Erol Erdoğan

20posts 0comments

Yazar: Erol Erdoğan

Ansızın Kuşlar

Boğaz gri toprak griMevsim kış, şubatın sonu Karlar çekilmiş Beykoz sırtlarındanÜsküdar’ın çiçekleri uyanmadaElden ele beyaz güller dolaşıyorCemile Sultan Korusunda

Ağustos Yüzlü

hüzün yok bu mevsim ağustos yüzlü dostum aşk, meşk, seyr, sülük bütün ödünç kelimeleri senden emanet almak niyetindeyim artık kaç seherdir bedel topluyorum gözlerimle...

Şeytan

İtiraf edemezsin kötü adam Şeytan gibi çökmekti cennete hayalin Köprülerden akan kanlara basarak Ne çok planın vardı, ne çok yılanın Salıverdin hepsini gecenin koynuna Ne çok güvenmiştin himmetine Unutmuştun oysa...

Merhamet

öldürsen merhameti o kendini yaşatır girer apansızca gece yarısı koluna insan ikindi kokusu ve güneş yanığı az akşam serinliği ve kesif çay demi göğsüz geçtiyse zaman gün eksik büyür göğsümde zuhurata dair kelimeleri ödünç almak...

İkindi Deminde Şehrim

yüzün düştüğünde aklıma rengârenk kuşlar uçuşur şehrin zarif kızıllığından gri, mavi, yeşil, sarı, ela hayalin düşer sonra şehre masal gibi, kuş gibi, aşk gibi kuşlar kanat çırparken saçlarında bir serçenin griliğinden...

Uzun Yola Dair Birinci Söz

her defasında cümlelerimizi açıkta bırakıp yalınayak gidiyoruz korkularımız heybemizden ne zaman düşürse kalıp yeniden yüklüyoruz düşe kalka tırmanıyoruz yokuşlarda gelemeden gidenler kadar korkusuz ve merak dolu bakışlarla çocuksu aşksız, ihanetsiz, rüyasız nice...

Eylül Masalı

vakitlerden akşamdır artık kızılca akşam gün cumartesi yalnızlaşırsın sen yine koşuşan çocukların sesinde ardın sıra notlar düşerim hüzün dolu salalar eşliğinde aylardan eylüldür artık yaprak dökümü...

Bir Ben Varım Burada Senin Hatırına

nedendir bu umutsuzluk gecelerime uğramaz oldun ey sevgili ay ışığı sensiz dolaşıyor gözlerimin siyahlığında sonra meltemler gibi değerek saçlarıma hatırlatıyor unuttuğum hayallerimi şehrin çatılarında şiirim kayboluyor ardı sıra bilir misin...

Yalnızlığa Övgü

Gecenin alfabesi ile yalnızlığın heceleri İkisi de senden sesler taşır geleceğe Hissedersin nağmeyi en derininden ama Dokunamazsın kelimelerin parmak uçlarına Kalabalıkta bile yalnızlık istersin...

Bir Uçak, Bir Kuş, Bin Çocuk

Bir uçak havalandı Büyük bir gürültüyle Sarsarak her yeri Peşinden bir kuş uçtu Parktaki zeytin ağacından Gagasında küçük dal Uçak simsiyahtı Kuş masmavi Uçak delercesine göğü...

Kimden Çekinir Kar

Sabah bakınca pencereden Bembeyaz gözükmüyor dışarısı İncecikten düşmüyor kelebekler İnmiyor melekler avuçlarımıza Karsız geçiyor gecelerin hepsi Ay yansımıyor kömür gözlere Sımsıcak ellerim sımsıcak Donmuyor kediler damdan...

Mutmain Hüzün

Kasırgadan sonra gelen kayıp haberleri gibi Adlar kayboldu akşamın alacasında Ne doğudan muştu vardı ne güneyden Bastığımız yerler kaydı ayak altımızdan Kaçamak aşkın günahını...

Mırıl Mırıl Yağmur

yağmur mırıldanır gecenin ıssızlığında kuytularından akarken seller alnımdan çiseler şehir kalbimin ritimlerinden kaçan bir şimşek yalar minareleri sinanın bakışları gibi tepelerinde koca şehrin yalar ve düşer denizin karanlığına yağmur iner şehre...

Kar Yağınca Bir Oh Çekiyorum

kar tanesiyle kalbime bir melek inince uçuyorum pırrr kardan bir adamı görünce kömür bakışlı sıcacık gülümsüyorum pırrr kırılan bir cam geliyor aklıma kartopu aldıkça elime korkuyorum pırrr çocuk gibi oluyorum yamaçlar kara dönüşünce düşüyorum pırrr donunca...

Eylül, Nisan ve İnsan

Türk Edebiyatı’nda, her aya dair eser vardır. Fakat iki ay var ki, bu aylarla ilgili verilen eserler ciddi yekun tutuyor. Bu aylardan biri...

Uçurtman Olsam

-Necdet Konak için- uçurtman olsam ince çıtalı, uzun ipli rengarenk kuyruklu uçurur musun beni minnacık parmaklarınla bir tepecikten dedemin sakalı gibi bembeyaz bulutlara doğru süzülürken kuş gibi kopsa kuyruğum bulup takar mısın düşüp parçalanmadan kırılsa bir yanım alır...
Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.