Çocukken bir kahraman olmayı hayal ederdim,
O zaman kara murat gibi kötülerle savaşacak bir kahraman,
Şimdi çocuk olsaydım, herhalde örümcek adam gibi kahramanlık düşler kurardım.
Zaman su gibi geçti. Büyüdüm. Otuz üç’e dayandım.
Ne ben bir kahraman olabildim, ne de bu kadar çok kötünün hakkından gelebilecek bir kahraman çıkabildi yeryüzünde. İyi adamlar iyi atlara binip gittiler dedikten sonra, dünyada ‘iyilik’ sözlüklerde kalan bir kelime olup kalıverdi tek başına.
İyi adamlar madem çoktan atlarına binip gittiler, çok uzaklara, o zaman iyi olmayı kimlerden öğrenecektik.
Maalesef kimseden öğrenemedik.
Kervan yolda düzülür misali, iyi olmayı da yaşayarak becermeye çalıştık.
Elimize yüzümüze bulaştırdık.
Dilimize yüreğimize bulaştırdık.
Aslında yaşamanın bir masal olduğunu da gördük bu zamana kadar.
Devler misali hayatın zorlukları vardı yanı başımızda,
Prensesler gibi sevdiğimiz vurulduğumuz insanlar da vardı masalın içinde.
Lakin bizim masallarımız hiç o güzel masallar gibi prensesle prensin ata binip mutlu yuvalarına doğru yola koyulmaları gibi bitmedi.
Masalın dışındakiler çocukluğumuzun en hızlı silah çeken Red Kid’i gibi güneşin batışına yani karanlığa yürümeyi öğrettiler bize hep,
İçimizde kahramanlık düşü bitti, yaşamak kara gözlü bir dev oldu, kalbimizi boyunduruğuna aldığında,
Boynumuzu sıkan, kâbuslardan kâbuslara savuran günler geçirdik,
Uyuyakalmış prensesi öptüğümüz de oldu, lakin ne az.
Okumayı öğrendik, yazmayı, bilgisayar kullanmasını, sms çekmesini; lakin sevmeyi öğrenemedik,
Sevmek, zirveleri yaz kış bembeyaz olan ulu bir zirve gibi durdu hayatımızda,
Ona ulaşmak için çabalamaktan korktuk,
Zirveye çıktıkça nefes almak güçleşir gibi, aşka yakınlaştıkça sesimiz soluğumuz kesildi,
Bir çift kelime söyleyebildik, oda kısık sesle: seni seviyorum.
O uzak, o yalnız, o güzel, o ebruli zirveler gibi dimdik ayakta duran sevdayı öyle mahzun bıraktık,
Tek başına savaştı bütün devlerle, cadılarla, büyücülerle, zalim hükümdarlarla,
Bir gün olsun demedi: sevenim neden uzağında bıraktın beni.
İşte, doğar doğmaz önce sevmeyi öğretselerdi bize ne olurdu sanki.
Masal bu ya, herkes yaşarken de sever mutlu olur deselerdi.
Üzgün bir kalp bıraktı bize sevmek, üzgün bir adam,
Çünkü öğrenirken düşe kalka bu yaşamayı, en önce üzülmeyi öğrendik biz,
Sevmek elinden şekeri alınan çocuğunki gibi boşlukta kalakalmaktı,
Ayağın kayıp sokağın ortasında düşünce, utancından donakalmaktı sevmek,
Sınıfta seni kaldırıp öven öğretmenine mahcup olup onu görünce kaçıp saklanmak gibiydi sevmek,
Sevmek başka bir şeydi, ‘tüm başka şeyler’ sevmekti.
Tüm bu galaksilerin tenha kaldığı akşamlarda, hala içinde bir coşku varsa dostum,
Hala umut edebiliyorsan güzel günlerden, güzel şarkılardan, güzel çocuklardan,
Düşmüşsem kalkmak içindir, sevmişsem kavuşmak içindir, diyebiliyorsan,
Yeryüzü yapıp göğsünü içinde mutlu günlerin tohumlarını bitirebiliyorsan,
Gülümseyebiliyorsan, yani öyle içinden geldiği gibi, bazen safça bazen delice,
Hadi sevelim sevdiğimizi daha çok, hak ettiğinden de çok hem de.
Olur ya; dünya güzel bir yer olur bir gün, sevmek hakkınca bilinince.
Bu Sayının Diğer Yazıları
Zamanda ve Mekanda Ölçü / Üzeyir SüğümlüYeni Başlayanlar İçin Sevmek / Adem Özbay
Tahayyulât- Ah!.. Minel-Aşk ve Hâlâtihî / Şuayp Pişkin
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -42 / Şiraze
Rüya Kırıkları Bir Rüya Yontucusu / Yavuz Albayrak
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…