Biraz Mesut Gezinebiliriz Sanatlı Bahçelerde

Yaşamakla yaşamamak arasındaki saniyelerin ritmi düşüyor.‘Hiç’ dediğimiz, sonsuzluk mudur? ‘Var git dedirtenyaşamda’, ‘kal dedirten ölümde’ nedir? ‘Var git’ yani yürü…Hatırımızda tutarak güzel bir zamanı… Yahya Kemal’in “Birböyle zevke tek bir ömür yetmiyor, …’’ dediği güzel birzamanı hatırımızda tutarak, bu koridorlarda biraz mesutgezinebilir miyiz?
Ölümü silmek için güneşle boyuyorum her sabah, güneşin boyası yetmiyor, ya da gün geçtikçe daha az tutuyor buboya. İlk esintide, bir anlık titreşimde ve hafif bir dokunuştayeni yeni çatlaklar oluşuyor. “Yazlar yavaşça bitmese, günlerkısalmasa…’’ Evet, bir eylül sonu var. Günden, güneşten daha güçlü bir boya bulmak lazım. Geçen zamanla daha daartıp duran çatlakları uzun süre gözümüzden saklasın.
“Hem bunları neden konuşup, neden yazıyoruz ki şimdi?Ne gerek var?’’ Belki de içimizden kimileri gidecek birazdan,gideceğiz. Ve belki de tüm geride bıraktığımız bu izlerbaşkasının kafasını karıştıracak. Koymayacak ki, iki günrahat yaşayacaksa rahat yaşasın ancak yaşamasına yetecekkadar sorularıyla. Oysa bizim sorularımız değdiğinde kulağına,en sevdiği işi bile yaparken birden “neden ve niye?’’diye sorarak duracak. “Yapsam ne olacak, yapmasam ne? Ertelemesem yapacağım şu işi daha çok mu yaşamış olup,daha çok mu yaşadığımı duyacağım?’’ diye soracak… Belkide durmak isteyecek. Bu yaşam rüyasını korkulu bulup,korkulu gözlerle bakıp duracak.
“Neden böyle yazıp, neden böyle konuşuyoruz ki biz?’’Gün gelip korkuyu da yitirip saçma ve anlamsız bulacak herşeyi. O da, bunları aklından çıkarmak için dile dökecek birşekilde. Belki de yazacak bizim gibi. (Bir kişiyi daha rahatsızetmemiz iyi olmadı.) Kendisinde güzel konuşma ve yazmakabiliyeti falan olduğuna inandığından değil. İnanmadanböyle bir kabiliyeti olduğuna, belkikimsede olduğuna bile inanmadanyazacak bizim kendimize inanmadığımızgibi. (Haklısınız. Biz ona neyeinanıp, neye inanmadığını sormadık.O, bizden çok konuşmaya mı başladı ne?)
Bir kez sorular girmeye görsün hayatına, sormamızı bekler mi artık, sormadan da kendiliğinden söyleyecek.Şimdi de her şeyi saçma bulduğunumesela. Dünyayı soyup ikiye ayırdığındaonu saçma bulduğunu.Okuduklarına, söylediklerine güldüğünü,ağlayarak yazdıklarına güldüğünü,sonra hepsinin nasıl saçma sapan olup savrulup giderken bomboş, çıplak, mahrum, mahzun ve bir hiç olarak kaldığını geride. Geride kaldığını ve bir gün geride bile kalamayacağını…
“Daha güzel tutabilir kalemi elinde vedaha güzel yazabilir öyle değil mi?’’ Oda farkında daha güzel yazabileceğininve bunun için birkaç dakika özenlive dikkatli oluyor. Sonra bu dikkatinide saçma buluyor. “Neden yazıyor,neden okuyor, neden konuşuyor,neden ve neyi anlamaya çalışıyor?’’Bütün dikkati dağılıyor bu sorularlave üşüyor kabuğu soyulmuş birportakal. Bir portakalın kabuğununsoyulup dilimlerinin tek tek ayrıldığını,hatta dilimleri birbirlerinden nasıluzaklaştırıp yalnızlaştırdığını, portakalınbütünlük anlamını yitirip anlamsızlığadüştüklerini görüyor. Ya dadüşürdüğünü görüyor. Ayrılık gayrılıkve yalnızlık daha bir soruları çoğaltıyor.Yalnızlaşan bir portakal diliminin sorusu daha çok… Ve dönüp bir portakal kabuğu çatısının altına girebilmesi daha zor. Yine de o dilim, birçatı özlemiyle diğer dilimleri arayabilir.Arar da. Geçmişindeki o çatı altındaki şefkati, sorusuzluğunu, sorunsuzluğunu,sorumsuzluğunu özler ve arar da. Sanki diğer dilimleri bulsa o çatıyı kursa önceki haline yeniden kavuşacaktır. Oysa artık o çatının kabuk olduğunu biliyor. Kabuğun,onu koruyuculuğunu ve dayanıklılığını artırdığını unutarak, yalnız boş bir çatı olarak gördüğü için de bir yandan da çatıyı istemiyor.
Görüyor musunuz, ne kadar kısa bir zamanda objektif bakışını tüketti.Çok, çok öznel kaldı.
“Zaman zaman bu yola nasıl çıktığını,yani sebep olan bizleri hatırladığında kızıyor mudur bize? Ne söylediğimizinkontrolünü kaybettiğimizi düşünerek,kızıyor mudur? Peki, o neden söyledibunları öyleyse, neden hemencecik nesnel olanı yitirdi?
’’Dünyanın kabuğunu soyunca insan öyle çıplaklaşıyor ki… Börtü böceğe,ağaca çiçeğe dokunmayı bırak, onları görmek ve izlemek en derin acıyıveriyor ona. Aslında hangi kabuğu soyarsa soysun çıplak kalan insan.Çekirdeği aradıkça… Çiçeği, yaprağı,dalı, budağı kaldırıp çekirdeği aradıkçave sonunda çıplak çekirdekle karşılaşıncadüş kırıklığı yaşayacak insan.
Hoyratça kaldırıp attığımız çiçekteyse gözümüze hitap eden güzellik var. Ve oradan da içimize dolan,ruhumuzu saran güzellik. Sanatta buya… Sanatta bunun için var ya…Tam yakınlaşmana izin vermeyip güzelçiçeğinde, yaprağında alıkoyarakgözlerini, kuru bir çekirdeğin odunsuyüzünden uzakta tutan. Kelebeği elegeçirdiğimizde, toz kanatları toz olupkalacak parmaklarımızda da, rengârenkbir uçuşun ahengini tamamenyitireceğiz ve gözlerimizin takip edeceğirenk kalmayacak.
Portakalı soyduğunda üşüyen insan…Dur, kızma hemen bize…
Yine de…
Biraz mesut gezinebiliriz sanatlı bahçelerde.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Derviş / Abdullah Şevki
Kitapları İkinci Ele Düşürmeyen Okurlar…... / Fatih Pala
Herkesin Bir “Nuh”u Vardır / Abdullah Ömer Yavuz
Bir Kapıda Durulmak / Mehmet Aksu
Tabut Terapisi / Kenan Yusuf Taşkın
Tümünü Göster