hasta olan hayata küser
hayat, küskünlerden çeker ellerini
yıllar geçer, geçer yıllar
saysam anda biter
gün geçtikçe kendimden vazgeçiyorum
sanki bu aralar perdeler aralanıyor mu
ya da sanki bu aralar perdeler şeffaflaşıyor mu
ya da sanki bu aralar perdeler kaldırılıyor mu
ben uyanıyor ve uyandırılıyor muyum ötelere, belki Şirâze
artık hayattan tat almıyorum
hep uçlarda yaşadım
hep aykırı kaldım
ortasını hiçbir şeyin
bulamadım
Cihangir’de çeşme başında bir andı
ne ben sultân idim, ne o pâdişahtı
görüntü tamdı, sanki tamamdı
lâkin anlıktı
ara ara dırahşan bir tutumla yaklaşıyorum bozkırlarıma
insan sevmeyi de öğrenebiliyor nefret büyütmekten vazgeçip
eninde sonunda Şirâze, insan değer biçemiyor tüm kaybettiklerine
sagîr/kebîr ayırmaksızın
sonsuzca bir elemin içine düşmemek için bu yüzden
ayrılık ağıtlarına hiç bulaşmadan ve yormadan bedenimi
biraz durgun ve biraz soğuk belki
törensel edâmı takınıp merasimle toprağa vermeliyim atîk olanı
gelecekseniz söyleyin, gideyim
gelmeyecekseniz söyleyin, beklemeyeyim
uzun cümleler kurmak geçiyor içimden Şirâze, noktalı virgülle bolca süslenmiş
okuduğumda bir türlü sonuna varamıyorum
sonra alabildiğine saydam şekiller çizip “evim” diye onlara yerleşmek istiyorum
bir kenarında çam, diğer yanında selviler boylanan,
duvarlarında derin çatlaklar, basamaklarında tamiri güç kırıklar olan
ahşap kirişlerinde her rüzgârda garip çatırtılar duyulan
şimdi de aynı neşeyi ulaştırsa ve eskimese zaman
ve eskimese hiçbir mekân
ve eskimese ne varsa yaşanan
sonsuzluk böyle bir şey belki
yanımda hiç kimse, ama bir yığın yaşanmışlık
çuvallar dolusu, bohçalar dolusu, sandıklar dolusu
say ki çıfıt çarşısı
ikinci el bir mağazada
hepsini elden ve gözden çıkarıyorum
biliyorum bu tükeniş mi, çırpınış mı, çabalayış mı
mücâdele, muhârebe, mukatele
ben yaşadıkça Şirâze,
bitmeyecek