Sisler Arasında

Unamuno’nun “Sis” romanı, erkek ve kadın arasındaki modern dünya ile beraber yozlaşan ilişkiyi sorgulaması bakımından dikkate değer. Roman kişisi Augusto; Eugenia, Rosario ve Lidvudino ile sürdürdüğü farklı, sancılı ilişkileri bize kadim kadın- erkek düzleminin yerinden edildiğini gösterir.

Roman kişisi önce arkadaşlarıyla sonra da bir antropolog vasıtasıyla kadın türü hakkında öğrendiklerini tatbike zorlanacaktır. Bir bilinmeyene, muammaya yolculuğun keşmekeşidir bütün bunlar. Ama maceraya değer! Dinginliği nerede bulacak derken, önüne hep o aynı muamma çıkacaktır: Sükunu aramak mı ona kavuşmak mı, ne olduğunu kendisinin bile anlayamadığı keşmekeşin tam ortasındaki Augusto, çaresizlikten çok, çareye başvuramamaktan doğan bir sancıyı derinlerinde hissedecektir.

Önceki çağlarda olup biten, erkeğin muhayyilesindeki “kadın” imgesi iken şimdi artık kadının muhayyilesinde yerleşmiş “erkek” imgesi baskın çıkar. Eugunia hakkındaki tasavvurları, Augusto’nun ne kadar yanıldığının yanı sıra aynı zamanda kadının da artık bir kadın imgesinden çok, eşit şartlarda erkekle aynı düzlemde yer aldığını da göstermektedir.

Artık eski çamlar bardak olmuş, kadim anlayışın yerinde yeller etmeye başlamıştır. Mevcut düzenin yani kadın hakkındaki yeni yaklaşım ve düşüncelerin meşruluğu sorgulanamaz olmaya başlamıştır bile. Bu, bir geçişi, yeni mantaliteyi de haber veriyor aslında.

Unamuno, bu realiteden kaçmak arzusuyla Don Kişot’u sık sık anar ama o da bir efsaneden başkasını çağrıştırmaz. Don Kişot’un heyulalarla cenkleşmesi, aslında kum torbalarına yumruk atmasından farksızdır.

Augusto da benzer bir sorunu yaşıyor. Kadın hakkındaki çağın tasavvuru eskisi gibi olmayacağı için ne yapacağını bilemez. En iyisi yakınlarındaki kadınları incelemeye tabi tutmaktır ki bunu yapmaya başlar. Roman kişisinin gözüyle Rosario “gönlün uğrak yeri” diye tanıtılır fakat burada bir türlü karar kılamamanın göçebe duygusunu üzerinden atamaz.

Eugunia ise akıl ve düşünsel imgelemde Augusto’da kıymetli bir yer işgal eder. Gel gör ki aklı ve iradeyi barındıran dünyanın ruhu çoraklaşmış, onda hiç bir tohumun yeşermesine izin vermemiştir. Bu nedenle Augusto aradığı dinginliği burada da bulamayacağından iyice emin olmaya başlar. Evdeki hizmetçi kadında ise ancak midesini tatmine yarayacak hususiyetler mevcuttur.

Üçünün bir araya gelmesiyle oluşan terkip, roman kişisinin belki arayıp da bulamadığı bir terkipti. Ne var ki her üçü ayrı vücutlarda bulunduğundan buna imkan yok. Bu, yeni anlayışı haber veren bir durum. Kadının neredeyse atomlarına kadar bölünmesi, bir başına bir vakayı değil aynı zamanda erkeği de peşinden sürükleyen bir macerayı haber veriyor.

Unamuno, roman kişisi Augusto’ya bir başka roman kişisi Cervantes’in 16. Yüzyılda yazdığı Don Kişot romanının kahramanı ile aynı kaderi paylaştırır. Nasıl iki Don Kişot gerçeklerin acımasız duvarlarına atını sürdüğünde taşın sert olduğunu anladıysa Augusto da aynı kaderi paylaşır. Hayatına giren üç kadının yaşadıkları benzer bir trajediyi bize hatırlatır: Her şey artık kitaplardaki gibi şaşmaz bir düstur değil tam aksine insanı şaşırtan bir döngüde karşımıza çıkacaktır.

Buna bir türlü alışamayan Augusto, intihar etmekten başka bir çare bulamaz.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -102 / Şiraze
Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında / Enes Güllü
Irmak Akarak İçim / Güven Fatsa
Şehir Düşüyor, Ben Üşüyorum / Ali Bal
Derviş Günlüğü / Hüseyin Çolak
Tümünü Göster