Bir Bardak Çay

Canım çay istedi. İyi demlenmiş bir çay olsa, dedim kendi kendime. Ya da, iyi bir çay demleyen… Bizim ki gene gitti. Çay demlemeden. Ehh onun keyfi yerinde. Gittiğinde çay hazır, ayağına gelecek. Elini kaldırması yetiyor. Mahallede kahvehane, kahvehanede çay ocağı, çay ocağının başında çaycı, çaycıdan tavşankanı çay… Ötede masalar, masalarda arkadaşlar, elerinde iskambil kâğıtları, al gülüm ver gülüm. Gelsin çaylar gitsin boşlar. Sıcak sımsıcak sohbetler, dostları görmenin verdiği haz.
Bizimki kahvehaneye sadece çay içmek için mi gidiyor? diiye düşünüyorum bazen. Sonra kahveyi tahtından eden şu dizeler geliyor aklıma. “Gönül ne çay ister, ne çayhane, gönül muhabbet ister, çay bahane.”
Yok, yok yanlış anlaşılmasın ben kahvehanelerden nefret etmiyorum, gerçi(edenler de yok değil hani!)
Köy kahvehaneleri, şehir kahvehaneleri ya da merdiven altlarında küçük çay ocakları. Olmadığında ne büyük eksikliktir, erkeklerin buluşma noktası, işsizlerin sıcak mekânı, toplumun bir anlamda rehabilite seans yerleridir oralar. Biz kadınların kahvehaneleri yok ama mühim değil, bize her yer kahvehane.
Benim derdim çayla. Rengi, kokusu, tadı. Çekiyorsa herkesi kendine, güzel işlere de vesile olabilir diye düşünüyorum. Ne bileyim, mahallede kahvehane, kahvehanede çaycı, iyi demlenmiş taze bir çay güzel şeyler yapabilir… Masalarda sevinen gündelik sayfaların magazin ekleri olmazda sadece, kitapların da yüzü güler artık, pasajlar okunur, yorumlar yapılır. Okumanın önemi, okuma sevgisi kazanılır. Dinlemenin keyfine varılır belki.
Çay sadece kahvehanelerde başrol oynamıyor. Bilirsiniz resmi dairelerde herkes gözünü çayla açar. Bir bardak çay masada olmalıdır, uykusunu açmalıdır herkesin. “Bu sabah çay içemedim kendime de gelemedim” sözünü çok duymuşsunuzdur.
Çay bizde çok geç keşfedilmiş bir nimet ama bugün dünyada çayı en fazla tüketen ülkelerin başında biz geliyoruz Farklı bir coğrafyadan bize gelen çay bize uymuş biz olmuş. Hoca Ahmet Yesevi’nin sevgisine ve duasına nail olmuş ve kim bilir o günden beri şiirlerimize, ilahilerimize şarkılarımıza, atasözlerimize konu olmuş. Sevgili olmuş, sevgi olmuş.

Herkesin çay içme metodu farklıdır. Kimi çayını kıtlama içer, kimi şekersiz içer, kimi küçücük bardağa dört beş kaşık şekeri doldurur. Adı, bal tadında çay olur. Bu da zevk işi tabi. Ben eve gelen misafirlere şeker çıkarmayı unutuyorum çoğu zaman ve utanıyorum. (Misafirler takılıyor, şekeri kurtarıp zengin olacaksınız yakında!)
Bazıları ince belli Ajda Pekkan bardağında bazıları Banu Alkan bardağında sever çayını. Çay tabağı, çay bardağı, çay kaşığı ve çay şekeri mahşerin dört atlısı. Bu muhteşem dörtlünün hayatımızdaki yeri küçümsenemez. Önemsiz gibi görsek de çay insanları bir araya getiren onları topluluk yapan çok önemli bir öğe.
Bizde yalnızken yenen yemeğin ve yalnızken içilen çayın tadı yoktur. “Çayı ocağa koy geliyorum.” Bu cümleyi çok duyarsınız ya da “Çay içelim mi?”, “Çay içer misiniz?”
Akşam konu komşu çaya çağrılır, çaylı sohbetler yapılır, çaylı dedikodular edilir. Kadınlar böyle stres atar, dertlerini, sıkıntılarını paylaşır. Bütün sırlara ortaktır, dertlere ortaktır, kederlere, yalanlara, yanlışlara ortaktır. Çayın omuzlarındaki yük hiç de öyle azımsanamaz
Sevgilinin gözlerinde kaybolurken yanınızda çay vardır aşkınıza şahittir, ilk âşıkları soğuk havalarda bir parkta, üzerinde buğusu ile sıcak bir çay buluşturur. En güzel sevgi sözcüklerini, pembe hayalleri çay ile yudumlarsınız. Çayı sevmeyenleri duyduğum zaman şaşırırım. Çayın lezzetinden uzak oldukları için onlar adına üzülürüm.
En iyisi ben kendi ellerimle kendime güzel bir çay demleyeyim. Bir elimde çayım bir elimde kitabım… Ya da üst kat komşumu çağırayım. Bu nimetin yalnızken pek tadı yok.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

121-122. SAYI / EKİM-KASIM 2010 / Ay Vakti
Kaybolan, Kaybeden, Kazanan… / Ay Vakti
Kıyametler Sürülür / Mehmet Baş
Yusuf u Züleyha Mesnevisi / Hilal Yılmaz
Yeni Bir Zamanı Başlatmak / Fatih Pala
Tümünü Göster