Necmüddin Kübra’nın Şiir’î Mirası

Özbekistan Fenler Akademisi, Özbek edebiyatı tarihi bölümü
Tasavvuf tarihine bakarsak, onun çok önemli bir kısmı edebiyat tarihi olduğuna şahit oluyoruz. İşte bu edebiyat nice yüzyıllardır usta kalem sahibi olan şairlerin sufiyâne eserleriyle beraber, mutasavvıfların da sade ve çok samimî, yanık şiirleriyle birlikte zengin bir edebî mirâsa dönüşmüştür. Şeyh Necmüddin Kübra şiirleri de tasavvuf edebiyatının söz konusu örneklerindendir. Tabiî, arapça ve çoğunluğu farsçada yazılan bu edebî mirâsa şüphe ve tereddütle bakan tasavvufşinaslar da var. Elbette, Necmüddin Kübra’nın ekseri rübaîlerden oluşmuş bu eserleri toplu halde veya dîvan olarak değil, belki de serpiştirilmiş halde çeşitli kaynaklardan yer almıştır. Müsteşrik  Y.E.Bertels sekiz tane beyaz ve tezkirelerden şeyhin yirmi beş adet rübâîsini toplamış ve yayınlatmıştı. Kübraşinaslıkta onun şiirî mirâsının öğrenilmesi işte bu tarzda başladı .

Yıl 1967’de de İran alimi M.Muhsinî İran kütüphanelerindeki bir çok kaynaklardan («Reyhanat ul edeb», «Tezkireyi Arafat», «Subhi Gülşen», «Mecmâyı füsehâ», «Mecalis ün nefayıs» , «Sefineyi huşgu» gibilerden)  Necmüddin Kübra’nın otuz yedi rübâî, iki kıt’a  ve üç tane ferdini ilmî topluluğa sunuyor. Türkmenistanlı alim N.Halimov’un mevcut olanlar sayısına yine birini düşünürsek, şimdilik elimizde Necmüddin Kübra’nın kırk adet rübâîsı mevcuttur.

Bu rübâîlerin bazıları seyyâr olduğu bahis konusu olamaz, çünkü Y.E.Bertels yirmi beş adet rübâînin sadece bir tanesini seyyâr olarak kayıt ettiyse de, doktor Ergaş Açil onların yine biri seyyâr diye hülâsa vermiştir.

Bilindiği gibi, Şark edebiyatında sufî ve mutasavvıf icadkârlar  şeriаt, tarikat, marifet ve hakikat’a ait görüşleri, irfanî anlayış ve hâllerini etkili bir tarzda ifade edebilmek için edebiyatın mesnevî, gazel, kıta ve rübâî gibi dallarından çok geniş bir tarzda istifade etmişlerdir. Böylece bugüne kadar Necmüddin Kübra’nın şiirî mirâsı denildiğinde ekseri onun rübâîleri anlaşıldı. Ama sonuçta onun değil rübâî, belki ferd, kıta ve hatta gazel dallarında da eserleri olduğu aynı zamanda onun züllisanayn iki dilde icat etmiş bir şair olduğunu öğrenmekteyiz. Kübra’nın arap ve ekseri farsçada yazılan bu eserleri onun nesrî eserleriyle mukayese edilirse, onlardaki ahenk birliğini fark etmek zor değil. Özbekistan Fenler Akademisi Ebu Reyhan Birunî adındaki el yаzmalar arşivinde mevcut olan Necmüddin Kübra’nın arapçadaki bazı bir şiirlerini sunabilmekten mutluyuz. Bu eserleri her yönden tetkik etmek, edebî tahliller yapmak edebiyatçıların vazifelerinden sayılabilir.  

Okunuşu:
1.  Alâ ya ayyuhal ânidul câhid/Asîyta ilahaka yâ râkid/Amayta fa câhadta fî Hakkihi/Lakal vaylu yâ lalhaviyyu âbid/Barâhînuna vâdihun bayyinün/    Dalâyîluna hâdirun şâhid/Dalîlusanâyi’ihiküllihi/             Alaannahuahadunvâhid.

 Okunuşu:

2. Nasahtukum yâ ihvatî küllüküm/ La tanzuru fî zayyi talbîsî/ Valâ takulu annahu zâhidun/ Lâ tasma’u kavlî va tadayyunî/ Kîsî va kâsî malâu avzârî,    Lâ tukarribu kâsî valâ kîsî/ Amâ sami’tum annanî râhibun/ Tahtal ibâdi al aklu kasîyyi/ Garasî cahlî va varduhâ zallatun/ Lâ tukabbilu vardî va tağrîsî/ Mudarrisî kalbî vazâ ma’badan/ Takrâru zanbî ‘ilmu takdîsî/ Nafsî iblîsun carrabtuhâ/ Ta’uzu min şarri iblîsî .

Okunuşu:

3. Laysa at tasavvuf fa a’lamanna  murakka’an/Av zakatan, av kasratil asfâri/Av bazla malin,  av salâta tahaccudin/Av hacca Baytin, av siyâma nahârin/Lakin murâkabatu al ilâhi bi sirrihi/Va davâma zikrin va ihtirâma kibârin .

 Okunuşu:

4. İştâkatun fâ izâ badâ atrakat min iclâlihi/Lâ hîfatan bal haybatan va siyânatan licamâlihi/Fal mavtu fî adbârihi val ‘îyşu  fî ikbâlihi/Va asodda ‘anhu izâ badâ va aruma tîfa hiyâlihi .

Özbekistan Fenler Akademisi, Özbek Edebiyatı Tarihi Bölümü

1.Bakın: Y.E.Bertels, «Sufizm i sufiyskaya literatura», Moskov,1965, «Nauka», s 324-328.
2.Y.E. Bertels’in Kübra rübâîleri hakkındaki makalesi ilk defa  yıl 1924te «Dokladı Akademii Nauk SSR, Seriya B» toplamında yayınlanmıştır. 1947 senesinde de o farsçaya çevirilmişti. Bakın: Serdar Atayev, «Rübâî Necmüddin Kübra», «Sbornik statey konferensii posvyaşonnoy şeyhu Nadcm Addinu Kubra», Aşhabat, 2001 (Necmüddin Kübra’ya atfedilen uluslararası kongre makaleleri, ikinci kitap), sayfa 13. 
3.İlginç olan buki, Alişir Nevâînin sözkonusu eserinde «Ve az in cümle eşar u in ast», diye Necmüddin Kübranın «Div ast daruni man ki pinhanî nist» mısrasıyla başlayan rübâîsını görüyoruz. Bakın: A. Nevâî, «Mecalis ün nefayıs», İran, 1363 sayfa 319-320, «Kitaphaneyi Manuçehrî». Ama «Mecalis ün nefayıs»ın tenkidî metnini yayına hazırlayan alime Suyume Ganiyeva onun «asr şuarası bile bu devir zurafası adın anda sabt edil»’diğini kaydederken, aynı zamanda sekizinci meclisin «Sultanı sahipkıranın lâtif ta’bının zibaları hüsün ve cemâli zikrimde» olduğunu belirtmişti. Biz de yukarıda bahsi geçmiş, İranda yayınlanan nüshadaki sekizinci mecliste Kübra ve diğerleri hakkındaki bilgiler sonradan tercümanlar tarafından eklenmiştir diye tahnin etmekteyiz. S.Ganiyeva da sadece XIV yüzyılda «Mecalis ün nefayıs»ın üç defa farsçaya çevirildiğini yazmıştı. Bakın: Alişir Nevâî, «Mecalis ün nefayıs», Taşkent, «Özfenakademneşr», 1961, sayfa 5 -13. 
4.Zamanında müsteşrik Y.E.Bertels te Kübra’nın iki tane kıt’asından haber vermişti. Bakın: Y.E.Bertels, «Sufizm i sufiyskaya literatura», Moskov,1965, «Nauka» s. 326. 
5.Bakın: M.Muhsinî, «Tahkik der ehvâli ve аsârı Necmüddin Kübra», Tihran, sayfa 152-159. Şunu da eklemeliyizki, Muhsinî Bertels sayan rübâîlerden yirmi üç adedini kaydediyor. «Her sebze ki der kenârı cuyi reste est» mısrasıyla başlayan rübâî seyyâr olduğu için itibara alınmamış diye tahmin etsek te «kerdi» redifli rübâînın hiç bir izahâtsız dikkata alınmadığının nedeni bize açık değil. 
6.Bakın: Seyh Necmüddin Kübra, «Camâling menga bas», Taşkent, Gafur Gulam adındaki Edebiyat ve sanat neşriyatı,1994, sayfa 62-63. R.Godarov, «İzuçeniye jizni tvorçestvo i deyatelnosti Necmeddina Kubra v Turkmenistane», «Sbornik statey konferensii posvyaşonnoy şeyhu Nadcm Addinu Kubra», Aşhabat, 2001 (Necmüddin Kübra’ya atfedilen uluslararası kongre makaleleri, ikinci kitap) sayfa 181- 182. Belirtildiği gibi  bu rübâî Kübra türbesinin kapısında yazılıymış. Bakın: Şeyh Necmüddin Kübra, «Fakirlik hakkında risâle», Ürgenç, Harezm yayınevi, 1995, sayfa 29. Nazar Halimov tesadüfen raslamış bir elyazma kenarında bu rübâîyı okuyor ve onun Necmüddin Kübra’ya ait olduğuna kesin inanıyor. 
7.Bakın: E.Açilov, «Mübarek serçeşmeler», Taşkent, Ökituvçi yayınevi,1997, sayfa 63. Müellif Bertels’in makalesinde on altıncı sayıda gösterilen «Ey dil tu bed in müflisiyü resvayı» mısrasıyla başlayan rübâînın Mevlâna rübâîleri arasında da rastlanacağını kaydetmekte, tahlilleri sonucunda onun yazarı Celâleddin Rumî diye hulâsa vermekte. 
8.Bakın: Necmüddin Kübra, «Tasavvufî hayat», Hazırlayan Mustafa Kara, İstanbul, 1996, Dergah yayınları. 
9.Özbekistan Fener Akademisi Ebû Reyhan Biruni adındaki elyazmalar arşiv kütüphanesi 2956/XIX numaralı el yazma sayfa171A. Anlamı:Ey isyankar, ilahına asi oldun!Ey nefis isteklerine kul olup da gözleri kör olan kişi yazıklar olsun..Ona karşı inkar yolunu tuttun. Kör olduğun için de O’nun hakkında münakaşaya girdin.Ey abid sana veyl olsun.Bizim hüccetlerimiz çok inançlı,sabır delillerimiz de esaslıdır.Zira mahlukatların hepsi Onun Ehed ve vahitliğine delalettir.
10.Aynı eser sayfa 176A. Anlamı: Ey ihvanlar! Benim zahirime bakıp da sözlerimi zahidin daveti diye kabul etmeyin. Benim camem ve camım günahlarla dolu. Üstadım ve mabedim de kalbimdir. Yalnız gerçek iblis benim nefsimdir. Onun kötülük ve yavuzluklarından elbette Allah’a sığınmak gerek.
11.10395 numaralı el yazma, sayfa 92A. Eser hicrî 1243 senesinde kopyalanmıştır. Anlamı:Tasavvuf yamaklı hırka giymek değildir. Hatta sadaka zekat vermek ve durmadan seyahat etmeğin de tasavvufla ilgisi yoktur. Ya da mal dünyayı feda edip geceleri namaza kalkmak, Beytullahı tavaf etmek, gündüzleri oruçlu olmak ta asla tasavvuf değildir. Ama Allah’a batınî bir murakebede olmak, zikrini terk etmemek ve mübarekleri ziyaret etmek gerçek  tasavvuftur. 
12.Aynı eser, aynı sayfa. Anlamı: Kalpte O’na bir iştiyak peydah olduğu zaman gözler yere dikildi, anlaki, bu hâl korkudan değil, bilaks Onun büyüklüğü ve cemâlinin heybetindendir. Yine ölüm O’nun arkasında, diri olmak, hayat ise O’nun önündedir. İyi anla ki, bu hâli yaşamadan önce tasavvur etmek istersen, O’nunla kalbin arasına bir perde iner.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

123. SAYI / ARALIK 2010 / Ay Vakti
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -62 / Şiraze
New York’ta Beş Minare / Abdullah Ömer Yavuz
Necmüddin Kübra’nın Şiir’î Mirası... / Aziza Bektaşeva
Terapi / Okan İlhan
Tümünü Göster