Gülüşünde Ne Çok Hüzün
taş yontuldukça yalnızlaşır insan da öylegülüşünde ne çok hüzün var saklasa da dudaklarıngökler yeryüzünün ruhudur bulutlar göğün
istemedim eskitsin...
Üniversitede Okumak
Anne karnındaki karanlıktan dünya denilen olabildiğince ışıklı
ve süslü eve geldiğimizde gözlerimizi şöyle birazcık açıp ağlamaya başlarız.
Ailemiz ise...
Kalk Güneşe Gidelim
gülüşü vurulan bir çocuğun avuçlarına konan kelebeklerin kanatları taşıyabilir mi yaramın kanını güllere ağarmış saçları boyarsa gece boyar bulutları uyutup
Kalû belâ
sesime bağırdım duymadı işte bir ölünün dudaklarında kalan son harf kadar sözüm
yaraların beyazsa kar sür suluysa yağmur...
Ene’l-Hû
çay hüzündür bir bak rengine anlarsın gülüm
kalbime çöl kumundan hölük ayazından kundak
baba dağların içi...
Ne Çok Kendini Gösterdin Ey Nefsim
kalpler de yıkılır duvar gibi göçer yar gibi
sararmış bir yaprağın topraktaki yalnızlığı
gölgemi yakan ateşin...
Karanlığı İçine Çeke Çeke Sabahlar
ipil ipil yağan yağmurda ıslanan kuşların kanadındaki koku
bulut kokusu göktendir belki bir çocuğun uçurtmasından
çobanların türküsünü mağaralara saklar dağlar dumanla
şimdi avuçlarımdaki yaraları beşiğinde sallasa da...
Çok Ene’l-Hak Taşıdım
bugün çok çocuk aldım yüreğime
gözlerime yağmur
dudağıma çöl
bugün çok gönül aldım sevdalara
ırmak çağıltısı dağların göğsünden
güneş ki okyanuslarda serinlenir
bugün çok gülüş aldım yetimlere
saçlarının her telinde cennet...
Şimdi Kına Yak Ateşe
konuştum söz bitti koştum yaşamak
gökyüzünde ne çok göz ondan yağmur
ama bir ay yüzlü sevgilisi var
akşamı en çok şairler bekler
ütüsü bozulmuş ses hangi harfleri giysin
hangi...
Her Yanım Yâr
Ölü(m) ile konuştuğunda ağzında kalan tat
güneş hem ayva hem nar hem portakal
ırgatların çapaladığı toprakta çiçekli ayna
ateşlerden üşümüşsün aşk niye ki
karton kulübede yaşayan ihtiyarın gülüşü
çeyizi...
Nazar Ber Kadem
güneş akşamın omzuna şalını bırakıp gider
gülüşün bile kıpkırmızı kesilir
nazar ber kadem gözlerin düşer güle
şimdi çobanların taşocağında tüten duman
şose yolların tozu kirpiklerinde oturur bir
çeşmenin...
İnşirah Kapıları
hüznüm aynalı sularda yıkanırdı akşamları
kekliklerin göğsü de yar kınası kokardı yaylalarda
tandır ekmeği pişiren annemin yazmasında ateşli tütsü
gece saçların kokardı kehf’den hira’dan bahira’dan
uzundu upuzundu gülüşün...
Ondan Siyah
gece yeryüzünün yalnızlığıdır
aynaların arkası ondan siyah
ondan islidir çobanların çay demliği
ondan yarasalar ülkesi siyah
kâbe’nin örtüsünü ıslatan gözyaşı
hacerü’l-esved’i öpen dudak
ondan trenlerin rengi siyah
uzaklar ta uzaklar da...
Geçme Kalbimin Sokaklarından
ağlarken susmasını bilmelisin
başparmağını emen bir çocuk gibi
annesini görünce artan çığlıklarından
umutlarımın küfesi küflendi yalnızlıkla
tek tek saydı bulutlar yıldızları avucunda
hüznün yüzünü öptü gülerek ıslıklarından
mavi deme korkuyor...
Gül Dikene Küsse de Göğsünde Taşır
su aynası elinde ikindi güneşinin
yağmur sessizliği güllerin yapraklarında
gülüş mü hep sevgilinin dudağında kalsın
sesimi ısıran çığlıklara dokunma büyüsün
âşığın ilacı yaradır sürme merhemi tabip
bak ne olur...
Gül Kurusu
Ressam kaç ayna kırar
Ağlayan bir çocuk resmine
Düşerken sağ gözünün kirpikleri
Adam susar sesine kimse değmesin
Okuldan kaçan öğrencilerin telaşı böyle değildir
Akşam treni...
Kaknüs’ün Kanadı-II