Edebiyat Sosyolojisinin İmkanı ve Unsurları

Edebiyat Sosyolojisinin İmkanı
Edebiyat ve sosyoloji disiplinlerini bir arada zikredebilmek için evvela iki disiplinin ortak bir payda etrafında toplanabildiklerini göstermek ve hangi şartlar dâhilinde bu birlikteliğin mümkün olduğunu ve nereye kadar bu imkânın kullanılabildiğini ortaya koyabilmek gerekmektedir.

İlk bakışta birbiri ile irtibatı pek net olmayan bu iki disiplinin birisi sanat olarak diğeri de bir bilim olarak göze çarpmaktadır. Fakat edebiyat sosyolojisinden bahsedebilmek için kesişme noktası tespit etmek durumundayız.

Bu tespit de her iki disiplinin de toplum ve insan noktasında bir iletişim ortamı oluşturma ve bu ortama dolaylı yahut dolaysız müdahale etme noktasında aynı paydayı taşıdıklarını görürüz.

Bu durumda her iki alanın hangi şartlar dâhilinde birbirleriyle ilişki içerisinde olduğunu tespit ederek ve yine hangi şartlar muvacehesinde birlikteliğe gereksinim duyulduğunu izahatla edebiyat sosyolojisinin imkânını açıklamış ve değerlendirmiş olacağız.

Edebiyat ile toplum arasındaki ilk dikkat edeceğimiz nokta edebiyatın menşei noktasıdır. Yani edebiyat ile edebiyatın üretildiği merkez olan toplum arasında birbirinden ayrılamaz ve birbirini tamamlayan kopmaz bir bağ vardır. Bu durumda edebiyat ile sosyoloji arasındaki kurulması muhtemel denklemin aslında ihtimal olmaktan öte olması gereken bir denklem olduğu ortaya çıkar. Edebiyat toplumdan aldığı verileri, öngörüleri, doneleri kendince muteber bir elekten geçirerek ortaya bir edebî eser çıkarır ve sosyoloji yapması gerekeni yaparak bu örnekler ile kendi elindeki sosyolojik araştırmaları birleştirerek, karşılaştırarak, eşleştirerek veya farklı bir takım metotlarla ilmî neticelere ulaşır. Hâsılı ilk elden meydana koyduğumuz birlikteliğin mecburî bir beraberlikten öte birbirinin mütemmimi bir beraberlik olduğu ortaya çıkar.

Bir sonraki ilişki yumağı dildir. Edebiyat başlı başına dil ile alakalı bir bilim dalı olması hasebiyle edebiyatın dil ile alakasına değinme lüzumu yoktur. Sosyoloji ise bir anlaşmalar bütününün ya da anlaşmazlıkların dil ile ifadesidir. Dilin sosyolojik anlamda kullanılması elzem ve mühimdir. Çünkü insan topluluklarının birbirleriyle irtibatı ancak dil ile mümkündür. Dolayısıyla sosyoloji ile dil ilişkisi hiç değilse edebiyat ile dil ilişkisi kadar yer tutar kendi disiplin anlayışı içerisinde.

Edebî eserin yazarı açısından bakıldığında belirlemeye çalıştığımız birliktelik daha bir netlik kazanır. Şöyle ki yazar toplum içerisinde, toplumun bir ferdi olarak yer bulur. Her ne kadar yazar duyuş, düşünüş ve hissediş noktasında toplumun diğer fertleri gibi alelade bir fert olmasa bile o da eserlerine ister bilinçli isterse bilinçsiz bir şekilde olsun Proust’un söylediği gibi gözlem ve tecrübelerini yansıtır. Yani yazarın yaptığı da bir şekilde sosyolojik gözlemdir ve sosyolojiye yapacağı inceleme ve araştırmalarda katkı sağlar. Yazar son tahlilde yapıp etmelerinde sosyal ortam ve kendi bireysel gözlem alanını/ düşsel dünyasını bir arkaplan olarak kullanmak, yani örnekliğini buradan almak durumundadır. [1]

Son olarak bütün bu verilerden yola çıkarsak açık bir şekilde karşılaşırız ki sosyoloji toplum ilişkilerini makro ve mikro planda inceleyen ve bunun çeşitli etkenler vasıtasıyla değişim, gelişim ve devinimlerini inceleyen; bununla birlikte edebiyat da aynı amaca hizmet sadedinde aynı objeden yola çıkarak yine toplumsal etkenlerden hareketle yola çıkan ve toplumu yansıtan, ona bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde biçim vermeye çalışan, toplumun gerçeklerini gören bir disiplindir. Her iki disiplin de geçmiş etkileşimlerden tevellüt eden ve şimdiki/ gelecekteki dünya üzerine kurmacalara dayanan bilim ve sanat dallarıdır.

Edebiyat Sosyolojisinin Teknik Unsurları
Edebiyat sosyolojisinin imkânı hususunda her hangi bir soru işaretine gerek kalmaksızın varlığının imkânını müdellel bir halde ortaya koyduktan sonra şimdi bu yeni bilim dalının imkânları, çalışma alanı ve özellikle bu yeni disiplinin üzerinde söz hakkına sahip öğelerinin ne nispette tesirli olduklarının tespitine geçelim.

Edebiyat sosyolojisi bize geçmiş yaşantılar, mekânlar, geçmişte yaşayan insanların genelde kabul ve reddettikleri tavır ve davranışlar, toplum katmanları arasındaki farklılıklar, bu farklılıkların dönemsel gel-gitleri, vs geçmişe ayna tutan bir yapıya sahip olmakla birlikte sosyolojinin de tesiri ile edebiyatın toplum üzerindeki etkisi sebebiyle bugünün insanını etkileme, yönlendirme, geleceğe yönelik çalışmalara katkı sağlama vs. pek çok geniş bir yelpazede istifadeye açık bir bilim dalıdır, disiplindir.

Esasen evvelden ısmarlama bir edebiyat vardı. Bu tutum biraz da eski devirlerin siyasi oluşumun bir gereksinimi şeklinde de algılanabilir. Yapılan işi takdir edecek bir halk kitlesi olmadığı için, çünkü onlara ulaşılabilecek bir imkân yoktu ya da onların fikrî ve ilmî seviyeleri elit bir sanat ve ilim alanı olan yazın hayatını anlayacak derecede değildi. Hâsılı tüm bu sosyal şartlar göz önünde bulundurulunca görülüyor ki eski yazın hayatının siyasî muhtevalı olması aslında bir noktada da kaçınılmaz bir olaydı. Bu durum da edebiyatın içerisine siyasi bakış açısı getiriyordu. Yani Moliere tiyatrolarının çoğu XIV. Louis döneminin saray hayatının aynasıdır. Nazi edebiyatı, rejim tarafından sipariş verildiğine göre, bir rejimin yansımasıdır. Şüphesiz Sovyet edebiyatının bir kısmı için de aynı şey söylenebilecektir. Fakat bunun da ötesine gitmek gerekiyor. Denilebilir ki, az veya çok bilinçsiz bir şekilde edebiyat, her zaman toplumsal veya siyasal yaşam tarafından ısmarlanır. [2]

Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere edebiyat ister istemez bu tip bir siyasallaşma içerisinde bulunmuştur, bulunmak durumunda kalmıştır. Bu siyasallaşma ya cebren ya da gönüllü bir şekilde olmuştur.

Türk edebiyatı açısından bakıldığı takdirde de durum diğer milletlerin edebiyatlarından farklı bir görünüm arz etmez. Siyasi iradeye sunulan şiirler ve ilmî eserler yahut siyasi iradenin arzusu istikametinde yazılan, çevrilen kitaplar, ilmî eserler ve özellikle son yüzyılda romanlar bu durumun diğer millet edebiyatları ile aynı olduğunu gösterir.

Tüm bu belirlemeler aslında edebiyat sosyolojisinin hem varlığını kuvvetli bir şekilde ortaya konması noktasında daha evvel zikretmiş olduğumuz çeşitli verilerin yerindeliğini desteklemek noktasında daha muhkem bir bina oluşturmakla birlikte toplumun edebiyat ile mutlaka bir değişim, gelişim ya da belli bir fikre doğru yönelim sergileyebileceğini göstermek noktasından edebiyat sosyolojisinin gücünü ortaya koyması açısından ne denli gerekli bir bilim dalı olduğunu meydana çıkarır.

İşte siyasi irade de tam olarak bu noktada edebiyat sosyolojisinin farkına varmış ve onu istediği gibi kullanmak yoluna gitmiştir.

Edebiyat sosyolojisine etki eden faktörler
Edebiyat sosyolojisine etki eden faktörler hem edebiyatın hem de sosyolojinin insan merkezli bir bilim ve sanat anlayışı olmaları hasebiyle pek çoktur. Bununla birlikte temel bir takım mühim faktörleri şöylece sayabiliriz.

Edebî eserin oluşturucusu olan yazar, toplumun içerisinden bir fert olarak hem edebiyatın hem de sosyolojinin ilgi alanına girer. Onun için ilk önce yazar noktasından bakarak bu denklemin çözümüne doğru gidelim.

Yazar, gözlemler ve tecrübesini hatırlar. Ya bilinçli olarak yahut da Proust’un bize öğrettiği gibi bilinçsizce hatırlar. [3] Yazar toplumun bir ferdi olması noktasında onun içinde yaşadığı, gördüğü, hissettiği, duyumsadığı bilgi ve tecrübelerini kendi rûhî eleğinden geçirerek bir eleğimsağma gibi farklı bir renk cümbüşü içerisinde bunu edebiyat sahasına armağan eder. Her ne kadar “farklı” kelimesi yazarın yazdıklarının hayatın içerisinden aldıklarına değişik biçim ve şekiller verdirse de bu değişim bizzat özde değil ifadede bulur kendini. Yani yazar, ne kadar değiştirirse değiştirsin yazdığı ve hayal ettiği, duyumsadığı her türlü hayal bizzat toplumun yaşantısından neşet etmiş ürünlerdir.

Bu durumda yazarın bize sunduğu dünya aslında bizim dünyamızdır. Çünkü edebiyat toplumu yansıtır. Yazar da toplumla birlikte nefes alır, heyecan duyar, kızar, sevinir, coşar, vs. Tüm bu his hareketlenmeleri yazarda farklı bir aksülamel bulur ve o bunları yazabilme becerisini gösterir. Kendi his ve fikirlerini ekler. Kendi zaviyesinden bakar hadiselere. Ve ortaya şu veya bu tür altında bir edebî eser çıkar. İşte yazar bu derece toplumun içerisindedir ve toplumun belki bizzat kendisidir bir noktaya kadar.

Yazar o şekilde toplumu yansıtır ve toplumun içerisindedir ki yarattığı karakterler belki karma karakter olsa bile toplumun içerisinde yer bulur toplumla ciddi etkileşime girer. Okuyucu hem kendisi hem de diğeridir. Okuyucu önce kendisi sonra başkası olduğu böylesi bir biçimde kahramanla hayali olarak uyum içerisindedir. Kırmızı ve Siyah’ın okuyucusu hem kendisi hem de Julien Sorel’in rolünü alır; Madam Bovary’nin okuyucusu ise yazarı gibi hem kendisi hem de şanssız Emma’dır. [4]

Meydana gelen eserle birlikte biz biliriz ki yazar o eseri oluştururken –yazarın hayal gücünü hiçbir şekilde yadsımayarak söyleyelim ki- ne kadar kaçınırsa kaçınsın içerisinde bulunduğu toplumun gelenek ve göreneklerinden, yaşayış tarzından ve benimseyişlerinden etkilenerek eserini özellikle edebiyat sosyolojisinin ilgi alanına giren romanını oluşturur. Yazar, romanda kendi döneminin bir toplum kesitini yaratır. Bu yaratımını boyutları Balzac’ın adeta tam bir toplum yaratısından Proust’un toplumun kenetlenmiş bir bölümüne ve Kafka’nın son derece kişisel versiyonuna kadar çeşitlilik gösterir. Bu bağlamda Oscar Wilde bir keresinde Balzac’ın 19. yüzyılı keşfettiğini belirtmiştir. Ve bir anlamda keşfetmişti de. Bir eleştirmen şöyle demiştir. “Büyük yazar, belli bir alanda kurgusal bir evreni yaratmayı başaran kesinlikle istisnâî bir kişiliktir. Bu kurgusal dünyanın yapısı grubun tamamını ilgilendiren bir yapıya tekabül eder.” [5] “Büyük yazar tıpkı Büyülü Dağ’daki küçük dünya yaratısıyla Thomas Mann gibi, bir keresinde, yarı şaka yarı ciddi, yüce Tanrı evreni altı günde yaratmış iken kendisinin eserlerinden Pazar gününü nadiren çıkardığını ifade etmiştir.” [6]

Her ne kadar yazar boyutu ile ele aldıktan sonra pek çok muhtemel farklı maddeyi öz halinde vermiş olsak da edebiyat sosyolojisinin unsurları bunlardan ibaret değildir. Yine edebiyat sosyolojisine etki eden diğer önemli unsurları da şöylece zikredebiliriz.

Eserin hitap ettiği kesim ve bu kesimin hem maddî hem de manevî özellik ve nitelikleri, bu kesimin kitaba yani okumaya yaklaşımı, kültürel alanda varlık gösterip göstermemeleri, sosyal yaşantıları hasılı kimliğini ifade edebilecek pek çok özellikleri ile elimize aldığımız esere yaklaşımlarını karşılaştırarak eser hakkında ihtiyacımız olan edebiyat sosyolojisine yönelik malzemelerimizi toparlayabiliriz.

Bununla birlikte eserin hangi matbaada basıldığı, matbaanın ne tür eserler bastığı, siyasi, dini, kültürel yaklaşımı, eserin ilk baskısının kaç adet olduğu, ne tür bir kâğıda basıldığı, ne kadar zamanda tükendiği ve sonraki baskıların hangi zamanlarda basıldığı gibi teknik ayrıntılar ve bunlara ek olarak eserin kimlik bölümünde yayın hayatında uzman kişilerin çalışıp çalışmadığı ve mizanpajının güzelliği gibi ileri düzeyde derine inen mekanik araştırmalar da edebiyat sosyolojisinin ilgi alanına girer.

İlgi alanımızdaki eserin sosyolojik bir vakıa olan toplumsal katmanlardan hangi kesime hitap ettiği ve bu kesimin evvelemirde siyasi ve dini bir takım görüşlerinin belirlenmesi eser hakkında bize ilk elden her ne kadar net olmasa da yeterli bilgi verir. Bu durum eserin hangi dürtülerle yazıldığını ortaya çıkarır.

Mezkûr topluluk üzerinde eserden sonra sosyal ve kültürel, buna bağlı olarak siyasi ve dini bir değişim olup olmadığını gözlemlemek ve bunun tedriciliği hakkında ne tür eserlerle desteklendiğini tespit etmek, eserin toplumsal taşıyıcılığını belirlemek de yine edebiyat sosyolojisinin varlık sebeplerindendir.

Hülasa edebiyat sosyolojisi bir noktada karara varırken ilk elde yazarın zihnî arka planına kadar iner onun kültürel ve sosyal yaşantısından siyasi ve dini görüşlerine kadar en ince ayrıntılarına kadar her bir müteessir öğeyi dikkate alarak yazara hangi dürtülerin etkisi yaratıcılığını kullanma ihtiyacı hissettirdiğinden, matbaasına, kâğıdına, baskı tekrarlarına, reklâm ve tanıtım tekniklerine, hitap kitlesine, bu kitlenin yine yazarın ilk elden incelenen derûnî ve sathî özelliklerine kadar inceler ve yargıya varır.

Gelecekte daha da derinleşmesi ve belki edebiyat sosyolojisi vasıtası ile ileri düzeyde ve fakat unutulmuş pek çok şaheser tekrar ufukları aydınlatmaya başlayabilir. Gelecekte edebiyat sosyolojisinin diğer bir katkısı da aktif okur yani eleştirel okur doğmasına sebebiyet verecek ve sanatın gelişimi hız kazanacaktır.

[1] Alver, Köksal; Edebiyat Sosyolojisi, Hece Yay. Ankara 2004 s. 16
[2] Guy Michaud, Bir Disiplin Olarak Edebiyat Sosyolojisinin Kurulması, a.g.e. s. 59
[3] Francis E. Merril, Edebiyat Sosyolojisi, Hece Yay. Ankara 2004 s. 69
[4] Francis E. Merril, Edebiyat Sosyolojisi, Hece Yay. Ankara 2004 s. 72
[5] Lucien Goldman, Pour Une Socuologie du Roman, Paris: Gallimard, 1964, s. 347
[6] Francis E. Merril, Edebiyat Sosyolojisi, Hece Yay. Ankara 2004 s. 75 – 76

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Yüzyıl / Ay Vakti
Gazze Dediğin Çocuklardan Bir Mezarlık Hece Taşlar... / Selami Şimşek
Can Düşer Can Yeşerir Filiztin / Necmettin Evci
Direnişi Dirilişe Çeviren Çocuk / Yunus Emre Tozal
Düşün ve Ölçü / Üzeyir Süğümlü
Tümünü Göster