Aşk ve Sükut

Mevsim kıştır. Kar yağacak diye beklersin. Gece olur. Rüyalarında kardan adam yaparsın. Sevinçli kar taneleri saçlarına taç olur. Sevinirsin. Çocukluğuna dönersin. Melekleri gördüğün yıllara…Yüzünde pembe gülüşler… Örgülü saçlarınla daha bir güzel olursun. Sabah annenin öpücükleriyle uyanırsın. Pencereye koşarsın hemen. Kar yağmamıştır henüz. Rüyanla gerçek arasındaki çelişki biraz canını sıksa da aldırmazsın buna.Bugün yağmazsa yarın yağar. Mutlaka yağar.İnşallah yağar diye düşünürsün. Yumak ellerin duaya açılır. Kalbin diline eşlik eder. “Amin”dersin. Gönlün daha bir huzurla dolar. Günün böyle başlar. Her günün bir kar özlemiyle başlar.
*
Olacak buya, sıcak bir iklime göçersiniz. Karın ancak ulu dağların tepelerine yağdığı bir yere…Kar yağmaz buraya. O, geride bıraktığın hasretindir artık. Hep özlersin. Ne zaman yağacak diye beklersin.Yağmaz bir türlü.Karlı kış gecelerinin rüyalarıyla avunursun. Ama burada yağmurlar vardır. Yağarlar, hem de sıkça yağarlar. Özellikle de sonbahar ve ilkbaharda…İkisi de aynı kudretten gelir ya, avunursun. Zamanla yağmuru da sevmeye başlarsın. O da saçlarına ışıltılı bir gülücük bırakır. Şarkılarını söyler en içli sesiyle.Sanırsın ki onunki de bir özlemdir ama neyedir anlamazsın önce.
*
Zamanın bilgeliği yanıtlar sorularını. Anlarsın ki, kar beyazı doğdun bu dünyaya. Bundan olacak bir beyaz kundağa sardılar seni.Her şey ve herkes beyazdır.Üzerine titrerler.Üşümesin, hasta olmasın diye…Ama ya ruhun? Onu da düşünürler elbet. Asıl o beyaz kalmalı, kirlenmemeli.Bunun için Rabb’e emanet ederler her daim. Dualarla  korurlar, sadakalarla, kurbanlarla büyütürler seni.İçinde sevinçten başka bir şeyler olmaz.Oyunlar oynarsın, evcikler yaparsın,bebekler büyütürsün. Ya yağmurlar? Onların dersi daha sonradır. Yağmuru bir hatandan sonra gözlerinden yaşlar boşalırken anlarsın. O zaman çözersin sırrını.
*
Yıllar geçer.Nice ayrık otlu bahçelerde büyütemediğin ağaçların,  açtıramadığın çiçeklerin, yetiştiremediğin meyvelerin acısıyla kavrulur yüreğin.Su, yağmur ve kar…Onlar seni bir kapının önüne götürür. İzin istersin girmek için. Ama ağlamalısın önce.Yağmurlar yağmalı ki, canlansın içinin toprağı. Bu, sonbahar demektir. Fakat toprağına tohum ekilmiştir. Şimdi sabır sınavındasın. Önce ölsün tohum. Ölsün ki dirilsin, sonra can bulsun. Ölmeyince olmak, ölmeyince yeniden doğmak olmaz çünkü.
*
Ya ateş? Hep güzel gelir bir şömine başında ateşi seyretmek. Ama bir fırının içindeki hamura sormalı bunu asıl. Ateş nasıldır? Der ki o da, önce öldürür, sonra diriltir.Çiğlikten ne varsa yok eder. Olgunlaştırır. Leziz bir nimet olmanın başkaca bir yolu da yoktur. Böylece ateş de bir öğretici olur. Böylece su ve ateş dilinden yeni dersler öğrenirsin. Yağmuru ve karı sevdiğin gibi ateşi de seversin. Tabi ki, toprağı da…Su, toprak ve ateş…Birlikte yaparlar yapacaklarını.Buyruk O’ndandır. Her şey O’nun iradesiyledir.
*
Havayı unutmamak gerekir.Hava olmasa yağmur da olmaz, kar da…Toprak da öyle, ateş de…Böylece, tamamlanır hikaye.Bir bahçede toprağın bağrında kar ve yağmurla hayat bulan bir çiçeğe dönüşürsün. Ateş, ekmeği pişirdiği gibi, seni de pişirir. Zaten bir süre sonra, yağmuru da karı da suyu da havayı da toprağı da içinde bulursun. İçinde görür, bilirsin. Bu defa içinin çiçekleri açar. İçindeki aynalardan yansır bütün güzellikler.İçin güzelse dışın da güzel olur. Artık dışına da yağar yağmur ve kar. Ateşi kardeş, suyu dost bilirsin. Havayı arkadaş, toprağı sırdaş…Hepsi seninledir.
*
O gün nasıl da şaşırmıştı adam. Seni gelinliğini seçtiğinde bir de beyaz kefen istiyorum dediğinde…Hayat ve ölüm sende iki düşman kardeş değildi ki…Kundak, gelinlik ve kefenlik…Üçü de beyaz, kar beyazlığı, yağmur serinliği, ateş sıcaklığı, toprak dostluğu taşırlardı içlerinde. Ve sen, bunları biliyordun. Bilmek yanmaktı ve yandın. Yine ağladın o zaman. Ama ağlamak her vakit büyük kapıdan girmek için olmaz. Büyük kapıdan saraya girmenin sevinciyle de ağlanır.
*
Ağla öyleyse.Sen ağlamasan nasıl sulanır içinin toprağı? Dışındaki toprağa yüzünü sür. Yeryüzünü mescit bil.Her şey senin kardeşindir.Dağlarla secdeye kapan. Rüzgarla zikret. İşte o zaman kar yağar,yağmur yağar, güneş açar. Toprak kabarır. Sonsuz bir bahar içinde nar çiçekleri saçlarında taç olur. Kelebekler ürkmez senden. Çünkü O’ndandır her şey ve her renk. Siyahı kötü yapan bizdik. Beyazı güzel yapan da…Öyleyse tecelliyle teslim ol. Ve yan ey gönül yan! Yanmada bul derman. Unutma ki tek gerçek, aşktır.
*
Giden gider, gelen gelir. Hepsi O’ndandır ve O’nadır. Sen ne gidenle eğlen ne gelenle. Sen ırmağa bak. O, nereden gelir ve nereye gider? Uzak dağlardan doğar, aslı bir aşığın gözyaşıdır. Kırları vadileri dolaşır, çölün kumlarına ulaşır sonra. Hayat sunar geçtiği yere ama eğlenmez hiçbir durakta hep akar, akar.Çünkü aşktır onu akıtan ve hasreti O’dur. Unutma ve hatırla bunu. Hasrete kavuşmadan vuslat olmaz. Olmayacaktır. O, ol dedi ve oldun. O, ol dedi ve her şey oldu.
*
Efendim buyurmuştu ki; akıllıların adeti sükut, cahillerin adeti unutkanlıktır. Öyleyse susalım şimdi.Ama unutmayalım, ne yağmuru, karı, ne ateşi, ne toprağı, ne de havayı. Kundağı, gelinliği, kefeni ve aşkı…Aşkı unutan kendini unutur, kendini unutan da onu unutur çünkü. Sükut makamında gözlerin kapalı, ellerin açık tabi ki, yüreğin açık en çok…O’nu an, O’nu ulula.Dünya denilen bu belâ tuzağında, bu gam konağında, aşksız kalma sakın. Bak, aşkın ışığı yandı ve karanlık birden dağıldı sevgilim. Sabah oldu.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Çizgi-2 / Behice Kolçak Şark
Üç Analık Kız -16-17-18 / Naz
Zakkum Hanım yahut Çıkmaz Şiir / Yasin Uzun
Batum Günlüğü / Ahmet Eroğlu
Bir Çığlıktır Sesime Siperlenmiş / Selami Şimşek
Tümünü Göster