Yazar: Yavuz Ertürk
Paramparça
Kapının önündeÇamura batmışDikişleri patlamışKim bilir kaç zaman ve ne kadar yol almışVe pörsümüş bağcıklarıBenim kadar yabancıBir çift ayakkabı.
Sürgünden...
Gümüş Kafa
Susadıkça atıldığım tuzlu sularGöğsü uyuşturan, kolu ve derinleriBu yine bir gelişSığınış yine sanaBir belki bin yılVe bin dahaKapında.
Yoğunmuş...
Yazgı
Aşka yakınlığınıAkıldan uzaklığında buldu meczupAğırlıklarından uzakta.Koymadı hiçbir şeyinGetirdi sundu tümden sâdıkBildi: -Allah bilirBildirildi demek kiBir göze aynı yöne bakan bir göz yeterdi.
O Eski Şey
Bir adam ovarak gözlerini
Bir adam gözlerini kısarak
Girdi şehirden içeri
Hepimiz yanıbaşındayız işte
Hepimiz küçük bir nokta
Önüne açılan sayfada
Eski şehirlerin konuşlandığı
Birkaç uçumluk kanat
Tarih denilen o eski şey...
Şehadetname
Ellerinde kına mıdır
Yara mıdır kanayan?
Ötelerin boşluğunda asılı duran
Yüzüne sürüyorum yüzümü
Dünyanın sözü var
Buluşturacak bizi diz dize
Sonra kendi işine koyulacak
Pervasızca dönmesine.
Senin mevsimlerin geliyor sevgili göz
Beşiğinde sallanan...
Aşığın Gönlü
Aslımıza dönücüyüz
Yârin adı öyle
Boşuna değil.
Heves değil bize delmek dağları
Gelip geçmez öyle bir bakmayla
Kırılmış olsa da dağı delen ırmak
Göğü aşan bulut
Özrü geçen pişmanlık.
Bu dîvan
Bu sehpa
Ve...
Yaşamak
Ölümden uzak olan
Hayata da uzak kalıyor.
Büyük dönüşümün kıyametini yaşıyoruz.
Yaşadığımız kıyametin doğuşu.
Ölümden arta kalan bir hayatı yaşar da
Bilmez mi insan ölümü, ölümünü?
Varlık, içinde yokluğu büyütüyor
El...
Santuri
Ömür oldu.
Aylardan yıl
Ve yıllardan bir çiçek.
Renkleri güzelliğin
Yapışıyor göğsüme.
Bu gece de
Şu acem şehrinin acemisi olmayan
Elden çıkan ses giriyor yumruk gibi rüyama.
Atalar yadigârıdır, pilav yenip,
Yüz sürülür...
Böyle Durdum
Yüzlerimdir yüz oldu kilitledim dünyaya
Gözlerimden göğsüme serptiğim tohumları
Gözlerimden göğsüme düşen tomurcukları
Ey cin, ey tatlı diller konağı.
Düşü terk ettim kendimden
Tırnaklarımı etlerinden
Dişlerimi köklerinden
Ayırdım ağrılarımı tenlerimden
Sularla savundum...
Buluşma
Sonunda karşıma oturttum seni
Masanın öbür ucuna
Kendimi de koydum ya karşına.
Suskunluğum uzayıp, değdi kulaklarına
Korktum.
Sana bir Meryem getirdim: ana
Birkaç taze hurma
Ilık biraz su
Bir de İsa elbette:...
Güzün Son Konuğu’na Karşılama
Edebiyatın imkânları nelerdir sorusuna en güzel cevap,“deneme” türüyle ortaya çıkan ürünler vasıtasıyla verilir. Öyle ki deneme yazarının ustalığıyla göllerin ve çöllerin uçsuz bucaksız derinliğini...
Çerçi ve Peri
Ölmeden dirilecek
Sabahı bilinecek
Sabahı simite ve çaya yudumlanacak
Küçük bir el gibi kaldırımda
Hayır, yürüyen bir ayak değil
Evet, yürüyen ayak değil
Küçük el bilinecek.
Karın sırtı gül kokulu
limden gitmeyecek.
Silah...
Güzel He
Geldim.
Bak bu ben kapında yalın ayak.
Yüzmekten korkup,denizine sığınarak.
Geldim.Bak bu ben kırılarak.
Ne demli çay,
Ne sade kahve çözmüyor beni.
Darp ettim kendimi,kovdum kendimden.
Şimdi duaya açılan ellerinden
Geldim işteBak...
Azalmak
Bir sürü sessizlik.
Bir sürü sessizlik.
Ne iftara, ne sahura uyunmadan, kalkılmadan
Genç kalınmadan, ihtiyar olunmadan
Canlı doğmak da neymiş!
Ölümü damarlarından esirgemeden, ayırmadan
Olunamıyor, ölünemiyor, ağlanamıyor.
Bir sürü sessizlik.
Bir sürü...
Sultanat
Gelirsin düzümeElin yüz bin çocukAyakların yüz binTahtın bir çıban gibiOmuzlar üstündeSözden öte.
Ben bir çerçi, bir çoban gibiKorkunun berisindeAtların...