ve dünya sinemasından 1950-1960 yapımı filmlerin de gösterilecek olması.

Sinema kendi kendine var olma mücadelesini sürdürürken, bu festivallerle soluklanıp, okur, yapımcı ve senaristlerle yeni filmler bekleyen seyircinin talebi belki karşılanmış olur.

Sinema, ah sinema dedirtmeden.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Seçim / Ay Vakti
Savrulmamak / Şeref Akbaba
Dine Dönüş / Necmettin Evci
Şair Bahtiyar Vahapzâde / Eyyüp Azlal
Mehmet Akif, Safahat ve Asım’ın Nesli / Mustafa Miyasoğlu
Tümünü Göster