İbtida it kelâma ey hame
Eyle ism-i ilahı sername
İki cihan serveri Muhammed Aleyhüsselam’ın mübarek mucizeleri klasik edebiyatımızı süsleyen unsurların başında gelmektedir. Naatlarda, siyerlerde ya da hilyelerin vazgeçilmezlerinden olan mucizeler, bazen de telmih yoluyla klasik edebiyatımıza ayrı bir renk ve ayrı bir güzellik katmıştır. Bu mucizelerden ilki “Şakk-ı Kamer” dir. Kureyşliler mehtaplı bir gecede Efendimiz Aleyhüsselam’dan bir mucize istediler. O da parmağını aya uzatınca, ay iki parça oldu. i İnşikak-ı kamer mucizesi hakkında şöyle bir rivayet olunur. Ebu Cehil’in kışkırtmasıyla kabilenin ileri gelenlerinden Habib Bin Malik, Efendimiz Hazretlerinden bu mucizeyi istedi. Bunun üzerine Allah’a yalvaran peygamberimiz, Habib’in istediği mucize tezahür etti. Şöyle ki: Ay doğup zeval yerine geldi. Peygamber parmağıyla işaret edince, ay iki parça olup yere indi. Karşısında durup ol Allah resul’unun peygamberliğine şehadet etti. Sonra eteği altından girip yeniden çıktı. Tekrar şehadet getirdikten sonra bütünlenip yerine vardı ve doğduğu yerden battı. Bu mucizeyi büyük şair Muhammed Fuzuli, şu şekilde yorumluyor: Safârâ-yı mesâf-ı Bedr’dir izhar-ı mu’cizede Şikaf-ı perniyân-ı bedr içün kılmış nişan hançer Burada birinci mısradaki Bedr kelimesi Peygamberimizin savaştığı yer, ikinci mısradaki bedr ise ayın on dördü geceleyin halidir. Burada Bedr atlas kumaşa benzetilmişse de şakk-ı kamer mucizesine telmih yapılmıştır. Şair Riyazi’nin bu beytinde ise; Şu’ledir mah anı şak itmiş benânıyia fetîl Mu’ciz-i Peygamber’i her dem eder izhar şem’ Mumun ışığı (adeta) bir ay olmuş, fitili de (peygamberin) parmağı, durmadan peygamberin mucizesini açıklamaktadır. Şair burada mumun ışığını aya, fitilini de parmağa benzetir. Şeyhülislâm İshak Efendi bu mucizeye işaret eden bir diğer şairimizdir. Sürfe-i cûdu içre mâh-ı münir Oldu münşak misâl-ı nân-ı fatîr Nurlu ay, (O’nun) cömertlik sofrasında, yuvarlak ekmek gibi ikiye bölündü. Hz. Peygamber’in parmağının işaretiyle ayı ikiye bölmesine işaret vardır. Yine ayın yuvarlak bir ekmeğe benzetilmesi de şairin bir hayal dünyasının zenginliğidir ki edebiyatta, dolunayın güneş fırınında pişmiş bir ekmek olduğu tasavvurundan kaynaklanmaktadır. Mucizelerinden bir diğeri de Peygamber Efendimizin parmağından su almasıdır. Ashabıyla beraber Hudeybiye mevkiine gelen Hz. Muhammed’e, orada su olmadığının haberi verildi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz yanında mevcut bulunan sudan abdest aldı. Parmaklarından çeşmeler gibi su akmaya başladı. Bu sudan Peygamber Efendimiz’le beraber bütün ashabı da su içti. Fuzulî: Hayret ile parmağın dişler kim itse istima’ Parmağından virdiği şiddet günü ensara su Hayret ile parmağını dişleyip parmağa kulak verilirse Allah’ın habibi Hz. Muhammed’in parmağından ensara verdiği su akla gelecektir. Yine Şeyhülislâm İshak Efendi bu mucizeye şöyle değinmektedir; Her ser-engüti simden mîz-âh İtmede niçe teşneyi sîr-âb (O’nun) her parmağı, gümüşten bir su oluğudur ve susamış sayısız insanı doyurmaktadır. İshak Efendi’in şu beyti de Peygamber Efendimizin Ahzap gazvesi sırasında Medine’nin etrafında hendek kazılması sırasında kazıcıların pek sert bir kayaya rastladıklarında, onu kırmayı başaramamaları üzerine, Hz. Muhammed’in karnına bir taş sarılı olduğu halde kalkıp hendeğe inmesi, elindeki taşı sivri balyozu indirir indirmez o sert kayanın paramparça olması hadisesine telmih etmektedir; Cezbe-i mu’ciz-i kef-i payı Ber-havâ itdi seng-i hârâyı Ayak tabanının mucizevi cezbesi, sert kayayı paramparça etti, |