Ceza

1.
“Cezan büyük olacak” dedi şah karşısında boynu bükük oturan güzeller güzeli Ayşemin’e. “Kızım olduğun için sana merhamet göstereceğimi beklersen aldanırsın. Benim iznim olmadan bu sarayın dışına çıkamayacağını sana çok küçük yaşta öğretmiş olduklarını sanıyordum. Yanılmışım. Demek bizzat kendim öğretmeli imişim. O halde hiç vakit yitirmeden başlayacağız ta’lîme. Ben “ceza” diyorum, sen “ders” diyebilirsin. Lâkin hiç kolay olmayacak bilesin. Şah sözlerinin tamama erdiğini sağ elinin hafif bir hareketiyle gösterdiğinde köşede heyecan ve korkuyla kıvrılmış bekleyen Daye hızla fırlayıp Ayşemin’in yanına vardı. Kolundan tuttuğu gibi sarayın en büyük ve en gösterişli ve en kırmızı salonundan çıkarıverdi. Ayşemin hayâl kırıklığı içinde “ölümüme ferman verse idi bana ödül olurdu dadı” diye mırıldandı. “Ölmek için çok genç ve çok güzelsin. Hiçbir zaman ölümü sen çağırma kendine, o ne zaman geleceğini bilir ve nerede olursan ol mutlak bulur. Hem ölüm, bu dünyadan eteğini çekmektir. Oysa sen daha dünyayı görmedin ki.” Daye bütün bunları fısıltıyla söylemiş olsa da sesindeki çığlıkları nasıl da bastırmaya çalıştığı her hâlinden anlaşılıyordu. Ellerinde büyüyen, onun çocukluktan gençliğe geçişini izleyen, önünde şekillenen; isteklerini, arzularını, tüm hırslarını, özlemlerini, beklentilerini, meraklarını, yeteneklerini, sırlarını, nefretlerini, en sevdiklerini, en çok çekindiklerini, gecesini, gündüzünü, mevsimlerini ve iklimlerini tek tek bilen Daye, onun kurtuluşuna seviniyordu. Ayşemin ise mutsuzdu aksine. İçindeki derin ve dipsiz, sanki sonsuz karanlıkta kayboluyor, yaşadığı bu şatafatlı sarayın renklerinden iğreniyordu. Doğduğundan beri, çevresi üzerine çıkılamayacak kadar yüksek ve sağlam duvarlarla çevrili bu saraydaydı. Bir kez olsun dışına çıkmamış, bir kez olsun bu sarayın dışındaki manzaraları betimleyen bir resim görmemiş, bir kez olsun ona sarayın dışından bir yeri anlatan çıkmamıştı. Yasaktı ve bunun neden yasak olduğunu henüz bilmiyordu. Belli ki yasağı şah bizzat koymuş ve bizzat uygulamıştı. “Neden” bilen var mıydı, Ayşemin maalesef onu da bilmiyordu. Belki binlerce sordu Daye’ye. Yazık ki, o da bu saraydan çıkanlar arasında değildi ya da çıkmamış gibi yapanlardandı.Odaya girerken soruverdi, “hiç merak etmedin mi?” Daye arkalarından kapıyı kapatırken usulca, “neyi” diye soruverdi. “Sarayın dışını…” Daye, Ayşemin’i yumuşacık yatağının üzerine oturttu. Dizlerine kadar inen saçlarının örgüsünü yavaş yavaş açmaya başladı. “Çok yoruldun, dinlenmelisin” dedi. “Soruma cevap ver lütfen dadı. Hiç merak etmedin mi?” Daye yumuşak saçları tel tel ayırırken hayranlıkla seyrediyordu onun güzelliğini. “Ben merak etmek nedir bilmem kızım” dedi. Kahverengiye çalan sarı saçları ışıl ışıldı. Miskler döküp taramaya başladı. “Ben bir tek bana söyleneni bilirim kızım.” Ayşemin yavaşça işlemeli ipek yastığa başını koyarken kendisini artık susturamadığını farketti. Aklında dönen sorular onu çıldırtmak üzereydi. Eğer sorulara cevap alamazsa bunun nereye gideceğini de bilmiyordu. Sorabileceği tek kişi Daye vardı madem, o da ona sorardı. Cevap alsa da almasa da, Daye soruların cevabını bilse de bilmese de en azından içindeki yangın biraz olsun hafifliyordu. “Kaç yaşındasın Daye?” diye soruverdi. Bakışlarında alev vardı. “Bilmem” dedi Daye. “Belki elli, belki de daha fazla.” “Ben doğduğumda buradaydın, değil mi?” “Evet, çok güzel bir bebek verdiler benim kucağıma. “Ona iyi bak” dediler. Ben de gözüm gibi baktım, kendimden bile sakındım, pamuklara yatırdım, ardından hiç ayrılmadım, geceleri gözüm üzerinde gündüzleri eli hep ellerimdeydi. Ona “kızım” dedim.” Bakışları hülyâlandı Daye’nin. Sanki ağlayacaktı, ama neye.
“Benden önce ne yapıyordun bu sarayda?” “Ne yap derlerse onu yapıyordum kızım. Saray büyük. İş bitmez ki…” “Annem, Daye!” Birden Ayşemin’in sesinde çatlama duyuldu. Bir kinin ya da bir nefretin ya da bir bilmecenin çözümsüzlüğünün dayanılmazlığı… Daye duruverdi. Parmakları Ayşemin’in saçlarının arasında takılıkaldı. “Hiç görmedim. Kimdir bilmem” deyiverdi bir çırpıda. Yalan mıydı? “Sen hiç yalan söyledin mi, dadı?” “Yalan kötüdür kızım, söyleyeni bir gün gelir mutlak yakar.” “Seni ne zaman yakacak Daye!” Ayşemin’in gözlerinden alevler fışkırıyordu şimdi. “Sorma bana kızım, sorma bana. Beni ne olur yakma!” Daye ellerini çekip saçlarından, ayağa kalktı. Ağlıyordu. Belli ki o da çaresiz, belli ki o da ne yapacağını bilmez hâldeydi. “Beni de, kendini de yakma!” “Yakacağım!” diye gürledi Ayşemin yatağından fırlayarak. Saçları tel tel savruldu arkasında, dalgalandı. “Gerekirse seni, gerekirse kendimi, olmadı tüm sarayı yakacağım.” Tehdit dehşet vericiydi. Daye gözyaşlarını sildi. Hışımla döndü ardına. Yüzü Ayşemin’in yüzüne o kadar yakındı ki ikisi de derinden soluyordu. İkisinin de diyecekleri vardı belli. “Ne yapmak istiyorsun?” diye bağırdı Daye kendini tutamayarak ve haddini çokça aşarak. Karşısındaki kendi büyüttüğü kız olsa da şahın kızıydı. Ne kendi malı, ne kendi canı, ne de kendindendi. Bu kadar ileri gitmemeliydi, gidemezdi. Ama gitti. “Yaşamak istiyorum” dedi Ayşemin. “Yaşamak nedir, bilir misin sen?”Daye aniden yaz sıcağında güneş altında susuz kalmış bir çiçek gibi soluverdi. “Yok” dedi fısıltıyla, “bilmem.” Altın yaldızlı koltuklardan birinin kenarına çöküverdi. “Yaşamak nedir bilmem ben.” “Beraber yaşayalım o hâlde, gel yakalım her şeyi Daye.” Ayşemin içindeki ateşin harlandığını hissetti. Şimdi kalbinin atış hızına yetişmesi olanaksızdı. Yerinden çıkacak ve çıktığı an işte her şey duracaktı. Kurtulacaktı belki Ayşemin; kendisinden, içinde sıkışıp kaldığı hayattan, daraldığı bu gösterişli saraydan. Daye ona baktı ve korktu. “Şah cezanı söylemedi daha. Merak etmiyor musun? Hiç korkmuyor musun? Neden anlamıyorsun, onun elindesin. Başka hiçbir şey yapamazsın. Yasaksın herkese, yasaksın her şeye… Kabullen ve öyle yaşa. Neden bu merak? Kim saldı bu merakı senin içine? Neden tehlikeye bu atılış?” Daye çaresizdi. Onu aklındaki şeytanı dinlemekten uzaklaştırmaya çalışıyordu. “Unut ve uyut merakını Ayşemin!” “Birgün bahçede otururken seninle, hatırlıyor musun duvarın öte tarafından bir kuş uçup hemen önümüze konuverdi. O an duvarın ötesinde bir yer olabileceğini ya da birilerinin olabileceğini seziverdim. Nasıl oldu ben de bilmiyorum. Ama o kuş o taraftan geldiğine göre orada da onun konabileceği, uçabileceği yerler var demekti. İşte o an dadı, o duvarı aşmayı aklıma koydum ben. Neden beni böyle saklıyorlar? Kimden beni koruyorlar? Ben de görsem, bilsem ne olduğunu… Nedir bu kadar kötü olan? Bilmek istiyorum Daye! Görmek istiyorum Daye! Yaşamak istiyorum Daye!” Daye suspus, elleri kucağında, dalmış gitmiş kim bilir nereye. “Bu işin sonu hiç hayır değil, biliyorum. Sen durmayacaksın ve ben seni durduramayacağım belli. Beni de sürükleyeceksin bu yangının içine o da belli. O gün felaketimiz mi olacak, yoksa kurtuluşumuz mu Allah gösterecek” diye söylendi. Ayşemin hınçla döndü yüzünü dadısına. “Sen neden merak etmiyorsun Daye?” “Göreceklerin, gördüklerinden farklı olmayacak çünkü…Yaşanacaklar, tüm yaşananların toplamından oluşur çünkü…İnsan nereye giderse gitsin geçmişini özler çünkü…Yarın dünde olabilmek için ağlayacaksın çünkü…Eğer bilmiyorsan seni neyin beklediğini, kararlarından pişman olacaksın çünkü…Kaçıyorsan, hep kovalanacaksın neyden kaçtıysan çünkü…Endişelerinden sıyrılamayacak, hep ardını yoklayacaksın çünkü…Hep varlar yokları özletir, yoklar nefreti biler çünkü…İnsan bildiğini sanır; bildikleri sınırlı, bilmedikleri sonsuzdur çünkü…Kabullenmek ne zordur kaderi, isyan yakıcıdır çünkü…Vazgeç, kabul et, teslim ol, şeytanı def et başından Ayşemin!” “Keşke o kadar kolay olsaydı” diye mırıldandı Ayşemin. Belli ki denemişti çok kereler; içindeki tantanayı, hummalı çalışmayı durdurmayı. Aynanın karşısına geçti. Ayna boydan boya bir duvar üzerine yerleştirilmiş; altın, gümüş ve değerli taşlarla her yanı süslenmişti. Pencereden giren ışık her dokunduğunda odanın içinde renkler oynaşıyordu. Çocukken bu renk oyunlarını ne çok severdi, hatırladı. Çocukken ne çok gülerdi, hatırladı. Çocukken ne çok mutluydu, hatırladı. Saraylar çocuklar için güzeldi belki de. “Saraydan ev olur mu insana dadı?” Daye şaşkın, “Olmaz mı?”Hışımla döndü yüzünü aynadan Ayşemin. “Bu gece ben gidiyorum dadı! İster gel, ister kal. Eğer şaha söylersen senin ellerinle öldürürüm kendimi.” Daye bir an titredi oturduğu yerde. “Sen gidersen, ardında kalamam ki. Sanıyor musun ki izin verirler. Yeminim var, sen nereye gidersen yanında olacağım. Madem durduramıyorum, seninleyim…” Sesi öyle bitkin Daye’nin, çaresizlikten. Şeytana karşı koyamayışın yorgunluğu. “İzin verdin aklını çeldi. Onun ellerinden kurtulman için artık çok geç.”Ayşemin sevinç çığlığını koyuverirken havaya, odanın içinde kollarını hafifçe havaya kaldırarak salınmaya başladı. Bu gece zafer onundu görünürde. Bundan sonraki her gece zafer yine onun olacak sanıyordu. Saraydan çıktığı an kazanan hep o olacaktı ona göre. Acıdan iki büklüm olmuş Daye’nin önünde aniden duruverdi. “Gece yarısı çıkarız. En güzel elbisemi giymeliyim üzerime. Yardım et bana dadı, elbisemi beraber seçelim.”Daye yavaşça yerinden kalktı ve Ayşemin’in tam karşısına dikildi. “Tamam, kabul ediyorum; ancak tek bir şartım var. Bu şart ile istediğin her yere gideceğim seninle.” Ayşemin biraz tedirgin ne diyeceğini bilemedi. “Sarayda senin dadınım. Saraydan çıktığımız an ben ne dersem onu yapacaksın.” Onaylamaktan başka çaresi olmadığına göre, hafifçe başını eğdi. “Ve ilk olarak güzel elbiselerden vazgeçeceksin. Saraydan dışarıya bu elbiselerle çıkamazsın.” “Ama neden?” diye soracak oldu Ayşemin, hemen vazgeçti. “Her şeyi göze aldım ben” dedi. “Seni neyin beklediğini bilmiyorsun, insan bilmediğine karşı hiçbir şeyi göze alamaz” dedi sertçe Daye. “Susacak, dinleyecek, izleyecek, dikkat çekmeyeceksin.”Yumuşacık yatağa oturdular yan yana. Ayşemin biraz uyumak için uzandığında aklında türlü hayâller geziniyordu. “Her şey ne de güzel olacak” diye mırıldanırken güzeller güzeli Ayşemin uyuyakaldı. Daye başucunda uzun süre oturup onu seyretti, içinde büyüyen korkuları susturmaya çalışarak.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Önce Değer / Ay Vakti
Dar Kapıdan Geçerken / Şeref Akbaba
Ceza / Naz
Zor Olana Tutku / Mehmet Kızılay
Sevgilim Kıskansa da / Bahaettin Karakoç
Tümünü Göster