Bir fırtına gibi yağıyor bu yağmur
Bir çığlık gibi içime işliyor gözlerin
Bana bırak yeleleri dökülmüş mevsimi
Sonbaharın yapraklarını götürme
İçine işleyen, derinleşen azaplarını
Bir türkü gibi dillere düşen ağıtlarını
Götürme, gitme, kaçırma gözlerini
Bahara benzeyen karlar yağacak birazdan
Üşütecek ellerini gelinciğimin
Saçlarına aklar bir bir düşerken
Kelebekler uçuşuyor olacak
Sanacağım şu karşı tepede gökkuşağı
Uzatacaksın ellerini kar taneleri öpecek
Islatacak yosun kokan tenini
Şimdi koşudadır kızıl atlı rüzgâr
Şimdi ateşiyle bir kıyamet aşılar
Yıldırımlarla kucaklaşan akıncılar
Güneş kızıl, atlar kızıl, yer kızıl
Bir kıyamet kızıllığıdır azap
Bin pişmanlık, bin kıyamet bırakır içime
Üşür şimdi bütün gelinlik kızlar
Üşür, bütün savaşta çocuklar
Bir fırtına gibi yağıyor bu yağmur
Bir çığlık oluyor, içimde gözlerin
Alıyor içimin can elmasını
Kırılıyor gözlerin değdiği yerler
Un ufak, darmadağın, bir tufan
Sesi geliyor, azap gibi, çığlık gibi
İçim titriyor, üşüyor bütün gece
Fırtına bir sessiz intihardır öyleyse
İnsan yüzünden dökülen
Şehri, döne döne tokatlayan
Bir çocuğun gözlerinden damlayan
Bir yarasa gibi yağıyor bu karanlık
Bir deli çığlık bırakıyor boşlukta
Ellerim, seni arıyor çaresiz
Yutkunan bir devre dökülüyorum
Şarkılar susuyor, çılgın sessizlik
Örtüyor içimin bütün isyanlarını