Düşünce temelinde, teorik ve pratik aklın sınırları çerçevesinde, çağımızda insan kendini nasıl algılamakta ve kendini nasıl anlamlandırmaktadır? Yani kendini nasıl kavramakta ve kavramsallaştırmaktadır?
İnsan ve kurgusu olan günümüz modern hayatı ve modern hayatın kendini kabul ettirdiği kavram dünyası üzerinde kafa yormanın bakış açımıza bir nebze de olsa katkı yapacağına inanıyorum. Çünkü insan varlığı akılla etkindir ve kavramlar aklın itici gücü konumundadırlar. Akıl için sonsuz bir enerji kaynağı hüviyetindedirler.
Varlıkların, olayların, varlıklar ve olaylar arası ilişkilerin ortak özelliklerini kapsayan ve bunları ortak bir çerçeve altında toplayan ve düşüncenin zihindeki soyut hali ve genel tasarımı şeklinde genel bir tanımlama ile açıklanabilecek kavram (konsept, mefhum) kelimesi, aklın ve düşüncenin temellendiği ve anlam dünyasının zemini olma özelliğiyle de bilinmesi ve algılanması gereken bir mahiyete sahiptir.
Çağın hâkim anlayışının köşe taşları ve insanların ortak kabullerinin teorik ve pratik biçimlenmesi ile kendini dil ifadelerinde bulan kavramlar, zihin dünyamızın keşfi için anahtar görevi üstlenmektedirler… Kavramlar, algılamada, anlamada ve sonrasında kavramada zihin dünyamızın örgüsü konumunda olan, insanın kendine nasıl baktığının göstergesi ve insan olarak insanın kendini nasıl tanımladığının bir ifadesi olması açısından, insanlara medeniyet ve toplumsal olarak bir kimlik ifadesi imkânı da sunmaktadır.
Kavramların sosyolojik ve psikolojik mahiyetlerini göz ününde bulundurduğumuzda insanın kozmosu algılaması, anlaması ve anladıklarını tanımlayabilmesi, tanımladıklarıyla bir medeniyet tasavvuru geliştirebilmesi, düşünceyi doğru temellendirmesi kavram bazında, kendimizi nereye koyduğumuza bağlıdır. Çünkü insanın dünyaya bakış açısının genişliği kavramlara bağlıdır. Kavramlar zihni besler, doyurur. Kavramlar insanın kendini ifade edebilmesi açısından insana bir kimlik ibrazı imkânı verir. Kavram temellendirmesi insanın kendini nasıl temellendirdiğinin ve eşyanın hakikatine karşı kendini nasıl konumlandırdığının hangi yönde olacağını da belirler…
Zihni dünyamız, kavramların hangi anlam temeline dayandığının ve hangi medeniyetin yaşantısından izler taşıdığının göstergesi olarak kavramlar üzerine kurar kendini. Kendi dünyamızı hangi kavramlarla örüyorsak, o örgüden, o örgünün argümanları olan kavramlardan bir elbise yapar ve giyeriz. Yani teorik düzlemde kavramlardan hareketle bir tasarım yapmakta ve bu tasarım bir şekil alarak bizde anlam kazandığında ve yaşam pratiğine dökülerek hayatın içinde vücut bulduğunda, medeniyet algımız da mücerred halden müşahhas hale dönüşmeye başlamaktadır…
Bundan mülhem olarak ve buna istinaden her medeniyet kendi kavramlarıyla dünyaya bakmakta ve eşyaya anlamını vermektedir.
Bu durumda insanın kendini doğru bir şekilde kavramsallaştırdığını söyleyebilir miyiz?
İnsan kendini ve evreni eşya temeli üzerinde mi yoksa eşyayı da mahiyetine alan ve daha şamil bir varlığın temelinde mi algılaması, anlaması gerektiğini henüz kavrayabilmiş değildir. O nedenle hakikat olamıyor ve hakikat olamadığı için hep sorunsallaşıyor… Zihinler karışıyor ve faturasını yine kendine ödetiyor insan…
Yani kavrayamamak, çağa bakamamak ve çağı okuyamamak gibi bir sorun yaşıyoruz günümüzde…
İnsanı kuşatan, ona özünü hatırlatan, onu yormayan ve sömürmeyen kavramlara ihtiyaç var günümüzde… Çağı aşan bir kavram dünyası kurmalı ve kavramların niteliğini ve sınırlarını fıtrat ölçüsünden hareketle belirlemeliyiz… İnsanın bitmek bilmeyen istekleri ve kendinden olanı kendine köle yapma arzusuna kavramların içeriğini teslim etmemeliyiz… Yani İslam ve İslam’ın kavramları ile çağa bakmalıyız… Ve çağlar ötesini görebilmeliyiz…
Yaşamakta olduğumuz çağın temelleri, Batı tarafından atılmıştır… Üç yüz yıldır Batı dünyası kendi kurgusunu dünyaya hükümran kılmıştır… Ve kavramlarıyla da zihinleri ördüğü, kapsadığı bir çağ ile karabasan gibi çökmüştür insanlığın üzerine… Sömürü mantığı üzerine kurulu ve ötekileştirici sıfatıyla diğer insanlara bakan Batı medeniyetinin kavramları, bizim üslubumuzu, tavrımızı, tarzımızı, yaşayışımızı, düşünüşümüzü temellendirmekte ve Batılı kafalar oluşturmaktadır…
Bugünkü anlamıyla kullandığımız teknik, bilim, teknoloji kavramları Batılıdır ve bu kavramlar merkeze fizik kurallarını koymakta ve maveraya yönelik bir çözüme, insan estetiğine, sezgisine, duygularına içeriğinde herhangi bir yer vermemektedir ve insanın fıtratında insana verilmiş özellikleri insan için geçerli bir tanımlama ve kriter olarak kabul etmemektedir…
İşte Batı’nın düşünce kurgusunda bu üç kavramın mahiyeti… Dar bir perspektife sıkıştırılmış kavramlar ve bütün insanlar üzerinde bir tahakküm oluşturan Batı, kendinin de içinde bulunduğu problemleri, çağımızın medeniyet anlayışıyla -Batı’nın kendi medeniyet kurgusu ve pratiği- çözememektedir.
Her şey maddedir ve madde haline getirilmelidir ona göre… Kavramların temelinde hakikatle münasebet kurmak, bunu denemek söz konusu değildir… Kendini kendinde arayan, kendinde olanın kayıp olduğunu sanan ve kendinden kopmuş olanı, yine kendinden uzaklarda arayan bir anlayış…
Tıkayan, yoran, isyan ve inkâr temelli bir bakış açısından ve bu açıya temel oluşturan kavramlardan nasıl bir kimlik zuhur edebilir?
Sormalıyız önce kendimize…
Hakikat algısında ve derinliğinde kendimizi arayabilmek ve hakikatin ölçüsünü tek kriter kabul edebilmek için perspektif genişliğine ihtiyacımız var… Bu durumda baktığımız açıyı daha da genişletmek, zamanı ve mekânı doğru algılamak ve anlamak için kavramlar, kavramlar, kavramlar diyoruz… Ve bu özelliğiyle düşünüşümüzün de temeli olmaktadır kavramlar…
Zamanın ve mekânın dışına çıkarak çağa ve onun kavramlarına bakmak… Çağı aşmak… Ve geçmişin izlerini, güne dair olanları, bir süzgeçten geçirip günün ilerisine daha sağlıklı bakabilmek… Yarının rüyasını bugünden görmek için…
Bir çıkış aralığına ihtiyacımız var. İçinde bulunduğumuz kavram dünyasından sıyrılıp bize ait olan, bizim olan, tüm insanlığın ihtiyaç duyduğu kavramlara kafa yormaya ihtiyacımız var…
Kavramları kendi fazlalıklarımızdan, dağınıklıklarımızdan, savrukluklarımızdan temizlemeli ve insanın kendi suretini daha bir net görebilmesi, kendine anlam yükleyebilmesi için hakikatine teslim etmeliyiz…
Kalbimin atışlarında,
Düşüncemin sakinliğinde
Soruyorum önce kendime
Ve sonrasında İnsanlığa:
Emekten, adaletten,
Alın terinden, aşktan yana…
İnsan olma gayreti gösterenler
Kavramları,
Hakikatine teslim etmek isteyenler
Kimler?