Sebebi yok, amacım kendimi bir limana boşaltmak değil. Öylesine yazacağım dedim yazdım. Yüzünü görmeyeli bir ömür oldu. Bir ömürdür görmüyorum seni. Kim bilir belki daha uzun süre göremeyeceğim. Madem böyle bir kısmetsizliğim var, madem elimden bir tek yazmak geliyor, başladım yazmaya… Düşündüm, ne yazayım diye. Baktım ki ben yazsam sana çıkıyor, sen yazsam bana çıkıyor. Bu durumda yazmak daha mı kolay olur daha mı zor olur bilemem. Ama yazınca durulurum belki, iki laf ederim kendimle, sen karşımdaymışsın gibi derim ne diyeceksem… Muhabbet herkesle olmuyor dostum. Herkes hangi merhem hangi yaraya iyi gelir –senin kadar-bilmiyor. Bu yüzden yaranın açık ağzı ya daha çok açılıyor ya da olduğu gibi kalıyor. Sana dostum demem de bundan. Bilmem ki diline, tavrına ne katıyorsun ki, zihnimde bu kadar güzel bir tat bırakıyor…
Dostum, yoksun bir ömürdür. Yüzünde nasıl bir insan izi vardır bilmem…
Bir sesini duyuyorum ara sıra, işte o da çayır çimen yeşertiyor içimde. Daha diyeceklerim oluyor da sana, güzel sesin bana unutturuveriyor nedense. Sesinin dalgaları kulağıma latif bir havayla çarparken, diyivereceklerim aklımdan silinip gidiyor. Hele gülüşün… Gülüşün gülüşümü de güzel yapıyor, seslerimiz birbirine karışıyor, bir ahenk gülüşümüzün ortasına yerleşiveriyor. İnan sebebini ben de bilmiyorum. Beraber başlıyoruz, beraber susuyoruz…
Denizin öyle hoş ki, gelgitsiz, sakin… Bu yüzden kaybolmadım, yorulmadım… Oysa seni ne çok yordum; küsmelerim ve alınganlıklarımla… Yeter deseydin, susmamı söyleseydin. Belki bu kadar ürkek olmazdım; sana yazarken, senle konuşurken, seni düşünürken… Ara sıra üzseydin beni, yanlışlarım damarlarımdaki kana sıçrayıp beni hayat tantanasında bu kadar nefessiz bırakmazdı. Sesini yükseltseydin. Yeter! Nazın, cazın yeter deseydin…
Belki de, senin bana benzeyen o aykırı yanın beni böyle yapıyordu. Biraz deli dolu, çocuksu… Hani kendim gibi bir deli buldum diyordun ya benim için. Deliydik biraz evet… Tren raylarında kollarımızı iki yana açıp yürüyorduk; hangimiz düşerse düşsün öteki de düşmüş sayılıyordu. Kara bir bulutu süpürürken ellerimizle, ne ben bende çok ne sen sende çok oluyordun. Ben sana karışıyordum, sen bana… Dostum, sen oku bu yazdıklarımı lütfen. Bu söylediklerimi en çok sen anlarsın. Hangi bahçeye çıkar bilirsin. Birçok çiçek var içimde, hangisi nasıl kokar bilirsin. Kokusundan tanırsın, hüzün müdür onu yeşerten, gözyaşı mıdır, umut mudur, sen midir ben midir bilirsin…
Bir ömür oldu görüşmeyeli. Ama sesimi duysan sesimden anlarsın o anki haleti ruhiyemi, yazsam kalemin mürekkebinden bilirsin… Üzgün müyüm, mutlu muyum, durgun muyum, suskun muyum? Nedendir bilmem ama bildiğini de hissederim.
İsterim ki sen de anlat içinde tutuşmuş ormanlarını, doğmadan ölmüş hislerini, anlaşılmamış köşelerini, evsiz odalarını… Anlat ki bu kez elinden tutan ben olayım. Sözümle, sesimle bir yaprak da ben yeşerteyim bahçene… Bir tebessüm de ben düşüreyim yanağına.
Ama dokunsam yüreğine öyle derinlik hissederim ki, öyle yüzeyde kalırım ki, dalamam göremem dibini, bir perde indiriverirsin derinliklerinle arama… Bir perde… Bilirim yine incitmemek için beni. Bilmem ki benim yutkunmalarım bitmediği için midir? İkimizin de sana sığ kalışlarımız… Hani bazen, durgunum yorgunum desen sana bu kadar uzaktan bir faydam da dokunmaz ki. Ama teselli diye söylediğim sözlerin içinde nasıl çırpındığımı, nasıl elimden geleni fazlalaştırmanın gayretine girdiğimi de hissediyorsundur.
Sana sevgimi, özlemimi, sende bir ben bulduğumu nasıl anlatayım bilmem ki. İnan sözcüklerle kavga ediyorum. Sana bunca derin bir dostluğu büyütmeyi başarabilmiş yüreğimin, bunu anlatacak kelime bulamaması benim suçum değil. Daha birçok eksik var ki lügatta ben de bu kadar biçareyim. Ne diyeyim dostum. Bir ömür toplayıp, bir köşede sana söyleyeyim diye biriktirdiklerimi, bazen kaşık kaşık, bazen de kazan kazan sunabilirim. Bazen gök gürültüsüyle gelip senden içeri yağabilirim. Bazen yeni alev almışken kül oluncaya kadar sende kalabilirim… O vakit beni yüzüstü bırakma, bil ki sebebi nazım geçtiği içindir…
Sana bunları söylerken, senden daha fazlasını dinlemeye hazır olduğumu da bilesin.
Dostum, sen oku bu yazdıklarımı lütfen… Sana daha önce anlatamadığım, yanlış anlattığım varsa oku da düzelt. Beni sen diye anımsatan bir hatıra yok, bir olay yok. Aynı ananın çocukları değiliz, aynı evin sahipleri ve aynı toprağın tohumu da değiliz. Ama sen biliyorsun ya, nedendir dost deriz birbirimize… Neden gecenin karanlığını sabahın aydınlığını aynı düşe yorarız, neden ağlarken gülümsemeyi ihmal etmeyiz…
Sen bilirsin ya, neden benzeriz birbirimize…
Dostum, sen oku bu yazdıklarımı lütfen…