Günümüz edebiyatının en belirleyici unsuru kargaşadır. Edebiyata hâkim olan kargaşa, insanı gerçeklerin dünyasından koparmış ve uzaklaştırmıştır. Bu tarz edebiyatla günübirlik bir hayat biçimi benimsetilmektedir. İnsan coğrafyasını kaygı ve umutsuzluklar sarmış, yeryüzü mutsuz ve çaresiz bir edebiyatın tarlası haline getirilmek istenmiştir.
İnsanın bulunduğu yerin coğrafi özelliklerine göre şekil alması gibi, edebiyat da bulunduğu bölgenin coğrafyasına, iklimine göre duruş sergiler. Zaten edebiyat insanın ta kendisi değil midir? Güneydoğu’da edebiyat, Güneydoğu’da edebiyatçı olmak hiç konuşuldu mu, yazılıp çizildi mi bilmem. Bu coğrafyadaki edebiyat, güneşin batışının denize vurma edebiyatı değil, sarp, geçitsiz dağların ardında doğan güneşin, dağların yamaçlarını yeşillediği, çiçeğe dönüştürdüğü bakir bir edebiyattır. Irmaklar kuruyunca çekilen, kuma, çakıla dönüşen deniz değil, geçitsiz dağları aşıp denizleri, okyanusları oluşturan ırmak neyse Güneydoğu’da edebiyat odur. Irmak edebiyatıdır.
Çoğul kimliklerin olduğu bölgenin edebiyatına, hayatın diline hangi tonlarda yansıdığını ikliminde solumaksızın ortaya konulan her çalışma, batısından bakarak yaptığımız her tanım, bizi kendi dünyamıza hapseder.
Güneydoğuda şiir, öykü, roman atölyeleri bulunmaz büyük kentlerdeki gibi. Bırakın her şehirde onlarca dergi denilen okul, bölgede istikrarlı tek dergiden söz etmek mümkün değil. Yayın evi ise yazarların rüyalarını süsleyen nimet. Belki de bundandır metropollere edebiyatçı göçümüz. Burada yazar okuruyla zor buluşur. Ama o vuslat gerçekleşti mi ayrılık olmaz bir daha. Bakın Türk edebiyatı tarihine, Güneydoğulu onlarca yazar bulmak mümkün. Yüzlere varan yazarın ise bu coğrafyadan beslendiğini görüyoruz. Sadece geçmişte değil günümüzde de hayatta olan ama edebiyat merkezleri denilen büyük şehirlerde yüzlerce yazarımız var. Her ne kadar metropollerde dal verseler de kökleri bu toprağın derinliklerindedir. Çok kültürlü olan bu bölgede Türkçenin dışında başka dillerde de(Kürtçe, Arapça, Süryanice vs.) eser veren onlarca yazar saymak mümkündür. Şöyle bir edebi eserlere göz gezdirelim. Ne kadar çok öykünün, romanın, şiirin ve hatta köşe yazılarının malzemesini/hammaddesini Güneydoğu’dan aldığına tanıklık edeceğiz, bu eserler başka yerde vücud bulsa dahi.
Bütün kısıtlı imkânlara rağmen edebiyat veluttur, ümit veriyor bu bölgemizde. Bu şartlarda dünyaya seslenmek, bütün seslere açık, kendi içindeki hazineyi keşfetmek kolay mı?
Güneydoğu’da çaresizlik, buhran edebiyatı değil, umut edebiyatı üretiliyor. Sen uyu ülkem ben senin yerine düşünürüm/ bakarım/ görürüm/ yaparım/ ederim edebiyatı değil, uyan ülkem dağlarına hayat gelsin. Sen uyursan ülkem, gözlerini dağlarım edebiyatıdır. Dağlarına bakmak, köylerine; küle döndürülen köylerine, suya hasret boz mezralarına… Yan yana iki köy biri cıvıl cıvıl, diğeri cesedi çalınmış bir mezar gibi bakar size! Yaşamaktan önce bakmak dahi sıra dışı bir edebiyattır Güneydoğu’da, ezberi bozan bir edebiyattır. Kısacası bölgede olanlar ülke edebiyatının tarihsel özetidir.
Güneydoğu’da olanlardan bihaber olan bir yazar bence işportacı edebiyatını benimsemiş durumdadır. Oysa Güneydoğu’daki edebiyat diriliş edebiyatıdır. Kalem ve kitapla yolların aydınlanacağına inanmış bir kuşak var artık, düşünsel tüm güzellikleri doğuran ve besleyen bir kuşak… Ne yazık ki bu kuşağın içinde de yabancılaşma hastalığına bulaşmışlar bulunmaktadır. Sevgiyi ve fedakârlığı kendilerine azık eden bu kuşak, yabancılaşmaya karşı durabildikleri kadar güzel şeylere imza atacaklardır. Güneydoğu edebiyatı bu anlamda nirengi noktası değilse de başlangıç noktası sayılmaktadır.
Bu bölgede yaşayan bir yazar, örneğin bir isyanın izlerini yazsın. Ön yargı edebiyatı, duygusallık edebiyatı, kendini, sesini bulamamış yazar olarak lanse edilir. Gel gör ki aynı şeyi merkez denilen yerlerde yaşayan/beslenen bir yazarımız yapsın. Aylarca, yıllarca konuşulur, yazılır, çizilir. Büyük cesaret diye, evrensellik diye. Bir olayı oturduğu yerden, masa başından, ekran karşısında yazmak mı yoksa korlara basa basa alevlerin yükseldiği yeri yeşile çevirmek mi daha evrensel?
Bu bölgeye kız alıp vermekle edebiyatını anlayamazsınız.Güneydoğu’da edebiyat; annesinden gizlediği yarasını dostuna göstermektir.
Bu Sayının Diğer Yazıları
Vav Halinde Uçan Kuş / Yunus Emre TozalSeyir Defteri Öyküleri… IV / Naz
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -44 / Şiraze
Osmanlı Şiirinde İran / Şadi Aydın
Müseferet / Bahattin Yıldız
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…