Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -41

kapıda bekleyen çevrilmez imiş
dinlemek önce, sormak sonra, bedel âhirde imiş
gelmeyi bilene
“git” denmez imiş
kapı set değil, mahremiyete örtü imiş

aç kapıyı Şirâze, her hâlimi terkettim de geldim
bir toz, bir zerre, bir damla mikyasında
“keşke” demekten
vazgeçmek için sana geldim

yine bir Temmuz faslında, tekil ya da çoğul farksız
mürşid susuzluğu boğazımda sıcaktan kurumuşum
mahlû, mağlûb, mazlum; ne verilse sanki kabulüm
Latin şöhretin duvarlarına tırmanıyorum

pervasız, kayıtsız, sebatsız
izlemek için çöküşün dehşetini kendime bir yer seçiyorum

insanlar bilirim, hep insan hep insan
insanlar bilirim Şirâze, insandan daha insan
insanlar Şirâze; ne insan, ne de insan
insanlar; bilirim ben, bazen insan

alamıyorum kendimi, ölçülü bir sensizlik sevdası tutturmuşum; ne uzun, ne kısa
bildiğin gibi sert şiirler okuyorum yine, daha da sertleşmek için
bildiğin gibi bir yana söylenirken duyurmadan can’a, cânan’a, canefşan’a
öte yana gözyaşı döküyorum
hep bildiğin gibi Şirâze, alamıyorum kendimi
hazin bir öykü bu, biraz muştulu, biraz kusurlu, biraz da kuşkulu

aklım sende kalmadı
sen alıp götürdün onu
bilakis Şirâze

kesif bir unutmak sinmiş üzerime de
farkettim unutmuşum ben yokuşa vurduğum fasılları
hisar dibi fasl-ı sabahları, fasıl fasıl kopuşları
yıllar her şeyin üzerine ölü bir örtü sermiş; ipeksi ya da satensi parlaklık göz alıcı
unutmuşum ben Şirâze, her ne varsa gerimde ya da ardımda ya da mâzi çekimli fiillerimde
beher mektup başına oturuşumda yazmak için yine sana
bir garip unutmuşluk dolanıyor kelâmıma
bir garip unutmuşluk ve ben Şirâze
ben ve şu unutmak hissi, kol kola dolanıyoruz yıllardır bir uçtan bir uca

Maltepe’de bir köprü
bir köprü, Maltepe’de
altından su yerine makina akardı
beraber alabildiğine gürültü

unuttum ben her şeyi ve bir de bu her şeyle beraber kendimi
ne yana bakarsam bakayım Şirâze yüzümde aynı ifade
ne yöne gidersem gideyim aynı rutin duruştayım
heyecansız ve isteksiz ve tâkatsiz ve bütün şatafattan, süsten, debdebeden arınmış
aklımın bir köşesinde hep şeb-i arus Şirâze

sıradan bir gün, akşam üzeri; “git” emrine uymanın rahatlığı içinde
yeryüzü şekillerinin çeşitliliği arasında gezinmedeyim
her yerde dağ ya da ırmak; her yerde çöl ya da vâdi
her yerde deniz ya da göl; her yerde orman ya da bozkır
her yer aynı işte Şirâze; yollar, yollar, yollar
bir kere gittim diye duramıyorum, bu gidişi durduramıyorum, gitmelerden dönemiyorum
her hâlimle taraflıyım, tarafım; kesin, net ve bir o kadar eğik; tarafım Şirâze

her kitapta arandın, her kitapta parçalandım
her kitapta biraz daha anladım: okudukça daha çok kaybolacağım
her kitapta Şirâze, her kitapta
hiç başlamasaydım olmayacaktı sonun
hiç başlamasaydım böyle bitmeyecek, böyle bitirmeyecektim seni

Şirâze,
ölçülü bir sensizlik sevdası tutturmuşum

ne uzun, ne kısa

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Yıldızların Doğduğu Yerden / Recep Garip
Yârlı Bir Ölüm Sofrası / Selami Şimşek
Üstad ve Ölüm / Necmettin Evci
Üstad Necip Fazıl Kısakürek / Nurettin Durman
Seyir Defteri Öyküleri – 3 / Naz
Tümünü Göster