1
Özet
Seydî Ali Reis Kâtibî, Ali Şîr Nevâî’nin şiirleri, üslubu, ritmi ve v.s. nazım özelliklerinden istifade ederek 10’dan fazla nazire yazmıştır. İşbu makalede Ali Şîr Nevâî’nin “manga” redifli gazeli ve ona nazire şeklinde yazılan Seydî Ali Reis Kâtibî’nin “manga” redifli gazeli mukayeseli incelenmiştir.
Anahtar kelimeler
Ali Şir Nevâî, Seydî Ali Reis Kâtibî, Çağatayca, Nazire, Gazel, Beyit, Sanat
15-16. yüzyıllarda yaşayan ünlü Türk denizcisi, aynı zamanda bilgin, tarihçi ve şair olan Seydî Ali Reis Kâtibî, Ali Şîr Nevâî’nin manzum sanatından etkilenerek çeşitli türlerde şiirler yazan edip olarak bilinmektedir. Osmanlı Türkçesinde ve Çağataycada nazmın güzel nümûnelerini ortaya koyan bu şairin şiirleri mazmun ve muhteva açısından Ali Şîr Nevâî’nin şiirlerine çok yakındır [3:24]. Meselâ, Kâtibî bu konuda şöyle yazmaktadır: Günün birinde Hümâyün Şah’a Sultan Mahmud’dan bir mektup gelir, ondaki “dest der bâlâ-yi dest” masalından çok zevk alan Şah, Kâtibî’ye bu mektuba uygun bir cevap yazmasını teklif eder [4:81]. Kâtibî, derhal o beyitteki masala cevaben aşağıdaki gazeli [8:112-113] yazarak, Şaha sunar:
Dest-i ẖūn-ālūdı itti, pençe-i mercānını pest.
Bu meṣeldür “İl ara kim, dest der-bālā-yı dest”.
Ol lebi mey-gūn eger meclisde bir dem bolmaġay,
Sāḳ ḳan yıġlap ṣurāḥ cām-ı mey bolsun şikest.
Mest-i ‘ışḳa ehl-i taḳvā ṭa‘nı ḳoysun, aytınız.
Dāyimā huş-yār arasıda bolur ma‘ẕūr mest.
Ẓāhirin körme kişini bāṭınıġa ḳıl naẓar.
Zāhidā ma‘niġa baḳ, ādem imes ṣūret-perest.
Bā‘iṣ-i keyfiyyeti ni ḳayda ẕevḳ itkey sining,
İçmegen / vaḥdet şarābın Kātib rūz-ı elest.
Seydî Ali Reis Kâtibî’nin bu gazeli padişahı çok memnun eder ve o şairi “Al Şîr-i Ṣān” diye över. Kâtibî, “Mir Ali Şir-’e ṣān olmaz. Pey-revi olup ẖūşe-ç ni olmağa iḳtıdār olsa rāżi olurduḳ”, – der. Padişah yine: “Ḥaḳ ‘alimdür ki bir yıl bu revişe verziş olına Çağatay ṭāyifesine Mir Ali Şir’i unutturursın”, – diye ona lütuf ve nevaziş gösterir [8:113].
Hakikaten, Ali Şîr Nevâî eserlerindeki gerçekçilik ve zekânın hayranı olan Hümayun Şah’ şairane övgüsünde haklıydı. Çünkü belli bir arasözü veya masal anlamı esasında kısa süre içinde tam bir gazel yazmak, birçok şairin elinden gelmez. Böyle hazır-cevap ve Nevâî üslubunda beyitler yazabilmek bahtına ermek için doğuştan gelen yeteneğe sahip olmakla beraber, sürekli yazmak, söz nehrinin mahir dalgıcı olmak, pek çok geçmiş ve zamandaş şairlerin ürünlerinin hâfızı olmak gerekir.
Seydî Ali Reis Kâtibî’nin Ali Şîr Nevâî hazretlerine hem de o zatın edebî mirasına sonsuz saygısını ve onun kemâlâtın hangi mertebesinde olduğunu onun “Mir Ali Şir-’e ṣān olmaz. Pey-revi olup ẖūşe-ç ni olmağa iḳtıdār olsa rāżi olurduḳ” beyanından anlamak zor değil. Böyle tevazu, böyle vefa sadece Türkçeyi ve Türk Edebiyatını gönülden seven hem de Ali Şîr Nevâî’nin sadık takipçisi olan şairlerde bulunur. Kâtibî’yi haklı olarak bunun gibi yazarlar sırasına katabiliriz. Fikrimizin ispatını aşağıda ele alacağımız gazelleri karşılaştırarak görebiliriz.
Seydî Ali Reis Kâtibî de Hümâyün Şah sarayındaki şiir meclislerine katılması, Nevâî ve diğer Çağatay (Özbek) şairlerinin eserleriyle yakinen tanışması ve özellikle padişahın Huşhâl Bey ve Abdurahman Bey isimli hâs kişileriyle sohbet etmesi neticesinde Çağataycada şiirler, yani nazire gazeller yazmaya başlar. Örneğin, “imes”, “eylegey” redifli hem de “âldir – hoşhâldır”, “nef–def’” kâfiyeli 10’dan fazla nazirelerdir.
Fatih Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Çetindağ’ın araştırmalarına göre, Seydî Ali Reis Osmanlı şiirinde Ali Şîr Nevâî gazellerine ilk nazire yazan şairler arasına girer. Çetindağ, Seydî Ali Reis’in nazirelerinin özellikleri hakkında şöyle demiştir: “Diğer nazireci, Kâtibî mahlasını kullanan ve Çağatayca şiirler yazan Seydî Ali Reis’tir. Kâtibî ile Nevâî dış yapının yanında iç yapıda da benzeşir” [7:76].
Şimdi Seydî Ali Reis’in şairane kabiliyeti ve nazire-nüvislik maharetini belirtmek amacıyla Nevâî’nin “Bedâyi’ al-Bidâye” adlı divanında yer alan “manga” [1:57-58] redifli gazeli, ona Kâtibî tarafından yazılan “manga” redifli nazireyle edebî, felsefî ve estetik yönlerden karşılaştıracağız. Ali Şîr Nevâî’nin gazelinin matlası hasbü hâl, yani aşığın yâr hicranı şikayetiyle başlar. Şair yârını o kadar sert sever ki, onsuz bütün bir şehir bile gam-hânedir:
Şehr bir ay furkatıdın beytül-ahzandur manga.
Gerçi cefakar maşuka gam sahrasında serseri gezen mecnun için bahçeyi karanlık zindana dönüştürse de, o hâlâ, aşık nezdinde “gül-i rânâ” olarak kalır.
Bir gül-i rânâ gamından bağ zindandur manga.
İşte bu beyitte istiâre (ay, gül-i rânâ), teşbih (beytül-ahzan, zindan), teşhis (gül-i rânâ gamı, ay furkatı), sıfatlama (bir), tenâsüb (gam, furkat, beytül-ahzan) ve tezat (bağ X zindan, şehr X beytül-ahzan) gibi bedii sanatlar kullanılmıştır. Burada şairin maharetine ait nazik bir yönü ifade etmek lazımdır. O, birbirine zıt olan şeyleri birbirine benzeterek, tezat sanatı (bağ X zindan, şehr X beytül-ahzan)ı ustalıkla teşbih sanatı (bağ = zindan, şehr = beytül-zindan)na çevirebilmiştir. Seydî Ali Reis Kâtibî gazelinin mebde’si de azarlanmış gönül nâlesiyle başlar. Yârı yanında olmazsa, herhangi yer, saray olsun, cennet olsun, âşık için sanki hep gamdan ibaret olan mâva (vadi)’ya dönüşür:
Yârsız her ḳayda bolsam, beytü’l-aḥzāndur manga.
Türk şairinin nazm kahramanı Yârdın ayrılık hâlini zindana atılmış gibi kabul eder. Malum ki, zindan derin ve rütûbetlidir, ama aşık için ise, Yusuf-likâ (Yusuf yüzlü)den cüdâlık bütün alemi sonsuz ve rütûbetli zindana değiştirir:
Ālem ol Yusuf-liḳādın ayru zindāndur manga.
Kâtibî, gazel matla’sında da sıfatlayış (yârsız), teşbih (beytü’l-aḥzān, zindān), istiâre (Yusuf-liḳā), tenâsüb (ālem, her ḳay; beytü’l-aḥzān, ayru; yâr, Yusuf-liḳā) ve tezat (her ḳay X beytü’l-aḥzān; ālem X zindān) gibi bediî sanatların kullanıldığı Türk şairinin istidadının Nevâî kâbiliyetinden az olmadığını gösterir.
Ali Şîr Nevâî’nin kahramanı için dünya nimetleri, ayş-u işret, gönül-hoşluk boşdur. Onun kalbinde sadece yâr vaslına ermek ümidi yaşar. Maşukadan ayrılık ise sanki ona mutluluk âsitânı gibi gelir. Çünkü özlem olmayan yerde dîdar hiçbir zaman misafir olmaz. Bu sebeple, aşık dostlarına müracaat edip (nidâ sanatı), onları mey (remiz sanatı) içmeye davet eder ve kendisi ise, la’l-i leb (istiâre sanatı) hicrânı doldurulmuş kanlı kadehle iktifâ eder:
Bezm-i işret içre siz mey nûş edin, ey dostlar,
Kim nasip ol la’l-i leb hicrânıdan kandur manga.
Türk şairinin mahbubesine rakipleri “Senin yârın visâlına ermek yolunda fenâ camını nûş etmeden korkar”, diye yalan söylerler. Aşık ise yârına dostu gibi müracaat edip (nidâ sanatı), düşman söyleyen sözlerin hepsi yalan olduğunu ve buna Allah’ın şahidliğini tevazu ile itiraf eder:
Düşman ayturmış mini çün yolınga ölmes sining.
Dōstum ol söz barı vallāhi bühtāndur manga.
Nevâî’nin ten mülkü (istiâre sanatı)nü akıl, fehim, sabır ve gönül (ta’dil sanatı) terk etse de (teşhis sanatı), ona her saniye zahmet verici (teşhis sanatı) can, vücut kasrından hiç de gitmeyi istemiyor:
Çıktı akl-u fahm ile sabr-u gönül ten mülküdün,
Çıkmayın her lehze zahmet verici cāndur manga.
Türk aşığının fikrice, şerbet yârının lebinden oluşmuş (hüsn-ü te’lil sanatı) ve şu sebep onun için can nisar etmek hayretli hâl değil. Böyle tasavvur ne akla sığar, ne hayatta bulunur (mübalağa sanatının guluv türü):
Şerbet-i la‘lin ‘aṭā ḳılġanda cān birsem ni tang.
Kâtibî, devasız kalbinin tek tabibi olan maşukasına müracaat edip: “Ay tabibim (nidâ sanatı), eğer canı kurban eylemek senin için zor ise, benim için kolaydır (tezat sanatı)”, der ve can-feda olduğunu, mahbubesini candan fazla sevdiğini fahr ile kabullenir:
Ay ṭạbibim, sanga müşkil irse āsāndur manga.
Kâtibi kahramanının böyle can-nisarlık fazileti, Nevâî gazelinin makta’sında mevcuttur. Aşığın ölüm döşeğinde can teslim edemeden zorlanarak yatmasına halk acıyarak, “Veya can ver, ya da yâr aşkından vazgeç”, der. Aşkına sadık aşık ise yâr aşkından vazgeçmenin zor olduğunu, ama bunun yerine can vermek daha kolay olduğunu (tezat sanatı) cemaâte bildirir:
Ay Nevâî, halk der: can ver veya geç aşkından,
Gerçi bu düşvâr irür, likin ol âsândur manga.
Her iki şairin de aşk duygusuna inançları yüksektir. Muhabbet yolunda şirin candan vazgeçmek onlar için kolaydır. O yüzden her iki şair de bu konuda fikirdaştır. Nevâî gazelinin 4. beytinde aşık hem aşktan eziyet çeker, hem ondan yardım ister. Aşk sanki binlerce oka dönüp (istiâre sanatı), aşığın bütün vücudunu içermiş ve bu nedenle işbu tene diğer ok (aşk) girmesine hiçbir açık delik yer kalmamıştır (mübalağa sanatının tebliğ türü). İşbu mecazî tasvir aslında aşağıdaki gibi anlama sahiptir: “Nevâî sadece tek aşka doğru hareket eder, onu ebediyen sever, ona her zaman dayanır. Aşıka diğer ok (aşk) gerek değil”. Böyle istekten yüksek sadâkat ve ebedî muhabbet kokuları gelmesi bellidir:
Oku bas kim tendedir, değmez tenime özge ok.
Sonraki mısrada aşık yine ok tasvirine dönüp (rücü’ sanatı) ona karşı sevgisi daha da artar ve artık onu “kalkân”ım (istiâre sanatı) diye över:
Ol ki ok dip nale ettim, şimdi kalkândur manga.
Şurada Nevâî’nin mâharetle tezat (ok X kalkân)tan teşbih (ok = kalkân) oluşturma sanatı bir kez daha görünür.
Nevâî ok (aşk)tan kalkân (koruyucu) tarzında faydalanmış olsa, Kâtibî melamet taşını (istiâre sanatı) gam askerinden (istiâre sanatı) koruyan hisar diye ifade eder:
Ạlġaç eṭrāfım melāmet sengi kö lim şad olur.
Ġam çerigin def‘içün ol yaḥşı ḳorıġandur manga.
Ali Şîr Nevâî’nin aşk cünûnunun teftinden (sıcağından) delilerce sokaklarda dolaşıp, bazen ilde gülerek, bazen halkta gözyaşı dökerek yürüyüşü (sıfatlayış sanatı), yani melamet fırtınası altında kalması gazelin 5. beytinde ifade edilmektedir:
Öyle rüsvayım ki, köy-ı köçede hâlim görüp,
Bazı il giryân-ü bazı halk handândur manga.
Nevâî gazelinin 6. beytinde tasvir edildiğine göre, aşık yârını özleye-özleye bağrı tamamen su ile dolar (istiâre sanatı). Ummanda balık ne kadar çoksa, aşığın su ile dolmuş bağrı (istiâre sanatı)nda emek okunun peykân (üç)leri balık gibi o kadar çoktur (hüsn-ü ta’lil):
Hacridin bağrım sudur, ol su arâ balık gibi,
Derd-ü emek okudun birçoğun peykândur manga.
Nevâi’nin aşığı o kadar hâkisar (mütevazi) ki, kendini hür mücgânının değilmesine bile nâ-lâyık hisseder. Çünkü, aşık ayaklarının arzusu (teşhis sanatı) her zaman maşuka hicranı sahrasının “hâr-i moğılan” (istiâre sanatı)larıdır:
Hür mücganın eğer sürtsem dese etmem kabul,
Kim ayakta arzu hâr-ı moğılandur manga.
Bunun gibi tevazu beyanı Kâtibi gazelinin makta’sında görünmektedir. Bu aşığın maşukası ona mücgan değil, belki sokağının köpekleriyle kâse-daş (aynı tabaktan yiyen) olma bahtını sunmaktadır. Deli aşık ise hanımına müracaat edip (nidâ sanatı), merhametli yârının nimetini yüksek ihsan tarzında kabul ettiğini hâksârane ifade eder:
İtleri le Kātib bende ni ḳıldı hem-sifāl.
Ni‘meting ḥaḳḳı bigüm ol uluġ iḥsandur manga.
Nevâî gazelinin 8. beytinde onun şairane ve sûfiyâne bakışları tam olarak akseder. Burada Nevâi’nin aşığı duygudaşlarına bakarak şöyle hitap eder: “Sadece mey (remz sanatı) içip (yani aşk camını nûş edip), ibadeti unutmayınız. Çünkü ben ol ot (ateş), yani aşk (istiâre sanatı) tefti yüzünden ol bahr (aşk – istiâre sanatı)a ne kadar intizarlıkla baksam bile sonunda, hâlâ ondan mahrumum”. Bu beyte şairin gerçek aşkı ifade eden şah-beyti olarak bakmamız doğru olur:
Mey içip taâti fevt etmen ki, ol ot tâbidin,
Nice baksam bahra hâlâ dâğ-ı hirmandur manga.
Nevâî kalemine mensup “manga” redifli gazelinin, ona nazire tarzında yazılan Seydî Ali Reis Kâtibî’nin “manga” redifli gazeliyle mükayeseli incelemesinden aşağıdaki gibi sonuçlara varabiliriz:
1. Her iki şairin “manga” redifli gazelindeki matla’ kafiyesi, sırası, sayfası ve hacmı hakkındaki bilgilere dayanarak, kiyâs için Nevâî’nin “Bedâyi’ ul-Bidâye” divanındaki 36. Gazel (25-58. sayfalar, 9 beyit, matla’ kafiyesi: beytül-ahzandur – zindandur) ve Seydî Ali Reis Kâtibî’nin “Mir’âtü’l-memâlik” eserindeki 3. Gazel (104. sayfa, 5 beyit, matla’ kafiyesi: beytü’l-aḥzāndur – zindāndur) alındı.
2. Seydî Ali Reis Kâtibî naziresinin içeriği Ali Şîr Nevâî’nin gazelinin mâhiyetinden çok farklıdır. Çünkü Ali Şîr Nevâî’nin gazeli ilahî (hakikî) aşk konusunda olsa, Seydî Ali Reis Kâtibî’nin gazeli zeminî (mecazî) muhabbeti terennüm eder.
3. Her iki gazel de a-a, b-a, c-a… tarzında kafiyelenmiş olup, sâde gazel türüne girer ve aruzun remel bahrinde (failatün failatün failatün failün) yazılmıştır.
4. Nevâî gazelinde “beytül-ahzândur”, “zindândur”, “kândur”, “handândur”, “peykândur”, “moğılândur”, “hirmândur”, “âsândur” gibi kelimeler kafiye olarak getirildi ise, Kâtibî’nin gazeli “beytü’l-ahzāndur”, “zindāndur”, “bühtāndur”, “āsāndur”, “ḳorıġāndur”, “iḥsāndur” gibi kafiye-daş kelimelerden oluşmuştur. Demek ki, sadece “beytül-ahzandur/beytü’l-ahzāndur”, “zindāndur” ve “āsāndur” kafiyeleri müşterek olup, geri kalanları şairin kendi icat ürünüdür. Burada Seydî Ali Reis Kâtibî’nin emeğini ifade etmek lazım.
5. Ali Şîr Nevâî gazelinde “şehr”, “beytül-ahzân”, “bezm-i işret”, “moğılân”, “hür”, “bahr”, “taât” gibi Arapça kelimelerden biraz fazla faydalanmış ama, Seydî Ali Reis Kâtibî ise “it”, “bigüm”, “ben”, “gönül”, “yol” gibi Türkçe kelimeleri sık sık kullanmıştır.
Seydî Ali Reis Kâtibî tarafından Ali Şîr Nevâî’nin “manga” redifli gazeline yazılmış işbu nazireyi gerçi hacım yönünden küçük, muhtevasına göre biraz sâde olmasına rağmen, yüksek bediî tefekkür ve şairane maharetle yazılmış, diyebiliriz. Çünkü Osmanlı şairi kendi gazelini yeni içerik, yeni gaye, yeni tasvir, yeni kafiyeler ve orijinal sanatla zenginletmiştir.
Özet olarak şunu söyleyebiliriz ki, Ali Şîr Nevâî’nin “manga” [1:57-58] redifli gazeli ve ona cevaben Seydî Ali Reis Kâtibî tarafından yazılan “manga” [8:104] redifli nazirenin birbirine bediî, felsefî ve estetik yönden kıyâsen inceleme neticeleri Seydî Ali Reis’in şairâne kabiliyeti ve nazirenüvislik mahareti Ali Şîr Nevâî’nin istidat ummanından istifade edebildiğini tasdik eder.
KAYNAKÇA
1. Ali Şir Nevai. Mükemmel Eserler Toplamı (Külliyat): 20 ciltlik, C.1. Bedayi ul-bidaye. Taşkent, 1987, 36. gazel, s. 57-58.
2. Nevâi Eserleri için Kısaca Sözlük. Haz. B.Hasanov. Taşkent 1993.
3. Salahiddinov İ. Ali Şir Nevai’nin Osmanlı Türk edebiyatına tesiri, Edebi etüdler, Semerkand, 1972, s.21-29.
4. Seydi Ali Reis. Mir’at ul-memalik. Taşkent 1963, s.81-82.
5. Şamuhamedov A.Ş. Traditsiya nazira v tvorçestve Alişera Navai (na primere naziraat Fani i gazeli Djami). Taşkent 1984. s. 136.
6. Hacıahmedov A. Şiir sanatlarını bilasizmi? Taşkent 2001.
7. Çetindağ, Yusuf, Ali Şîr Nevâî’nin Osmanlı şiirine etkisi. Ankara: Kültür ve Türizm Bakanlığı, 2006. s.277.
8. Seydî Ali Reis. Mir’âtü’l-Memâlik: inceleme-metin-indeks / Seydî Ali Reis; Hazırlayan: Mehmet Kiremit; İnceleyenler: Kemal Eraslan, Osman Fikri Sertkaya. – Ankara: “Türk Dil Kurumu”, 1999. – s.697.
[1] Ali Şîr Nevâî adındaki Semerkand Devlet Üniversitesi (Özbekistan), Özbek Filolojisi Fakültesi, Özbek Edebiyatı Tarihi Bölümü Doktora Öğrencisi