Sait Faik Sadece İstanbul’u Yazdı

Adalı.

Sait Faik Adalı.

Adalı Sait.

Hangi Adalı? Doğrusu yeryüzündeki bütün ‘ada’lar onun; bütün ‘adalılar’ onun hemşerisi.

Hayatına bakın; ‘içinde bir ada’ var Sait’in; bir ‘ada’nın için­de daima Sait. Gecesine gündüzüne, akşamına sabahına, çocukluğuna gençliğine; tümüne, tümüyle, tümden bakın; hep bir ‘ada’da o.

‘Kınalı’ ada, ‘Heybeli’ ada, ‘Büyük’ ada, ‘Burgaz’ ada ve bir de onunki ‘Sait ada’.

Zaten ‘Ada’da doğdu (Adapazarı), ‘Ada’da yaşadı (başta Burgazada olmak üzere bütün adalar), ‘Ada’da öldü.

‘Kendi dünyası’nda ‘Robinson’ olmak istedi hep; annesi­nin ‘hariciyeci’, babasının ‘tüccar’ olma ısrarlarına karşın. Dünyanın (burada dünya en başta istanbul oluyor) parasın­dan, entrikasından, kirlerinden, ihtiraslarından, yalanların­dan, talanlarından hep ‘nefret’ etti. Dünyadan hep ‘ada’sına kaçtı.

‘Ne iş yapıyorsun?’ diyenleri hep ‘iş arıyorum’ diye geçiştirdi; aslında dediği şuydu: ‘Ben ada sahibiyim, işe ne gerek var!”

Ada’sında bir ‘anne’si vardı bir de kendisi. Adaşı ve hemşe­risi Faik Baysal’ın ‘Sait’i hep kıskanmışımdır; ben annemi hiç görmedim, o ise bir ömür annesinin sırtında yaşadı’ sözleri bunun bir başka kanıtı sayılmalıdır.

‘Ada’sına arada bir dostlarını kabul ederdi. Ama bilirdik ki onun dostları ‘komşu adalar’ın balıkçıları, kahvehanecileri, sokaklarında gezen eşekler, köpeklerdi.

Çoğu kez yapayalnızdı ‘ada’sında; ‘şiştt, şişştt’ sesleri kulak­larında. Aleksandra’yı sevdi bir de. ‘Ada’sının güzeli, adasının ‘ece’si, adasının ‘kraliçesi’ Aleksandra’yı. ‘Uzaktan’ sevdi, ‘uzaktan’ söyledi, ‘uzaktan’ anlattı aşkını; ‘gizliden, gizlice, gizce’.

Onun da içinde yer aldığı, Cumhuriyetin ilk kuşak yazarları­nın ‘sosyalizm’ aşkına denk bir aşktı onunki.

Onun adası en çok istanbul’du; Beyoğlu’ydu, ‘Adalar Vapuru’ydu, Varlık Yazıhanesi’ydi.

Mekânı ‘Açık Hava Otel’ydi; ‘Havada Bulut’tu çoğu kez, ‘Semaver’de demli çay bazen, ‘Az Şekerli’ üstelik, ‘Mahalle Kahvesi’nde. Ada’sındaki ‘Havuz Başı’nda, bütün hikâye kahra­manlarıyla muhabbetteyken her daim onu yapayalnız, bedbaht, bednam, mutsuz zannedenler ‘Lüzumsuz Bir Adam’ sandılar ama hiç aldırmadı, yüksünmedi bundan; ‘Müthiş Bir Tren’e doldurup ehibba-yı kiramını yani biricik dostlarını ‘Alemdağ’a çıktı, hakkında verilen ‘Kayıp Aranıyor’ ilânlarına inat.

Hayatı sevdi, insanları sevdi, baharı sevdi, doğayı sevdi; bütün vakitleri ‘Şimdi Sevişme Vakti’ bildi, belledi.

Kurallardan, makamlardan, statüler­den ‘nefret’ ederek yaşadı.

Bu yüzden adası ‘sosyalistti’.

Kapitalizm nefretine tek ara verdiği nokta ‘annesinin sponsorluğu’ydu. Tek kelime söylemeden, tek kelime etmeden, tek kelime yazmadan sos­yalizmle ilgili; bir ömür sosyalizmi yazdı, yaşadı içinde, yaşattı bütün eserlerinde.

Orhan Veli’nin hikâyedeki partneriydi.

Yaşamı, yaşamayı, yaşamayı sevenleri ve bilenleri sevdi ve yazdı.

Türkçe yazdı, Türkçe yaşadı, Türkçe sustu.

Yazdıkları İstanbul; hep İstanbul, sadece İstanbul, tümüyle İstanbul’dur.

Sait Faik bir ‘İstanbul yazarı’dır. Sadece İstanbul.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

138. SAYI / MAYIS – HAZİRAN 2012 / Ay Vakti
Gündem / Ay Vakti
Kafdağı / Şeref Akbaba
Cezada Elif Firarı / Naz
Kitaplarla Baharı Yaşamak-I / Recep Garip
Tümünü Göster