Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -39

kırık laleler, kırık vazolarda çok yaşamaz
gecelerden bir gece seç kendine, uzan boylu boyunca
gece ol, gece kal, gece giyin; ve öyle karanlık örtün üzerine
gecelerde saklıdır hem en mağrur, hem en mağdur
kırık laleler, kırık vazolarda çok yaşamaz

insan bir şehre küser, küser de gider ucuna dünyanın
ucu dünyanın, benim içimdeymiş meğer
meğer Şirâze

rahlede başladı tedrisim, hayâl meyâl hatırladığım zamanlar
ara sokaklarda zeytin ağaçları, defneler ve Asi
hayâl meyâl şimdi çam dalına oturup ezberden geçtiğim satırlar
bir ninem vardı, bastonuyla bir de gülüşüyle durur hep öyle
hep öyle ninem vardı benim, hâlâ da var; cennet kapısında yolumu gözler
kırık laleler, kırık vazolarda çok yaşamaz

insan bıraktıklarına küser, küser de dönmez geri
dönmek için, nerede olduğumu bilmeliymişim meğer
meğer Şirâze

hayâl meyâl bir hayat, hayâl meyâl yaşanmışlar
sen hayâl meyâl, ben hayâl üstü hayâl; yokmuşuz gibi
yoksunuz gibi…
sadağından eksilen ok bende saklı, bir gün kıracağım orta yerinden
kıracağım ve yüreğine sıçrayacak şerâresi
kırık laleler, kırık vazolarda çok yaşamaz

insan kaçarken küser, küser de yanında sürükler hep kaçırdıklarını
hiçbir yere sığamayışım, kaçılacak yer olmayışındanmış meğer
meğer Şirâze

ekilmemiş yüreğime tohumları rengin
laleler de siyah, lalelere dokunan eller de
ben güneş dağının ateşini yaktım; sağ yanımda hep sevdiklerim
sol yanımda hep sildiklerim; hem siyah, dem siyah, -den siyah
telâfisiz her ne varsa siyah
kırık laleler, kırık vazolarda çok yaşamaz

damıtmadan güneşten, ne varsa ışık ve ısı ve görsellik dışında
uzatmadan devâsa hükümlerimi, huşû içinde küresel yaklaşımlarımı tanımlıyorum
ekmeltü ne varsa artık, fehimtü
yaptım olmadı Şirâze; ben duvarı aşamadım, kendime ait bir alan kuramadım
“şu” kimliğimi alamadım, “şunun” yanında silik kaldım
“şundan” dolayı ziyandayım, “şununla” bağlantısından bunaldım
“şunu” işaretlemesini ben de sonunda mıhladım
“şusuz”um, “şuursuz”luğumdandır utancım, “şuh” ne varsa siyahımla kapattım
“şûle” giyindim de davrandım, “şuâ”yım haddimi aşıp
şîvesiz ve memleketsiz ve –siz…

bir ufak “şukka” bütün sahip olduğum; adın, adım; yani asılsız iki isim
bu “şulide” hâl sebep hiçbir şeysizliğime
çiziyorum manzarasını “şur”umun ne yazdıysam hep; kesik, kopuk
idamımı verecekler “şûra”da ben bunu an’da yüreğimin kaydına aldım
sen ol şahidim, sen ol hapsim; başka “şurut”um yoktur benim

Şirâze
kırık laleler, kırık vazolarda çok yaşamaz

bilmelisin

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Zamanın Bahar Rengi / Şule Yüksel Gökyar
Yeni Bir Çağa Çağıran Şair / A.Vahap Akbaş
Yağmur ve Yaprak / Selami Şimşek
Tükeniş İçinde Düşünmeyi Keşfetmek / Necmettin Evci
Sokaklarda Mızıka Çalan Çocuk / Yunus Emre Tozal
Tümünü Göster