Yavuz Ertürk

43posts 0comments

Yazar: Yavuz Ertürk

Paramparça

Kapının önündeÇamura batmışDikişleri patlamışKim bilir kaç zaman ve ne kadar yol almışVe pörsümüş bağcıklarıBenim kadar yabancıBir çift ayakkabı. Sürgünden...

Gümüş Kafa

Susadıkça atıldığım tuzlu sularGöğsü uyuşturan, kolu ve derinleriBu yine bir gelişSığınış yine sanaBir belki bin yılVe bin dahaKapında. Yoğunmuş...

Yazgı

Aşka yakınlığınıAkıldan uzaklığında buldu meczupAğırlıklarından uzakta.Koymadı hiçbir şeyinGetirdi sundu tümden sâdıkBildi: -Allah bilirBildirildi demek kiBir göze aynı yöne bakan bir göz yeterdi.

Vasiyetname

Hatalar sıcak. Ve diri kalacak Alnımı dayadığım bu toprak. Subhanerabblyelala.

O Eski Şey

Bir adam ovarak gözlerini Bir adam gözlerini kısarak Girdi şehirden içeri Hepimiz yanıbaşındayız işte Hepimiz küçük bir nokta Önüne açılan sayfada Eski şehirlerin konuşlandığı Birkaç uçumluk kanat Tarih denilen o eski şey...

Şehadetname

Ellerinde kına mıdır Yara mıdır kanayan? Ötelerin boşluğunda asılı duran Yüzüne sürüyorum yüzümü Dünyanın sözü var Buluşturacak bizi diz dize Sonra kendi işine koyulacak Pervasızca dönmesine. Senin mevsimlerin geliyor sevgili göz Beşiğinde sallanan...

Aşığın Gönlü

Aslımıza dönücüyüz Yârin adı öyle Boşuna değil. Heves değil bize delmek dağları Gelip geçmez öyle bir bakmayla Kırılmış olsa da dağı delen ırmak Göğü aşan bulut Özrü geçen pişmanlık. Bu dîvan Bu sehpa Ve...

Yaşamak

Ölümden uzak olan Hayata da uzak kalıyor. Büyük dönüşümün kıyametini yaşıyoruz. Yaşadığımız kıyametin doğuşu. Ölümden arta kalan bir hayatı yaşar da Bilmez mi insan ölümü, ölümünü? Varlık, içinde yokluğu büyütüyor El...

Santuri

Ömür oldu. Aylardan yıl Ve yıllardan bir çiçek. Renkleri güzelliğin Yapışıyor göğsüme. Bu gece de Şu acem şehrinin acemisi olmayan Elden çıkan ses giriyor yumruk gibi rüyama. Atalar yadigârıdır, pilav yenip, Yüz sürülür...

Böyle Durdum

Yüzlerimdir yüz oldu kilitledim dünyaya Gözlerimden göğsüme serptiğim tohumları Gözlerimden göğsüme düşen tomurcukları Ey cin, ey tatlı diller konağı. Düşü terk ettim kendimden Tırnaklarımı etlerinden Dişlerimi köklerinden Ayırdım ağrılarımı tenlerimden Sularla savundum...

Buluşma

Sonunda karşıma oturttum seni Masanın öbür ucuna Kendimi de koydum ya karşına. Suskunluğum uzayıp, değdi kulaklarına Korktum. Sana bir Meryem getirdim: ana Birkaç taze hurma Ilık biraz su Bir de İsa elbette:...

Güzün Son Konuğu’na Karşılama

Edebiyatın imkânları nelerdir sorusuna en güzel cevap,“deneme” türüyle ortaya çıkan ürünler vasıtasıyla verilir. Öyle ki deneme yazarının ustalığıyla göllerin ve çöllerin uçsuz bucaksız derinliğini...

Çerçi ve Peri

Ölmeden dirilecek Sabahı bilinecek Sabahı simite ve çaya yudumlanacak Küçük bir el gibi kaldırımda Hayır, yürüyen bir ayak değil Evet, yürüyen ayak değil Küçük el bilinecek. Karın sırtı gül kokulu limden gitmeyecek. Silah...

Güzel He

Geldim. Bak bu ben kapında yalın ayak. Yüzmekten korkup,denizine sığınarak. Geldim.Bak bu ben kırılarak. Ne demli çay, Ne sade kahve çözmüyor beni. Darp ettim kendimi,kovdum kendimden. Şimdi duaya açılan ellerinden Geldim işteBak...

Azalmak

Bir sürü sessizlik. Bir sürü sessizlik. Ne iftara, ne sahura uyunmadan, kalkılmadan Genç kalınmadan, ihtiyar olunmadan Canlı doğmak da neymiş! Ölümü damarlarından esirgemeden, ayırmadan Olunamıyor, ölünemiyor, ağlanamıyor. Bir sürü sessizlik. Bir sürü...

Sultanat

Gelirsin düzümeElin yüz bin çocukAyakların yüz binTahtın bir çıban gibiOmuzlar üstündeSözden öte. Ben bir çerçi, bir çoban gibiKorkunun berisindeAtların...
Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.